17. Bölüm

714 39 4
                                    

İyi geceler okurlarım. Sizi fazla tutmayacağım.
Yeni başladığım "Olmayacak itiraf!" adlı hikayemide okursanız çok mutlu olurum. :)
İlgileneceğiniz için teşekkür ederim :)

İyi okumalar...
---------------
Çok ağladım ben. Güçsüzlük olduğunu bile bile. Anladımda ağlamak sorun değildi. Sorun senin ağladığını görüp küçümseyen insanlardaydı.
Son zamanlarda çok sarsıldım ben. Hani deprem olur ya. Heh işte o depremin sonunda yaşarsın. Ama üzerinde tonlarca beton yığını vardır. Sesini duyurmak istersin fakat bağırmaya gücün yetmez. Seni kurtarmak için gelen insana minnet duyarsın. Peki bu depremin sonunda ne olur? Ya ölürsün, yada o depremin acı izleriyle birlikte yaşarsın.
Ben mi? Ben o depremdeyim hâla. Kurtarılmayı bekliyorum. Aydınlığa kavuşmak istiyorum. Birkaç duygu kırıntılarıyla yaşıyorum. Birinin gelip üzerimdeki ağırlıkları alması gerekiyor.
Nasıl mı olacak? Aklımdaki tüm soruların cevaplanması gerekiyor kurtulmam için. Ben artık hayatımın neden nasıl böyle olduğunu bilmek istiyorum.
Belkide buradan yara almadan kurtulamam fakat izleriyle yaşayabilirim. O yaraların acılarına katlanabilirim. Yapabilirim.
"Uyanmak aydınlığa kavuşmak değildir,
Uyanmak, kaldığın yerden devam etmektir.
Uyumak her şeyi unutmak değildir,
Uyumak her şeyi molaya çekmektir..."
Karan'a çevirdim başımı. Uyuyor sanıyordum. Bakışlarını tavana dikmiş dalmıştı.
"Birini uyandırmak o moladan alıkoymak,
Uyandırmamak ise o kabuslarla baş başa bırakmak..."
Ben devam ettirince oda yüzüme baktı.
"Ne uyanmak isterim nede uyumak,
Ben hayatı güzel yaşamak isterim."
Devamını getirebilmek için düşündüm ama bulamadım. Bulamamalıydım zaten. Karan gayette iyi bitirmişti. Sustum.
"Şiirim böylelikle tamamlanmış oldu."
Kurduğu cümleye şaşırdım. Karan boş zamanlarında şiir mi yazıyordu?
"Evet yazıyorum. Sadece kendime. Paylaştığım ilk kişisin."
Kendimi bu yönde şanslı hissettim.
"O zaman sen duygusal birisin. Duygusalken nasıl ciddi durabiliyorsun o halde?"
"Hayat diyelim."
Herkes hayattan nasibini alır. Kimisi içine kapanır dertlerini paylaşamaz. Kimisi her derdini herkese anlatır, çektiği acıları marifetmiş gibi anlatır. Kimisi ise hayata inat gülen, hayat ne yaparsa yapsın 'Bak ben ayaktayım' der ve dalgasıyla devam eder. Karan derdini anlatmayıp ciddi olanlardandı. Bende derdimi anlatamam fakat ben genellikle gülerdim. Tek fark ayakta fazla duramıyordum. Yıkılıyordum. Darbeler bana ağır geliyordu.
"Hayat beş harfi olup büyük etkisi olan bir tür işkence kimilerine, kimilerine ise o beş harfe sığmayıp üzerine mutluluk, sevinç anlamları yüklemiştir."
Konuşmama ben bile şaşırmıştım.
"Doğru."
Bu kadar mı yorumu yani? Neyse bu bile bir şeydir.
"Ben acıktım."
Bileklerime baktım. Hareket ettirebilseydim kahvaltı hazırlardım.
Bu arada söylemedim. Karan'la birlikte sarılmış vaziyetteyiz hâla.
"Ne yemek istersin?"
"Öyle acıktımki seni bile yerim o derece yani."
Güldü. Karan Saygın bana güldü. Yeni yeni çıkmaya başlamış olan sakalları gülmesine renk katıyordu. Elimi istemsiz olarak sakallarına götürdüm. Oda gülmeyi kesmişti. Parmaklarımı zorla hareket ettirip yanağını okşamaya başladım.
"Özür dilerim. Seni kırdım dün gece."
"Asıl ben özür dilerim. Planınızı anlamam gerekirdi."
