Kendi planlarımızı yapıyorduk;ama kaderin de planları olduğunu unutmuştuk.(Dostoyevski)
************
Arkamı dönmeyi ne kadar çok istesem de bir türlü başaramadım.Vücudum sanki kısa süreli felç geçiriyor gibi hissediyordum.Ayaklarım şu an yerinde miydi onu bile bilmiyorum.Kalbim artık yerinde değil resmen ağzımda atıyordu."Onu tanıyorum ben diyen aklımı siksinler!"diye kaç kez içimden bağırdım bilmiyorum.
Ufak bir kıkırtı eşliğinde ve bir hayli mırıltı gibi gelen sesiyle"Gerçeğim.Kafayı yemedin."her iki yanıma aldığım uzun ve gür saçlarımı sağ yanıma toplayıp omuzlarımın bir hayli boşalmasına sağladı."Koskocaman oldun,hâlâ şu heyecanını atamamış olmana inanamıyorum Mevsim."
Bu çocuğun beni bu kadar yakından tanıyor oluşu ufak bir tüylerimi diken diken etmiyor değil.Yani şimdi düşünün yatma kalkma saatinizi o gün ki enerjinizden yorumlayan biri sizi korkutmaz mı?Ki bu sadece buz dağının anlattığım kısmı.Belli bir seviyeye kadara hoş ve tatlış gelse de belli bir seviyeden sonra artık sapkınlığa ve takıntıya dönüşüyordu durum.
Yüzüme en boş ifademi yerleştirip hızla arkamı döndüm."Ne zırvalıyorsun sen?"
Liseden sonra üniversitenin sadece 3 ayı görmüştü beni,o da uzaktan.Ondan sonra da kendince sebeplerden dolayı Amerika'ya koyup gitti ve o gittikten sonra yüzümde yaptığım ufak değişiklikleri ilk defa görüyordu.O değişikleri aklına bir bir not etmek istercesine yüzümde hızla gezindi gözleri.
Kınayan bir ifade yerleştirdi suratına."Bir şey zırvaladığım yok sadece gerçekleri söylüyorum."masaya oturup tekrardan bakışma işlemine devam etti,6 yıldan sonra.Hani derler ya öküzün trene baktığı gibi hah işte!Bu arkadaş bizzat oradaki öküzdü.Lisede de bön bön bakardı.Hâlâ aynıydı.Kollarını iki yana açıp suratına aşırı yapmacık bir gülümseme yerleştirdi."Sarılmayacak mısın çok sevdiğin arkadaşına?"
Gözümü devirip hızla yanından geçip gidecekken kolunu önüme doğru siper edip hareket etmemi engelledi."Alınıyorum ama Mevsim.Gel sana bir kahve ısmarlayayım."yapmacık gülümsemesi kahkahaya dönüştü."Eski günleri yad ederiz."
Önümdeki eli sertçe ittim.Benim itmemle kolu boşluğa düşerken suratındaki o yapmacık ifade de hızla ciddileşti.Yalnız şöyle bir fark vardı.Eskiden bana bakarken duygu dolu olan gözlerinin yerinde artık kocaman birer uçurum vardı.O boş gözlere bakarken ruhumun bir hayli üşüdüğünü hissettim.Kaşlarını çatarak aşırı yüksek ve sert bir ses tonuyla"Ne işin var burada Mevsim?"dedi.
Bu gereksiz ses yükselmesinin altında kalacağımı düşünüyorsa çok yanılıyordu.Onun sesi kadar sertleştiremeyeceğime göre sesimi,yapabileceğim tek şey sesimin tonunu arşa çıkarmak olurdu.Öyle de yaptım."Sabahtan beri boş boş konuşmak yerine soracağını sorsaydın çoktan aydınlanmış olurdun."işaret parmağımı ona doğru kaldırıp tehditvari bir biçimde salladım."Sakın o ses tonunu bir daha bu şekilde bana yükseltmeyi deneme."
Az önceki sahte kahkahasının yerini artık küçümseyici bir kahkaha almıştı."Benim şirketimde bana diklenmek için sence de biraz fazla gereksiz özgüvenin yok mu?"
Kollarımı arkamda birleştirip masaya yaslanmış bir biçimde bana bakan Utkan'a doğru üç adım attım.Önce gözlerinin içine sert bir şekilde bakmayı ihmal etmedim.6 yılda bir şeylerin değişmediğini anlamalıydı."İstersek pazarda olalım,bir şey değişmeyecek.Etrafta her gördüğün insan senin çalışanın değil.Saygını takın bir kez daha uyarmam!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞTEN BİRi
General FictionMevsim Atay,İstanbul'a yeni atanmış bir cumhuriyet savcısıydı ve geçmişiyle ilgili gereksiz olarak gördüğü ne varsa gömüp yeni bir sayfa açmıştı ya da o öyle zannediyordu.Geçmişinden bir parça olan Utkan Saraçoğlu'yla tekrardan karşılaşana dek. Kad...