Bölüm şarkısı💫: Dolu kadehi ters tut: Gitme
"Lütfen susun artık!" Ellerimi kulaklarımın üzerine sertçe kapatmıştım. Hiç bir gerçeği daha fazla duymak istemiyordum. Gerçeklere sağır kalmak istiyordum. Söylediği her bir söz bir hançer gibi sağlanmıştı yüreğime. Aileme geri dönmek bir yana yüzlerini dahi görmek istemiyordum.
Ellerim hala kulaklarımın üzerine baskı yaparken havasız olan odadan çıktım.
Kapının önünde Rowen'ları göremeyince çatıya çıktım.
Çökmüş halimi görünce Rowen korkarak yanıma geldi. Sonrada hepsi etrafa toplandılar.
"Ne dedi?" Rowen'ın bu sorusuna 'hiç bir şey demedi,bilmiyormuş' demek çok isterdim. Kelimeler bana yük olurken zorlukla konuştum.
"Rowen" gözlerimin içine merak ve korkuyla bakınca konuştum.
"Beni istememişler"
"Nasıl yani?" Anlamaz gözlerle bana bakmaya devam ettiklerinde devam ettim.
"Beni bir çöp gibi burada bırakmışlar sırf... Sırf kara kedilere benzediğim için, onların gözünde ben bir şeytanım"
"Hayır,sen şeytan değilsin hiç bir zamanda olmadın olmayacaksın da"
Düzensiz nefeslerimi düzene sokup tekrardan konuştum. "Beni..." O anki korkumdan konuşamadım.
"Evet seni" Rowen endişe içinde yüzüme bakıyordu. İlk kez bu kadar endişeli görmüştüm onu.
"Lyra devam et" devam etmeyince omuzlarımdan sarsarak konuştu.
"Lyra bir şey söyle!" Islak gözlerimi kolumun tersiyle sildim. Korkunun hiç bir şeye faydası yoktu. Şu an konuşmassam bir daha hiç konuşamayacaktım. O yüzden konuştum.
"Tehtit etti." Söylediklerimi duyunca öfkesi arttı.
"Seni neyle tehtit etti?" Sorduğu soruyla bana bakıyordu.
"Ne yapacağını söylemedi kimseye söyleme söylersen çok kötü olur gibisinden bir şey dedi" durduğum yerde dizlerimin üzerine çöktüm.
Ailemin yaptığını öğrenmek içime büyük bir enkaz bırakmıştı,veya içimdeki enkazı ortaya çıkarmıştı. Hayatım boyunca kötü şeyler yaşamıştım tabi ama hiç biri bunun kadar acı vermemişti. Şimdi özlemini çektiğim insanların ne denli bir insan olduklarını anlamıştım. Yaptıkları akıl alır gibi değildi. Bir bebeği çöp gibi yurda bırakmak... Sadece batıl inançları gereği birinin hayatını mahvetmek insani bir davranış değildi. Sırf görünüşüm yüzünden hayatımı karartan insanlar gece yatağa rahat girebiliyorlar mıydı acaba? Düşünüyorlar mıydı, yıllar önce yurda bıraktığımız kız iyi midir diye? Özlüyorlar mıydı beni?
Kendimi hiç bu kadar berbat hissetmemiştim. Bir insanın hayatını karartmak bu kadar kolay olamazdı. On dakika içinde gerçeklere uyanmış ve hayatın gerçeğiyle tanışmıştım.
"Rehberliğe gidelim bence yardımcı olabilecek en iyi kişi o" sağ tarafımda duran Dave'in sesini işittimde başımı ona doğru çevirdim. "Nasıl yardımcı olacakmış peki?" Bir adım ileri geçerek önümde durdu ve konuştu.
"Konuşacaksın, derdini anlatacaksın bir nevi psikolok seansı gibi düşün" söyledikleriyle başımı olumsuz anlamında salladım.
Ölmek isteyen birine kimse yardım edemezdi. Sohbet ederek yaşamaya devam etme isteği geri gelmezdi. Konuşarak insanın psikolojisi düzelmezdi.
"Ölmek isteyen birine konuşarak yardım edemezsin" söylediklerimi anlayınca hepsi büyüyen gözlerle bana bakıyorlardı.
"O kadar kolay mı hayattan vaz geçmek! Sana bağlanan insanları bırakmazsın. Krone'ları bırakamazsın! Bizi bırakamazsın!. Lyra bunu bize yapamazsın!" Rowen öfkeden gözü dönmüş bir şekilde bağırdığında ellerimle kulaklarımı kapatmıştım.
