Keyifli okumalar!"Bir yerden çıkabilmenin tek yolu,
o yerin içinden geçmektir"
-Robert Frost
4.BÖLÜM"Nefretin Zehri"
Kendimi hissettim. Derin bir sessizlik, ıssız bir kalp, yalnız bir ruh. Korkularımı evcilleştirmeyi başarmıştım. Artık o beni değil, ben onu yönetiyordum. Ardından içimin en karanlık yerinde saklanmış, aslında hep var olan ve benim bilmediğim o duygu çığ gibi büyüdü.
Nefret.
Nefret, kollarımdan tuttuğunda bedenimi boydan boya inceledi. O duygunun kokusu üzerime sinmiş, orayı sahiplenmişti. Daima yanımda varlığını sürdüreceğini düşündüğüm nefretin keskinliği herkesi yırtacak kadar büyüktü. Korku bedenimi terk etmiş yerini ölüm almıştı.
Nefes alan her kanlıyı öldürecektim.
Kendime yemin ettim. Yaşattıkları korku, beni buna itmişti. Babamın varlığını sürdürecek, onun eksikliğini kanlılara yaşatmayacaktım.
Babama onların savunma teknikleri olan silahı öğretmesini istemiştim. Fakat o kesin bir dille reddetmişti. Benim için tehlike olduğunu düşünmüş, kafamı şimdilik bunlara yormamamın gerektiğini söylemişti. Yanılıyordu. Bu kanlıların benim daima karşıma çıktıklarını bilmiyordu. Öğrenmekte kararlıydım. Onlara bir cehennemi yaşatacak, ölümlerinde bile varlığımı onlara unutturmayacaktım. Bu yüzden soluğu Bradley'in evinde aldım. Bradley'in abisi Paul, bir askerdi. Dolayısıyla silah kullanmayı abisinden az çok öğrenmiş, bazı zamanlarda bana görsel şölen yaratıyordu. Yardımı ondan isteyecektim.
Evinin kapısına geldiğimde derin bir nefes aldım. Kapının sağ tarafında duran zile basarak açılmasını bekledim. Kısa bir süre sonra açıldığında karşımda Bradley'i görmem iyi olmuştu. Kimseye şüphe ettirmeden işimi halledebilirdim. Beni görmeyi beklemediğini belli eden şaşkınlık ifadesi yüzüne oturdu.
''Selam.'' Zorlukla yüzüme gülümseme yerleştirdim. Hala konuşmuyor olması canımı sıkmıştı. Altı üstü evine gelmiştim. Abartılacak bir şey yoktu oysaki. Ardından hafifçe öksürdüğünde konuşacağını anladım.
''Selam Freya. Kusura bakma seni beklemiyordum. Bir sorun mu var?'' Yani, vampirlerin etrafımızda cirit atması dışında bir sorun yok. Sorun olmadığını göstermek için hafif güldüm. ''Endişelenme. Sadece senden bir şey rica etmek için geldim. '' Merakla bekler gibi bir hâl aldı. Bunu nasıl söyleyeceğim ki?
''Sen silah kullanmayı biliyorsun değil mi?" Böylesi daha mâkuldü. Pat diye konuya girmek istemedim. Sağ omzunu kapı pervazına yaslayıp kollarını birbirine bağladı. Tek kaşı havadaydı. ''Evet, neden soruyorsun?'' Dudaklarımı dişleme dürtüme engel oldum. Fena halde gerilmeye başlamıştım. ''Bana silah kullanmayı öğretir misin?''.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderin Yadigârları
FantasyBir savaşın içindeydik. Savaşçıları da bizdik. Biz kaderin seçtikleriydik. Biz kaderin külleriydik. Biz kaderin son kozuyduk. Ve biz kaderin yadigarlarıydık. "Ne mutlu hayatta kalmayı başarabilenlere..."