Özür dilemeyi sevmeyen ben özür dilemiştim ve bu duygu bana çok değişik olmasının yanında iyi hissettirmişti. Sanırım Karan'la bu hissi yaşadığım için olmuştu.
"Ben en iyisi kahvaltı hazırlayayım." diyerek elimi yavaşça yana koydu ve yanımdan kalkıp odadan çıktı.
Onu beklerken odasında gezinmeye kalkıştım.
Kurcalamakta istemiyorum. Sadece göz gezdiriyorum. Malum en son kalkıştığımda yakalanmıştım. Bu yüzden karıştırmıyorum.
Üzerime baktım karşımda duran aynadan. Kan içinde kalmıştı tişörtüm. Bende çekmecelere bakındım. Uygun bulduğum - ki çok bol görünmesine rağmen en uygunu buydu- tişörtü üzerime geçirdim. Dolabın üzerinde bir çerçeve duruyordu. Merak etti ilk başta. Elimle uzanmaya kalkıştım fakat boyum yetmedi. Bir süre çabaladım. Sonuç başarısızdı. Bende pes ettim.
Yatağa geri dönecekken ayağım bir yere takıldı ve düşüyordum ki biri belimden sararak beni tuttu. Bende refleks olarak kolum Karan'ın boynuna gitti.
Karan'ın dikkatle bana baktığını fark ettim. Pozisyonumu bozmadan bende ona bakmaya başladım.
Bu sessizlik bizi içine çekerken ne yapabileceğimi bilmiyordum. Kendime gelmeye çalışarak Karan'ın kollarından kurtulmayı planlıyordum fakat daha ben hareket edemeden Karan beni kucağına almıştı.
"Karan ne yapıyorsun?"
Gülüşüne hayran kaldığım adam bana tekrar gülmüştü.
"Az daha dursaydık o halde içime girecektin bende kucağıma aldım." 'Ben masumum.' bakışları göndermeye başladı.
"Hiçte bile. Sen tuttun sonuçta beni. Yani sen suçlusun."
Yatağa yavaşça bıraktı.
"Seni kurtarmak amaçlı tutan ben suçlu oldum. Kabul ben suçluyum."
Karan'ın bu halleri bana bir garip gelmedi değil. Sanki kendisini saklamış olduğu o kara kutudan çıkarmış gibiydi. Bu halinide sevmeye başladım sanırım.
"Ya tamam sakar olan benim. Ben suçluyum. Oldu mu?"
Kollarımı önümde bağlayıp çocuk gibi dudaklarımı büzdüm ve kafamı yana çevirdim. Bu hareketi yaparken bileklerim acımıştı ama pozisyonumu bozmadım.
Karan ilk önce inceledi. Ciddi ciddi inceledi. Sonrada ondan hiç duyamayacağımı sandığım derecede yüksek sesle kahkaha atmaya başladı.
Bücür... Kelimesinin... Anlamını... Verdin... Seni... Çocuk..."
Gülmekten zorla konuşmuştu.
Bu hali sevimliydi fakat o kadarda komik olduğumu sanmıyordum. Karan yerlerde gülmekten kalkamadığı için üzerinden atlayıp aynanın karşısına geçmiştim.
Aynı hareketi yaptım ve kendimi inceledim bende. Hayır ya bu kadar komik olmamalıydım. Kendime gülmemek için zor tutuyordum içimdeki gülme hissini.
En sonunda dayanamadım bende gülmeye başladım.
Karnımı tutarak yere yattım.
Yana döndüğümde ise Karan'la burun buruna geldik. Nefesim tutulmuştu. Kalbimde gülmekten hızlı atıyordu fakat şimdi hızı iki katına çıkmış durumdaydı.
Gülmeyi kestik ikimizde. Onun gözleri dudaklarıma kayarken ben ise gözlerine bakıyordum sadece. İlk konuşan ben oldum.
"Bugün daha farklısın Karan. Keşke kendi içindeki çocuğu saklamayıp hep böyle olsan."
"Sen benden izin aldın mı tişörtümü giyerken?"
Konuyu değiştirmeye çalışıyordu.
"Gülmek sana yakışıyorken neden saklıyorsun gülüşünü? Eğer güleceksen ben sürekli çocuk kalmaya razıyım."
"Olgun olmaya ihtiyacım var. Bence seninde olgun olman gerekli. Keşke diyorum bende. Büyümeseydim de sevdiklerimle kalabilseydim. Şimdi benden o kadar uzaklar ki anlatamam. Mesela ben çocuk kalsaydım her olaya boyun eğerdim. Kimseye değer vermem. Nedeni ise yalnız olmak istiyordum. Yalnız olursam kaybedecek hiçbir şeyim olmaz. Fakat ben buna rağmen yakında kaybedecek gibiyim."
