Gül Güzeli

18 3 1
                                    

LOTUS

LOTUS

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

E.B.G.

𖥸

Doğada canlılar herhangi bir tehlikeyle karşı karşıya kaldıklarında yaptıkları ilk şey tehlikenin büyüklüğünü saptamak olur. Tehlikenin boyutuna göre karşılarında üç seçenek vardır. Savaş, kaç veya donakal. Kaçma seçeneği benim için hiçbir zaman var olmayan bir seçenekti bu yüzden geriye yalnızca savaşmak ve donakalmak kalıyordu. Donakalmak avcıya yem olmak ve savaşı kaybetmektir. Bu durumda bana kalan tek seçenek savaşmak oluyor.

Savaşmayı seçtikten sonra ikinci aşama başlar. Savaş silahını doğru seçmek. Benim savaş silahım yalanlarımdı ama kum saati taneciklerini akıtıp zamanı ilerletirken ben savaş meydanında silahsızdım. Düşünme yetim korku ve panik tarafından kuşatılıp baskılandığı için yapabildiğim tek şey öylece durmak oldu. Hayır, donakalmak benim için bir seçenek değildi. Savaş, kaç veya donakal. Eğer bataklığın ortasındaki bir nilüfer çiçeğiysen yalnızca savaş.

Kalbimin atışı göğsümü baskıladı, bu öyle bir baskıydı ki kaburgalarımın kırılmasından korkar oldum. Boğazıma bir taş oturdu sanki ne yutkunmak mümkündü ne de nefes almak.

Ben hâlâ gözlerimi Polat'ın gözlerinden koparamamıştım ama o çoktan Mahfuz'un dudaklarından dökülen kelimeyle gözlerini benden uzaklaştırmıştı. Gözleri benim gözlerimden Mahfuz'un yüzüne çevrildi. O Mahfuz'a bakarken ben de korkuyla ona daha doğrusu onun yüzünde hayat bulacak olan duygulara bakıyordum. Bekledim, bekledim, bekledim... Silahlarımı kuşanıp savaş meydanında onun karşısına dikilmek için doğru zamanı bekledim. Hamle yapmadan önce ondan gelecek hamleyi bekledim. Gözleri Mahfuz'un yüzünün kıyısından çekilip yeniden bana değdiğinde artık savaş meydanındaydık. Elimdeki silahı sıkıca kavradım, savaş başlamak üzereydi. Savaşı kazanmak zorundaydım çünkü olurda kaybedersem yitip gidecek olan şey benim canım değil bana can olan olacaktı.

Polat'ın gözlerinin derinliklerine bakıp ondan gelecek olan hamleyi beklerken savaş meydanında tek başıma olduğumu gördüm. Silahlarımı kuşanan zihnim ve onları tutan zihnimin elleri gevşedi. Silahlarımı tamamen bırakmadım lakin eskisi gibi her an kullanmaya hazır halde de tutmadım. Şayet buna gerek yoktu. Polat'ın bana olan bakışları sakin ve boştu. Hiçbir şey yoktu gözlerinde, sıradandı hem de alabildiğine sıradandı. Kafam karıştı bu boş bakışlar karşısında.

Bu sefer gözlerini Mahfuz'a çeviren ben oldum. Ona dönerken onunla göz göze geleceğimi sansam da gördüğüm şey onun yan profiliydi. Bana değil dümdüz karşıya bakıyordu. Polat bakışlarını benden çekip yeniden Mahfuz'a ardından onun baktığı yere bakmak için omzunun üzerinden arkasına döndü. Onunla beraber ben de Mahfuz'un bakışlarını takip ederek karşıya baktım.

Dönercinin giriş kapısında bize bakan Nesrin ve Çağdaş'ı seçti gözlerim. Zihnim beni savaş meydanından çekip gerçekliğin içine geri bıraktı. Silahları elimden alırken buna gerek kalmadığını fısıldadı kulağıma.

LOTUSWhere stories live. Discover now