Louis, Harry'le beraber müzeye girmeden önce giriş kartını da göstermişti ve hemen müzeye girmişlerdi. Arkalarından Liam ve Niall'da onları takip ediyordu, her zaman olduğu gibi.
Harry, müze gezmeyi çok severdi ve hafta sonu Louis'nin Harry'e müze gezme sözü vermesi üzerine, bu plana Niall ve Liam'da hızlıca dahil olmuşlardı.
El ele müzenin içini gezmeye başlarken onları uzun bir hol karşıladı ve daha sonra beyaz tonlarında oluşan büyük bir odaya girdiler. İçerisi çeşit çeşit tabloyla donatılmıştı. Harry, hepsini tek tek inceliyordu ve arkasından da Louis'yi sürüklüyordu.
Louis Harry'nin elini tutup oradan oraya sürüklenmekten çok memnun gözüküyordu.
Harry, dünyaca ünlü olan ''Çığlık'' adıyla bilinen tablonun önünde durduğunda Louis'de yanında bekliyordu.
''Lou, biliyor musun?''
Louis, bakışlarını Harry'e çıkarmış ve kafasını sallamıştı ''Hayır.''
''Bu tablo aslında Edvard Munch'a ait, Van Gogh'a değil.''
Louis, kaşlarını kaldırıp kafa sallamıştı. Tabloyu işaret etmişti ''Peki bu adam neden çığlık atıyor?''
Biraz duraksamıştı Harry'e dönmüş ve sırıtmıştı ''Sarhoşken sende böyle oluyorsun Hazz.'' sırıtışı kahkahaya dönerken Harry, bakışlarını ona çevirmişti.
''Hayır, Lou sarhoşken çığlık atmıyorum dudaklarına kapanıp, soyunmak istiyorum.''
Louis, surat asmıştı sahte bir şekilde ''Nasıl da biliyorsun kendini, bir de beni düşürdüğün zor durumları hatırlasan.'' Harry kısaca gülümsemiş ve dudaklarını yalayıp alttan bir bakış atmıştı Louis'ye.
Yanda ki tabloya geçmişlerdi, Louis elini Harry'nin beline çıkarınca Harry'de ona yaslanmış ve bir süre tabloyu incelemişlerdi.
Harry, kısık sesle konuşmuştu ''Yıldızlı gece tablosu. Bu Van Gogh'a ait işte.''
''Peki burada ne anlatılmakta sayın Harry Styles?'' Louis, elini bir mikrofonmuşçasına Harry'e yaklaştırınca Harry onun elini tutup yaklaşırken sırıtarak konuşmuştu. Aralarında değişmeyen bu şeyi seviyordu, yıllar geçer ve biterdi zaman akıp giderdi. Ama onların alışkanlıkları ve beraber yaptıkları güzel minik aktiviteler zamana meydan okuyup aynı kalırlardı. Louis, bu çocuk ruhunu kaybetmez Harry ise ondan duyduğu her şeye sanki ilk defa duyarcasına kahkaha atardı.
''Van Gogh kaldığı akıl hastanesinde ki manzarasını resmetmiştir bu tabloda.''
Louis, şaşkınca tabloya yaklaşmıştı ''Akıl hastanesi mi? Adam deli miymiş?''
Daha sonra kısık bir şekilde kıkırdamıştı ''Bu adam gerçekten sana benziyor Harry, önce çığlık atıyor sonra deliriyor.''
Harry, Louis'nin koluna vurmuştu ''Bana deli diyorsun resmen!''
Louis, yanında ki adamın dudaklarına minik bir buse bahşetmişti ''Ama sevgilim sence de çok ortak noktanız yok mu?''
Harry kollarını birleştirip sahte bir şekilde triplenirken Louis onun bu tavırlarına gülmüştü ''Hem sen delisin ama bana. Öyle değil mi?''
Harry, utançla yüzünü kapamıştı ''Evet deliler gibi aşığım bu yüzden vaz geçemiyorum. Dönüp dönüp sana geliyorum.''
Louis, gülüp onun ellerini kavramıştı sıkıca ''Dönme dolap gibisin! Başlangıçtan başlayıp her yeri geziyorsun ama yine de bana dönmek zorundasın çünkü eninde sonunda dönme dolap duracak ve sen ineceksin! Bu müze insanı yaratıcı yapıyor yazar olmalıyım.'' Sahte bir kibirle konuşmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Intruder | Larry Stylinson [✔]
FanficSMUT ALERT!! Louis, yaz tatilini Los Angeles'ta en yakın arkadaşı Zayn'nin evinde geçirmekteydi, nihayetinde sonbahar geldiğinde ve evine döndüğünde, kötü bir ayrılık yaşamış olduğu eski kocasının evinde onu beklediğini bilemezdi. Toplinson!