"Neden devam etmenin amacı ne?"
"Yaşamak zorundasın. Hayatına devam etmelisin" söyledikleriyle ayağa kalktığımda olayın vermiş olduğu sinirle bağırarak konuştum.
"Ne hayatı! Benim bir hayatım yok! Burada karanlığın içindeyim! Beni bu karanlığın içinden çıkaracak kimsem yok! Benim kimsem yok!" Haykırarak söylediklerim yüzünden şok olmuştu. Sanki suratına tokat atmışım gibi bana bakarken zorlanarak konuştu.
"Ben" sonra hızlıca düzeltti "biz varız onlar var seni bu karanlığın içinden çıkaracak biz ve Krone'lar var! Biz bir ekibiz" demişti. Ne demişti ne? 'biz bir ekibiz'. Gerçekten öyle miydik? Bir saniye,ciddiydi! Bizim dörtlüden başka arkadaşı olmayan ben,şu an arkadaş edinmiştim! Artık görev için takılmak değil de arkadaş olarak takılacaktık.
Olayın ciddiyetini yüzündeki ifade onaylıyordu. Yüzümde burukça bir tebessüm oluştu. "Biz bir ekibiz!" Gülümseyerek başını salladı, "biz bir ekibiz."
"O yüzden şimdi ekibimle öğle yemeğine inmek istiyorum" anlık bir kararla kabul ettim ve yemekhaneye gittik.
Olayın etkisinden çıkmak zor olacaktı belkide hiç çıkamayacaktım. Bu durum beni içten içte yiyip bitirsede diğerlerine yansıtmamak için yüzüme soğuk bir gülücük kondurdum. Kendi içimde yaşadığım olayları kimsenin bilmesine ihtiyacım yoktu. Eğer yanımda olup teselli edebilecek bir konuysa seve seve ama bu konunun affı yok ve olmayacak ta.
Eğer ben şeytansam onlar daha beteriydi. Kim küçücük bir bebeği şeytan olarak gördüyse belasını en layığıyla bulsun.
Her zamanki masaya oturduğumuzda önüme konan yemeğe yüzümü buruşturarak baktım. Patates püresi ve sandviç.
Yüzümün şeklini gören Rowen gülerek konuştu. "Beğensende beğenmesende bitirmek zorundasın ye hadi" hoşnutsuzca yeterince az malzemeli sandviçimden küçük bir ısırık aldım. Ve bu kadardı iştahım.
Tatsız yiyeceklerden bıkmış bir şekilde düzgün bir içecek almak için kalktığımda gözümün aniden kararmasıyla bir elimle masaya tutundum. Bir elimle masaya tutunurken bir elimle sanki kararma geçecekmiş gibi başımı ovuyordum.
"İyi misin? Bana bak n'oldu?" Rowen hızlıca ayağa kalkıp yerime oturtunca konuştum "bir şeyim yok iyiyim göz kararmasıydı sadece içecek alıp geliyorum."
Ayağa kalkıp ilk adımımı attığımda başımın dönmesiyle dengemi kaybettim. "Sen iyi değilsin,Lyra" arkama döndüm,Rowen. Bir elimle kolumdan tutarken diğer eliydi omzumdan tutmuştu. "İlaçlarını almadın mı?" İlaçlar? Onca olayın arasında ilaçlarımı almamıştım. Hırkamın cebine elimi daldırdım. Yoklardı. İlaçlarımı kaybetmiştim. Aptal Lyra!
O hengamede ilaçlarımı bir yerlerde düşürmüş olmalıyım.
Başımı olumsuzca salladım. "İçeceğini alıyorum, yemeğini yiyorsun ve revire gidiyoruz tamam?" Derken yerime oturmuştum. "Tamam" yorgun çıkan sesimle bitik durumdaydım.
Ben bir savaştaydım, çok büyük bir savaşta. Hatta o kadar büyük ki kimse yardım edemiyor. İçimde sanki bir orman vardı da birisi o ormanı ateşe vermiş gibiydi, kimsenin söndüremediği bir yangın,kimsenin görmediği. Kimsenin görmediği bir yangın içten içe yakıp kül ediyordu beni.
Rowen en sevdiğim içeceği masaya bırakırken başımla hafifçe teşekkür ettim. Yemeğin 4/1'ini yesemde çocukları doyduğuma ikna etmeye çalışıyordum. Sonunda dayanamayıp revire gitmiştik.
Kan değerlerime bakmak için kan verdikten sonra ilaçlarımı aldım. Hemşire abla ilaçları elime tutuşturken nasıl ve ne kadar kullanacağımı anlatıyordu.
"Yemeklerden sonra bir tane hap kullanacaksın" her yemekten sonra unuturum ben onu ama.
"Unuturum ben onu hepsini bir öğünden sonra alsam problem olur mu?" Olmayacağını bildiğim halde sorduğum soru karşısında hemşire ablanın kınayan bakışlarına maruz kaldım.
"Sakın ama sakın böyle bir şey yapmıyorsun vaktinde alıyorsun ilaçlarını" bir ilaç için neden tehlikeli bir maddeymiş gibi bahsediyordu ki?
"Alırsam peki,ne olur?" Merakımdan gereksiz sorular sormaya başlamıştım.
"Fazla dozda ilaçtan zehirlenirsin." Yuh yani fazla da abartmıyor muydu? Alt tarafı bir ilaç!
"Ölümcül değildir ama değil mi?" Bana 'aptal mısın?" Der gibi baktı. Ciddi olduğumu görünce konuştu,
"Ölümcül oldu mu? Ayrıca napacaksın bu bilgilerle? İntihara falan mı kalkışacaksın?" Olduğum yerde hareket etmeden durduğumda işin ciddiyetini anlamıştı. Ölümün şakası yoktu.
"Ben içten içe ölüyorum zaten sadece fiziksel olarak diriyim" kısık bir sesle söylediklerim bir o kadar kötüydü ki bir şey söylemelerini beklemeden elimdeki ilaçları cebime koydum ve hızlıca odadan çıktım.
Hepimiz dışarı çıktığımızda Rowen arkadaşça omzuma vurarak konuştu. "Kara Kedi şöyle konuşma cidden intihara meyilli olduğunu düşünmeye başlayacağım artık." Bu olaydan sonra hala Kara Kedi demeye devam ediyordu. Kara Kedi duymak isteyeceğim son şeydi ve bana lakap olarak bunu seçmişti.
"Bir daha hanginizin ağzından Kara Kedi lafı çıkarsa eceliniz olurum anladınız mı?" Ters bir şekilde söylediklerimi onayladılar.
"Tamam Ateş Böceği, Kara Kedi demek yok." Ateş Böceği? Ateş böceği ha? Güzelmiş.
"Ateş Böceği demek Akıllı Çocuk" çocuğun buldu lakaba bir de benim bulduğum lakaba bakın. Sanırım lakap konusunda biraz kötüyüm sadece azıcık.
"Akıllı Çocuk tamam öyle olsun" dedi gülerek sonra ekledi, "o zaman Ateş Böceği, yurda gidelim artık." Başımla onu onaylayıp bir adım önlerinde yürümeye başladım.
***
Rowen'ın Gözünden
Lyra önden biz arkadan yurda gidiyorduk. Lyra'nın durumu felaketti. Ne yapacağını kestiremiyorduk ve açıkçası yapacaklarını ne söylerdi nede önceden haber verirdi. Yapacaklarının bir sınırı olmadığını biliyorduk.
Kendine zarar vermesi en çok korktuğumuz olasılıktı. Eğer öyle bir şey yaparsa hiç birimizin ona engel olabileceğini sanmıyorum.
"Ateş Böceği! Hemen yurda girecek misin?" Diye bağırdım. Fazla ileriden gidiyordu. Arkasını dönüp bize doğru yürüdüğünde kızaran gözleri dikkatimi çekti.
"Aslında evet bir şey mi yapacaktık?" Diye konuştuğunda ıslak gözlerini kolunun tersiyle sildi.
"Biraz oturabilirdik aslında" diye mırıldandım. Gözümüzün önünde olması her zaman daha iyi olurdu. Yanlız başına kaldığında ne yapacağını bilmiyorduk,bu yüzden bizim yanımızda olması öncelikti.
***
Lyra'nın Gözünden
"Tamam öyleyse,çok durmayacağım ama" gideceğimin garantisini verdikten sonra banka oturdum.
Kimseden çıt çıkmıyordu,bende sessizliği bozmamaya karar verdim.
O an hayatın tek sessizliğinin bu tür sessizlikler olmasını diledim. Herkesin her şeyi bilip sustukları bir sessizlik değil. Herkesin her şeyi görüp ses etmemeleri değil. Haksızlığa uğrayıpta susanların sessizliği de değil. Sadece bu tür sessizlikler...
Rowen sessizliği bozarak konuştu "hemşireye söylediklerinde ciddi miydin Lyra?" Bir de bunlar vardı. Ciddiyim desem ne değişecek ciddi değildim desem ne değişecek. "Bilmiyorum" dedim, gerçekten bilmiyorum o an neden söyledim bilmiyorum.
"Bu bir cevap değil," diyen Dave'e ters bir şekilde baktım.
"Bize her şeyi anlat Lyra burada konuşulan burada kalacak sana söz" dedi Rowen güven veren bir sesle.
Herkese kaçamak bir bakış atıp başımı olumsuz anlamda salladım. "Anlatabileceğimi sanmıyorum" dedim hüzünle.
"Tamam anlatma ama burada anlatabileceğin koca bir ekibin var" dedi Rowen pes etmiş bir sesle.
Buruk bir tebessümle onayladım onu. Kısa sürede bu insanlara bağlanmıştım.
"B- ben çok yorgunum yurda gireceğim" dedikten sonra hızlıca yurda girdim.
***
Küçük beyaz saatime baktığımda saatin gece 3'e geldiğini gördüm. Uykum yoktu ve şu anda konuşmaya en çok ihtiyacım olduğu zamandı.
Yurdun biraz ilerisindeki kiraz ağacına gitmeye karar verdim. Nöbetçiye yakalanmamaya dikkat ederek çıktım yurttan.
Kiraz ağacının başına geldiğimde yanımdaki el fenerini loş bir ışık yayacak şekilde açtım. Tamam kabul,çok aydınlık değildi ama nöbetçiye yakalanmaktan iyiydi. Zaten buraya bakmadı bile burayı sadece erkeklerin kaldığı yatakhaneden görülebilecek tenha bir yerdi.
"Selam Kiraz" sırtımı kiraz ağacına yaslayarak oturdum. Zaman içinde ona bir ad koymuştum,yani isimden çok kısaltma gibi Kiraz demiştim ona. "Bugün sana güzel ve komik şeyler anlatmayacağım kusura bakma kimseye anlatamadım."
Derin bir nefes alarak konuşmaya başladım, "sana sürekli birlikte hayaller kurduğum ailemin nasıl biri olduğunu anlatmamı ister misin?" Cevap gelmedi tabiki de.
"Bunu evet olarak kabul ediyorum" dedim ağlanacak halime gülerken.
"Ailem kara kedilere benzediğim için beni şeytan olarak görmüşler batıl inançları gereği. Sonrasında buraya çöpmüşüm gibi bırakmışlar beni" gözümden akan bir damla yaşı umursamayarak devam ettim. "O kadar üzüldüm ki Kiraz ne yapacağımı bilemedim. Kime anlatacağımı bilemedim" Başımı kiraz ağacının gövdesine yasladım.
"Bana anlatabilirsin" arkamdan gelen sesle oturduğum yerde sıçrayarak arkama döndüm hızlıca. Rowen'dı. Nöbetçiye yakalanmamanın rahatlığıyla nefes aldım.
"Ne zaman geldin ve ne kadarını duydun" sesimin sitemli bir şekilde çıktığını anlayınca önüme döndüm.
Cevap vermeden ilerledi. Yanıma bağdaş kurup otururken konuştu "son cümleni duydum ama konunun ne hakkında olduğunu biliyorum bana anlatabilirsin kimseye söylemem, bizimkilere bile" tek gözünü kırptı.
Doğru söylediği ses tonundan belliydi. Bu yüzden ona güvenerek konuşmaya başladım
"Bilmiyorum ben cidden,neden orada öyle bir şey dedim hiç bir şey bilmiyorum. Ne yapacağımı ne diyeceğini bilmiyorum. Ben kime güveneceğimi bilmiyorum. Onca yıldır özlemini çektiğim insanların beni şeytan olararak görmeleri" göğüsümün sol kısmını gösterdim. "İnan o kadar acıttı ki ben ölmeyi diledim. En güvendiklerimle düşman olduğumda bile bu kadar acıtmamıştı kalbimi. Belki bir gün gelirler diye avutuyordum kendimi oysa onlar arkamdan lanetler yağdıracak kadar aşağılık insanlarmış"
"Bizim grupta seni en iyi anlayacak kişi benim" dediğinde ona döndüm.
"Niye senin ailen de mi aşağılıkça şeyler yaptı sana" biraz kibar olup yaralarını açmamam gerekiyordu ama ben sanırım o yarayı deşmiştim.
Yüzüne büyük bir gülümseme kondurdu. İkimizde o gülümsemenin ardında acı bir haykırış olduğunu biliyorduk.
"Önce sen,önceliğimiz sensin anlat bakalım" diyerek söz hakkını bana verdi.
Konuşmaya o kadar ihtiyacım vardı ki hiç itiraz etmeden konuşmaya başladım "onca yıldır özlemini çektiğim insanların benden nefret ettiklerini bilmek kendimden iğrenmeme sebep oluyor, diyorum ki acaba saçım yada gözüm farklı bir renkte olsaydı nasıl bir yaşamım olurdu? Yurtta mı büyürdüm yoksa el bebek gül bebek mi?" Tekrardan dolan gözlerimi umursamadan devam ettim konuşmaya.
"O kadar üzüldüm ki ben,ölmeyi isteyecek kadar. Sanırdım ki mecburiyetten vermişlerdir yurda,ve geri geleceklerdir. Ama gelmediler... Asıl canımı acıtan ise gelmemeleri de değil asla gelmeyecek olmaları" ıslak gözlerimi de sildikten sonra ona döndüm. "Sıra sende". Biliyorum der gibi baktıktan sonra konuşmaya başladı.
"Melek gibiydi benim annem,çok severdim annemi. Annemin aksine babam çok kötü bir adamdı çok korkardım ondan. Babam çok içerdi,çok sinirliydi. Az dayak yemedim ondan. Üç kardeştik biz iki tane kız kardeşim vardı. Evlat ayrımı dediğimiz şeyler varya hani en alasını yaşadım ben evlat ayrımının. Babam en çok kardeşlerimi severdi annemde 'ben evlatlarım arasında ayrım yapamam hepinizi çok seviyorum' derdi çok net hatırlarım. Babam şiddete meyilli bir adamdı hele sarhoş olduğunda,köşe bucak kaçardık ondan. Sarhoş olduğunda kardeşlerime bile el kaldırırdı çoğu zaman ya ben ya annem engel olmaya çalışırdık" burnunu çektiğinde ona döndüm. Kahverengi gözleri ıslanmış ve kızarmıştı. Rowen'ı ilk kez ağlarken görüyordum. Umursamadan devam etti.
"Bir gün babam kumarda büyük bir meblağ kaybetmişti,annemi çok sinirlendirmişti o sefer. Aşırı alkole vermişti kendini o haliyle annemle büyük bir kavga ettiler. Bizde kardeşlerimle yan odadaydık. Sesler kesilince babam aniden bizim olduğumuz odaya gelmişti kardeşlerimi alarak gitmişti evden. Annemin sesi gelmeyince odaya girdim." Devamını getirmedi hıçkırıklara bozulmuştu. "Annemin dirisiyle değilde" cümlenin sonunu atlayarak devam etti "ambulansı aradım hemen ama yetişemedi çok ağırdı durumu. Babamı bulamamışlardı benide bu yurda verdiler. Yani anlayacağın benimde bir babam var ama bir o kadar da kimsesizim."
"O zaman" dedim bitik bir sesle "bir ailemiz olduğu halde bizi kimsesiz sayan hayat utansın." Başını salladı "aynen öyle."
"Rowen?" Dedim el fenerini yere bırakırken. "Ateş Böceği?" Dedi gözlerini kolunun tersiyle sertçe silerken. "Hiç gelmesini ister miydin?" Dedim düşünürken. "Babam mı?"
"Hı hı baban,ister miydin gelmesini?"
"Hiç düşünmedim ama isterdim sanırım,yani yanına almasa bile kardeşlerimi göreyim babamı göreyim isterdim,ya sen Ateş Böceği sen ailenin gelmesini ister miydin?" Dediğinde bir an tereddüt ettikten sonra konuşmaya başladım.
"İsterdim. Ama onlarla hasret giderip birlikte eve dönmek için değil. Benim bir evim olmadı. Mutlu aile tablosunda hiç yer almadım ben... İsterdim çünkü hesap sormak istiyorum onlardan,bir çocuğun hayatını mahvetip sonrada gitmeleri bu kadar kolay olamaz. Sormak isterdim onlara 'beni buraya bırakırken hiç tereddüt ettiniz mi?' diye." Dedim. Söylemek istediklerim bunlardı belki eksiklerdi ama kesinlikle boyunlarına atlayıp 'anneciğim babacığım' demezdim kesinlikle.
Küçük beyaz saatime baktığımda saatin gece 4:30'a yaklaştığını gördüm. Uykum,baş ağrısıyla birlikte iyice bastırmıştı. Ama yurda gitmek istemiyordum.
***
Karşımda Tony, Tiny ve o arkadaşları vardı. İkisi beni tutuyordu. Tiny elinde bir falçatayla bana yaklaştığında o anki güçle sağ kolumu kurtardım. Solumdaki çocuğun burnuna var gücümle bir yumruk atıp tek açık olan yola doğru koşmaya başladım. Karşımda sırıtan Tony ve iki arkadaşı duruyordu. Bu patikaya başlayacağım ama! "Kaçış yok, Kara Kedi" ben bunu parçalarım ama.
İki kolumda hissettiğim eller yüzünden bir küfür savurdum. Arkadan bacağıma yediğim tekmeyle dizlerimin üzerine düştüğümde Tiny elinde falçatayla önümde duruyordu. Bana yaklaştığında avazım çıktığı kadar bağırdım.
***
"Bana dokunma!"
Gözlerimi açtığımda kiraz ağacına sırtımı yaslamış bir şekilde oturuyordum. "Ştt geçti Ateş Böceği kabustu sadece" sesi duyduğum yöne baktığımda Rowen da ağaca sırtını yaslamış bir şekilde oturuyordu.
Kâbus muydu yani? Hepsi kâbus muydu şimdi? Terlemiştim, kâbus görmek ne kadar terletiyordu insanı.
Uyumamış gibiydi. "Uykumda mı saydıkladım yine?" Dedim kendime kızarken. "Yani,aynı tür şeyler söyledin hep anlarsın ya,olayın etkisinden çıkamadın hala" dedi.
Başımı umutsuzca salladım. Bu olaydan kaçış yoktu. Beni gördükleri her yerde öldürmek ister gibi bankalarına alışmıştım. "Gidecektim aslında uyuya kaldığını görünce bekledim biraz nöbetçiler yok yurda gidelim artık ne dersin?" Yine başımı sallamakla yetindim.
Nöbetçileri tekrardan son bir kez kontrol edip yurda girdik
***
Yurda girdiğimizde saatime baktığımda saatin sabah yediye yaklaştığını gördüm. Saat dokuza daha vardı ve planımı uygulamak için yeterince vaktim vardı.
Komodinimi önüme çektim ve bir kağıda yazmaya başladım.
"Herkese selam! Bu kağıdı okuyorsanız son kez konuşuyoruz demektir. Daha fazla uğraşmaya gerek duymadım, çünkü ne zaman bir şeyler düzelse hemen bir şey ekleniyor ve herşeyi parçalıyor. Dayanamadım özür dilerim. Yapmamam gereken birşeyi yapıyorum biliyorum. Uzatmaya gerek yok. Haykıra haykıra söylemek istediklerimi kağıda döküyorum şimdi. Eğer kağıdı bulup da okursanız aileme ulaşın onlardan benim yerime hesap sorun. Tiny'e ondan ne kadar nefret ettiğimi ve şu anda yapacaklarıma en az ailem kadar sebebiyet verdiğini söyleyin. Tiny'nin abisine de söyleyin aynısını hayatımı cehenneme çevirdiklerini söyleyin mesela. Son olarak ölümekten korkmuyorum yaşamak daha korkunç!" Son bir kez notuma baktıktan sonra komodine koydum ve üzerine kalem kutumu da koyarak uçmasını engelledim.
Ardından ilaç kutumdaki bütün ilaçları elime döktüm. Avucumdaki ilaçlara daha fazla bakmayıp ağzıma attım. Ve tamam!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırılgan Kalpler
FantasiaCamdan kalbi olan beş arkadaşdık biz... O gün müdürün odasına gittiğimizde öğrendiğimiz üç şey oldu. Bir hepimiz farklı ülkelerin Kraliyet ailesindeniz. İki gerçek kalplerimizin yerine camdan,yapay bir kalp yerleştirmişler. Son olarak,kalplerimi...