Ne anlatmaya çalıştığını anlamadım. Çok karışık cümleler kurmuştu.
"Anlamadım."
Dudakları kıvrılmıştı.
"Boşver o zaman Bücür."
Dayanamayarak dudaklarına buse kondurdum. Utancımdan dolayıda geri çekiliyordumki beni tuttu.
"Benim yanımda utanmanı istemiyorum."
Bu sefer Karan uzanıp dudaklarıma buse kondurdu.
Kıp kırmızı olduğuma eminim.
"Hadi kahvaltı edelim."
Güçlükle yerden kalktım. Yatağa oturduğumda önüme bir tepsi geldi.
Üzerinde peynir, domates, salam, sucuklu yumurta, meyve suyu vs. vardı.
O kadar çok acıkmışım ki Karan'dan çekinmeden, en doğal halimle kahvaltımı ettim.
Tabikide arada Karan bana bir şeyler ben Karan'a birşeyler yedirmiyorduk saçmalamayın.
Ona bakmadığım için nasıl yediğine dikkat etmedim.
Doyduğumu hissettiğimde arkama yaslandım. Karan beni izliyordu.
"Bir ara boğulacaksın sandım Bücür."
"Yok canım boğulmam. Sadece biraz acıkmışım." diyerek sırıttım.
"Anlıyorum seni."
"Gülmesene ya."
"Ben en iyisi tepsiyi götüreyim." diyip tepsiyide aldıktan sonra odadan çıktı.
Bende yataktan kalkarak banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonrada çıktım.
Bütün gün böyle karşılıklı oturamayacağımıza göre neler yapabileceğimizi düşünmeye başladım. Satranç oynayabilirdik, film izleyebilirdik, soru-cevap oynayabilirdik...
Ben böyle düşünmeye devam ederken içeriye Karan girmişti.
Fark ettimde hâlen daha üzerinde bir tişöt yoktu. Ve kasları inanılmaz derecede mükemmel görünüyordu.
"Şeyy sen üşümüyor musun?"
Yatağa oturdu. Aramızda yine mesafe vardı o kadar yakın değildik yani.
"Hayır. Ev sıcak zaten."
Mantıklıydı. Sadece kafamı anladım dercesine salladım.
"Eee bugün ne yapacağız?"
"Ben gidiyorum. Sen ne yapmak istersen onu yap."
Odundu. Cidden odundu ama ben bu odunu seviyordum. Az önceki neşeli hali geri gelsin istiyordum.
"Nereye gideceksin ki?"
"Bazı işlerim var Bücür. Fazla uzun sürmez gelirim."
Bazı işlerinin olduğunu bende biliyordum ama hangi işler işte? Çok açıklayıcı konuştuğu için anlamamıştım. Şuan gördüğüm Karan, eski duvarlarını geri örmüş oldukça samimisiz davaranan Karan'dı.
"Bende film izleyelim diyecektim ama neyse ısrar etmeyeceğim. Çünkü beni dinlemeyeceksin. Hadi git." dediğimde burnumu sıktı.
"Gelince izleriz. Geç kalmam."
Surat astım. Her seferinde böyle olurdu. İstediğim tam anlamıyla olmazdı. Hep bir aksilik çıkardı.
"Peki git."
"İyi o zaman ben gidiyorum."
Gitmeseydi keşke.
"Güle güle."
Ciddi ciddi gitmişti. Ne yapacağımı düşünmeden yatağa uzandım. Uykumda yoktu aslında.
Aklıma birden içmem gereken ilaçlar geldi. Karan gece almıştı. Diğer odada olsa gerek.
Yataktan kalkıp üşengeç adımlarla odadan çıktım. Diğer odaya girdim. İlaçlar komidinin üzerindeydi. Gidip onları aldım. Suda olduğu için aşağıya inmek zorunda kalmadan onları tek tek içtim.
Bu odayı değilde Karan'ın odasını tercih ettiğim için Karan'ın odasına tekrar geri döndüm.
Zaman bir türlü geçmiyordu. Bütün günümü böyle geçiremezdim her halde.
Odayı kurculamak çok isterdim. Fakat imkanlar el vermiyor.
En iyisi aşağıya inip televizyon izlemek.
Merdivenleri zorlukla iniyordum. Ellerimi kullanabilirim aslında ama acıcak diye bir korku var içimde. Tutunmsamda düşme tehlikem olduğu için 'korkunun ecele bir faydası yok' diyerekten tutunarak inmeye başladım. Aşağıya indikçe patlamış mısır kokusunu daha iyi hissetmeye başladım.
Daha merdivenlerin yarısına ulaşamamışken merdivenlerin.başında Karan'ı gördüm. Anlamaz bakışlarla ona bakarken Karan hızlı davranıp bebi kucağına almıştı.
"Hani sen gitmiştin?"
"Vazgeçtim. İşlerimi telefonla hallettim. Gitmeme gerek kalmadı. Hazır gitmemişkende senin isteğini yerine getireyim dedim."
"Banane bu seferde ben izlemek istemiyorum."
Deli gibi onunla birlikte film izlemek istesemde inat yapmıştım işte. İzlemeyecektim.
"İzleyeceğiz Bücür."
"İndir beni. Yukarı çıkıp uyumak istiyorum."
Beni dinlemiyordu.
"Korku filmi seçtim."
En sevdiğim türlerden biriydi aslında ama izlemeyecektim.
"İyi. Sen izle ben gideceğim."
Koltuğa oturmuştu.
"İzin vermiyorum. Kalkamazsın. Birlikte izleyeceğiz."
Beni sıkı sıkı sarmıştı. Bırakacak gibide durmuyordu. Savaşacak gücüm yoktu. Bende pes ettim.
"Tamam izleyeceğim. Koltuğa oturmak istiyorum. Bırakırsan sevinirim."
"Hayır gidersin sen şimdi. Uğraşamam."
"İyi sen bilirsin." diyerek yayılmıştım.
Karan'da yanındaki kumandayı alıp filmi başlatmıştı.
"Öndeki mısırı ver. Sonrada kolaları al."
İkiletmeden dediğini yaptım. Mısırı benim kucağıma koyarken kolaların birini Karan'a verdim. Diğerinide kendim aldım.
Karan'ın bir eli benim sırtımdayken -dengeyi sağlamak için- diğer elide kolayı tutuyordu.
Mecbur olarakta mısırı Karan'a ben yediriyordum.
Bu anı hiç unutmayacaktım. Belkide elimde olsaydı bugünü kameraya alırdım.
Ne güzel bu halde filmi izlerken o muhteşem ortamı tabikide ben bozdum.
Ekrana çıkan görüntüyle birlikte ses yükselince korkup kolayı Karan'la kendi üzerime dökmüştüm.
"Eh be kızım. Dibinde ben varım. Neyden korkuyorsun ki?"
Kesinlikle rezil olmuştum.
"Nereden bilebilirdim böyle olacağını?"
Ben kucağından kalkarken Karan'da filmi durdurmuştu.
"Neyse olan oldu. Git yukarı benim kıyafetlerimden giy. Sonrada ben değiştiririm."
Başımı sallayarak yukarı yavaş adımlarla çıkıp odaya girmiştim.
Dolabından yine oldukça en küçük kıyafetlerinden seçerek üzerime geçirmiştim.
Tabikide bol geliyorlardı. Pantolon hele çok boldu. Oralarda kemer bulup onu geçirerek daraltabildiğim kadar daralttım.
Hazır olmuştum. Odadan çıkacaktım ki aklıma dolabın üzerindeki çerçeve geldi.
Merakıma yenik düşüp oradaki bir sandalyeyi alarak yukarıya çıktım. Çerçeveyi de aldıktan sonra sandalyeden indim.
Çerçevedeki fotoğrafa bakarken nutkum tutulmuştu.
Fotoğraftaki çocuklar çok tanıdık geliyordu. İyide bu fotoğrafın burada ne işi vardı?
Karan o esnada odaya girdi.
"Hâla giyinemedin mi sen Bücür?"
Bücür? Bücürüm?
"Karan bu fotoğraftakiler.."
Durdum bekledim ve devamını güçlükle getirdim.
"... Ben, Kerem Hale ve Buğrahan..."
Boğazım düğümlenmişti. Bu fotoğraf benim çocukluğumdu.
"... Bunun sende ne işi var ve sen kimsin?"
Soruyu sorduğumda bana nasıl baktığını çözemediğim değişik bir bakışla bakıyordu.
Ben ise sorumun cevabını bekliyordum...
---------------------
Üzgünüm, burada bitirdim.
Umarım beğenmişsinizdir...
Düşüncelerinizi yorumlarsanız sevinirim.
Bu arada yeni başladığım hikayemi okumayı unutmayın.
:)

BücürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin