6

20 3 0
                                    

Bölüm 6

Doğa Dağlı

"Şimdi siz kahve içtiniz. Doğru mu anlıyorum?"

Dünden beri Selin'e Ilgaz ile beraber kahve içtiğimi, sohbet ettiğimi anlatıp duruyordum. Hâlâ aklıma geldikçe dudaklarımda engelleyemediğim sıcak bir tebessüm oluşuyordu. Selin de benimle beraber çok mutlu olmuştu. Hatta benden daha büyük tepkiler vermişti. Sonuçta en yakın arkadaşımdı. Her şeyi abartmak onun genlerinde vardı. "Evet," dedim, milyonunca kez. "Bakmaya başladın mı?"

Bir an ne dediğini anlayamadığım için afalladım. "Neye?"

"Neye olacak kızım? Tabii ki, gelinliğee!" Bir anda yükseldiğinde kıkırdadım. "Abartma Selin ya."

"Bence sana kabarık gelinlik yakışmaz," dedi, ciddi bir sesle. "Ay kanka ya, acaba senin düğünün nasıl olur? Hiç evlenecek tip yok sende."

Yine bir kahkaha patlattığımda Selin de benimle beraber gülmüştü. "Ya gülme deli. Ben Ilgaz'dan hoşlandığına bile hâlâ inanamıyorum,"

"Ilgaz'dan hoşlanmıyorum," dedim, savunmaya geçerek. Selin anında inanmayarak dalga geçti. "Hı hı, aynen. O yüzden dünden beri çocuğun sana gülüşünün her detayını ayrıntıları ile anlattın bana." Haklıydı. Dünden beri Ilgaz'ın bana gülümsemesini, konuşununu anlatıp duruyordum ama henüz hoşlanacak kadar ilerlemiş miydi duygularım? Bilmiyorum. Evet, beğeniyordum ama...

Kameradan onun ne yaptığına baktığımda bir şeyle doğruyordu. Bu yüzden tıkır tıkır sesler geliyordu. Selin'in sorusu ile düğünümü düşündüm ama bomboştu. "Hayal bile edemiyorum," dedim, sandalyede geriye yaslanarak. "Tek hayalim motor."

"Onu anladık zaten," birkaç tıkırtı sesi daha. Bazen yurtta kaldığı için interneti çekmiyordu ve sesi zor geliyordu. "Ama bak, hayallerinin çocuğu geldi." Ilgaz gözümün önüne geldiğinde kendimi onu düşünürken buldum. Kıvırcık alnına dökülen dağınık saçlarını, gülümsediğinde oluşan belli belirsiz gamzelerini, kısılan gözlerini, bir şeye odaklandığında kaşlarını istemsizce çatmasını, konuşurken kendini kaybetmesini... "Doğa aşkım. Sana diyorum ya," Selin'in ciyaklaması ile Ilgaz'ın görüntüsü kaybolmuştu. "Efendim?"

"Ohooo! Uçmuş senin kafa. Yanmış," dedi, alayla. "Sana burada mühim bir soru soruyorum güzelim."

"İnternet kesiliyor bazen. Duymuyorum seni. Şimdi geliyor sesin. Sor," kameraya daha da yaklaştım. "Sence yarın Mustafa'nın yanına gitmeli miyim, gitmemeli miyim?"

Yapmacık bir şekilde sırıttım. "Acaba Selin'i zehirleyip mi öldürmeliyim, yoksa direkt öldürüp gömmeli miyim?"

Güldü. "Her iki türlü de ölüyorum," dedi. "O zaman bu Mustafa'nın yanına git mi demek?"

"Selin kaşınıyorsun bebeğim," dedim, tehditvari bir sesle. "Çocuğun daha seni kaç kere kovması lazım anlaman için?"

Selin birkaç saniye düşündü. "Yani..." Sustu. Her ne yapıyorsa ona odaklanmıştı. Sonra yeniden konuştu. "Mustafa beni toplam on iki kere reddetmiş. Bu işin daha oluru var," dediğinde, şaşkınlıkla ona baktım. Hemen kendini savunmaya geçti. "Ya kanka, bakma bana öyle. Babam da annemi defalarca reddetmiş ama bak evliler sonuç olarak. Anam bir de benimle beraber üç bebe daha doğurdu. Yaşıyorsak hâlâ umut var demektir bence."

ʀᴜʜᴀ ᴅᴏᴋᴜɴᴍᴀᴋHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin