10

715 70 49
                                    


Öğlen zili çaldığında ayağa kalkıp kabanımı giymiş ve Jisung'a bakmıştım.

"Hadi hazırlan, yemek yemeye gidelim. Arabada bekliyorum ben seni." Kafasını olumlu anlamda sallayıp odadan çıkmıştı. Ben de telefonumu alıp okuldan çıkmış ve arabama binmiştim.

Jisung gelip yanıma oturduğunda arabayı çalıştırmıştım.

"Nereye gidiyoruz?"

"Bilmem. Sen nereye gitmek istersin?"

"Fark etmez." Kafamı olumlu anlamda sallayıp göz ucuyla ona bakmıştım.

"Şu Changbin... Ne kadar yakınsınız?" Kıkırdadı.

"Arkadaşım."

"Ne kadar arkadaş?"

"Yakın arkadaş."

"Ne kadar yakın?"

"Neden umurunda?" Omuz silktim. "Yakınız işte."

"Ama ne kadar yakın? Nasıl bir yakınlık? Evinde falan kalıyor musun?"

"Neden umurunda, Minho?" Derin bir nefes alıp vermiştim. Kendime yediremiyordum ama kıskanıyordum onu.

"Soruya soruyla cevap verme, Jisung." Bir süre susmuştu.

"Evinde kalıyorum arada." Sinirle direksiyonda olan ellerimi sıkmıştım. Sinirimi ona göstermek istemiyordum. Daha kendime bile yediremiyordum kıskandığımı, ona nasıl anlatabilirdim ki?

"Evinde kalıyorsun... Anladım." Amına koyayım bildiğin eve atıyormuş çocuğu. Ulan bu Changbin'in ders programının ağzına sıçmazsam bana da Minho demesinler.

"Sen sinirlendin mi?"

"Yoo, ne siniri?"

"Bilmem, bir kıskanmış gibisin."

"Kıskanmak mı? Hah, ben o 1.50 cüceyi mi kıskanacakmışım? Onu kıskanmak kendime hakaret olur lan."

"1.50 mi?"

"O kadar söylediğim şeyden onu mu çıkardın Jisung?"

"Evet." Göz devirip arabayı kebapcının önüne çekmiştim. "Bura nere ya?"

"Kebapcı."

"Onu anladım da niye geldik?"

"Kebap yiyeceğiz." Şaşkınca bana bakıyordu. "Ne oldu ya?"

"Tüm odunluğunu kullanarak beni kebapcıya getirmişsin Minho. Bir de 'ne oldu' diye mi soruyorsun?"

"Kebap iyidir, kalk hadi." Arabadan indiğimde o da oflayarak arabadan inmişti.

"Hayır yani, anlamıyorum. Neden kebap?"

"Kebap bir kültürdür. Ben kebap adamıyım. Sen seversin, sevmezsin beni ilgilendirmez. Ben kebap severim." Göz devirdiğinde kebapcıya girmiştik. Direkt cam kenarındaki masaya oturduğumda Jisung da karşıma oturmuştu. Siparişleri verdiğimizde oflayarak gözlerini yüzüme dikmişti. "Ne bakıyorsun?"

"Makyajın mı var senin?" Kaşlarımı çattım.

"Sayılır ama fark edilecek kadar yok ki. Nasıl fark ettin?" Sırıttı.

"Dudaklarının rengi normalde böyle değil, çok daha güzel." Yutkunmuştum.

"Güzel mi?" İç çekti ve gözlerini dudaklarıma indirdi. Öyle bir bakıyordu ki bayılacağım sanmıştım...

"Çok güzel. Dudakların çok güzel." Derince yutkunmuştum. "Silsene şunu."

"Neyi?"

"Ruju." Sustuğumda eline bir peçete aldı ve bana uzanıp dudağımdaki ruju peçeteyle silmeye başladı. Dudaklarım yanıyordu...

Matematikçi / MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin