18. Bölüm

585 52 10
                                    

İnsan eninde sonunda gerçekleri bilmek ister. Her ne kadar gerçekler can yaksada sonucunu bilmek ister. İyi yada kötü...
Bir kişi gerçekleri duyduğuna sevinebilir mi? Yada üzülür mü?
Gerçekler ya can yakıyorsa. Her şeye rağmen o acıya ulaşmalı mı insan?
Ben korkuyorum. Son zamanlarda ne kadar da korkar oldum ben böyle? Herkese kafa tutan ben, artık olacaklardan korkuyorum. Karan ve Batuhan hayatıma girdiklerinden bu yana düzgün bir gün geçirdiğimi hatırlamıyorum.
Elimdeki fotoğraf bizim son fotoğrafımızdı. Karan'da ne işi vardı bilmiyorum ama merak ediyordum.
Ben farkında olmadan gözlerimden akan yaşlar eşliğinde sessizliğimizi koruyorduk. Ne diyebilirdim ki? Yada Karan ne diyecekti?
Konuşamacak hale gelmişken ona hesap sorabilir miydim?
Nefes alırken zorlanıyordum. Konuşursam sanki bir daha kendimi toparlayamayacak derecede ağlayacağımı düşünüyorum.
Hani boğazınızda bir düğüm oluşur. Nefes almakta zorlanırken konuşursan tuttuğun o tüm göz yaşları akmak için bekler.
İşte tamda bu durumdaydım.
Evet zaten ağlıyordum ama sessizlik dolu bir ağlama bu.
"Bücür o fotoğraf..."
Sustu. Devam etmesi için bekledim. Gözlerinin içine baktım.
Neye ağladığımı niçin ağladığımı biliyordum. Fakat kendime bile itiraf edemiyorum. Çünkü bu imkansız öyle değil mi? O burada olamaz. O karşımda olamaz.
"Sonra konuşalım."
Odadan çıktı. Beni bu halde bıraktı ve gitti. Neden? Neden konuşmadı? Söylememesi gereken ne var? Gerçekleri öğrenmek istiyorum. Ondan duymak istiyorum.
Evet biliyorum neler olduğunu. Sadece söylemekten korkuyorum. Yanılmaktan korkuyorum. Gerçeklerden korkuyorum. Şu zihnimin içindeki tüm düşüncelerden korkuyorum.
Zorlanarak yatağa uzandım. Bu dörtlü benim hayatımdı. Kaybettiklerimdi.
Bu çatışmada kaybettim onları. Peki niye tek ben? Niye tek ben kurtuldum?
Aklımda binlerce soru var. Ve bu soruların cevapları kimde bilmiyorum?
Babam? Evet evet kesinlikle tüm cevaplar babamda.
Hızlı davranarak diğer odaya geçtim. Saçlarımı düzelttim. Telefonumu ve anahtarları aldım. Karan arabamı getirdiğini söylemişti.
Bileklerimin acısına katlanıyordum. Sanırım acı çekmeye alıştım. Hiç olmadık şeylere alışırım zaten.
Aşağı indiğimde kimse yoktu. Şanslıydım. Yüzleşmek istemiyordum.
Arabama bindiğimde titrediğimi hissettim. Hâla kışın ortasındayız. Haliyle üşüdüm. Klimayı çalıştırdım. Ve hızımı hiç esirgemeyerek arabayı sürmeye başladım. O kadar kornaya aldırış etmiyordum. Çünkü acelem vardı benim.
Akşam olduğu için eve gidiyordum. Evde olmaları gerek.
Arabayı park ederken telefonum çalmaya başladı. Bakmadım.
Arabadan indim ve eve koştum. Zili çaldım ve çaldım.
Safiye Sultanı karşımda gördüğümde onu özlediğimi anladım. Ama vakit kaybetmemem gerekiyordu.
"Merhaba Safiye Sultan." diyerek içeri girdim. Salonda yoklardı. Yukarı kata çıktım. Odalarında da yoklardı. Son olarak çalışma odasına baktım. Orada da yoklar. Tekrar aşağıya indim.
"Evde yoklar kızım. Şehir dışındalar. Yarın direkt olarak şirkete geçeceklermiş."
Bir gün daha bekleyecek zamanım yoktu benim. Öğrenmem gerekiyor.
"Anladım Safiye Sultan. Teşekkür ederim."
Sadece başını sallamakla yetindi.
Odama girdim bende çaresizce.
Odamıda özlemiştim. Yatağıma geçmeden önce üzerime rahat kıyafetler geçirdim. Tam yatağıma yatacakken aklıma telefonum geldi.
Önemlidir belki diyerek aşağıya indim. Kapıyı açtığımda karşımda bir adet pizzacı görmeyi düşünmüyordum.
"Derya Nurseda Keskin?"
"Benim?"
Gözleri maviydi. Şapkasından dolayı onu inceleyemiyordum.
"Buyurun siparişiniz."
"İyide ben sipariş vermedim." derken uzaklaşmaya başlamıştı bile.
"Hey bekle!"
Beklemedi. Motoruna atlayıp hızla uzaklaştı.
Arabadan telefonumu aldım ve içeri girdim. Salona geçtim oturdum.
İlk önce kutuyu açıp açmamakta teredütte kaldım. Ama bana zarar vericek olsaydı dışarıda zarar verirlerdi. Evdeyken değil.
Kutuyu açtım. Bildiğimiz pizza vardı. Üzerinde birde not.
Notu elime aldım ve okudum.
"Afiyet olsun gıcık. Beni bulabilirsin. Sadece düşün. Ve redettiklerine bir daha göz geçir, onları uygula.
Sana değer veren bir kişi :)"
Bu yaşadıklarım yetmiyormuş gibi birde bu. Acıktığımı hissettim ve pizzayı yemeye koyuldum. Notuda cebime koydum.
Karan = Kerem?
Öğreneceğim. Eğer Kerem ise nasıl davranmalıyım. Onu seviyorum evet. Birde Kerem olduğunu düşününce içimdeki kelebekler hareketleniyordu.
Kutuyu kenara bırakıp yukarı çıktım. Odama geçmeden açık bırakmış olduğum çalışma odasının kapısını kapatmak için yaklaştım. Uzaktan gözüme çarpan kırmızı dosya dikkatimi çekmişti. Aslında merak etmezdim böyle şeyleri ama işte şuan merak ediyordum.
Odaya girip dosyayı masanın üzerine koydum.
Dosyanın üzerinde 'Geçmiş' yazıyordu. Beklemeden dosyayı açtım.
"Bir vahşetin sonucunda hayatını kaybeden Avcı ailesi, polisler ve ambulanslar eşliğinde cesetleri evden çıkarıldı. Son araştırmalara göre yangından önce eve gelen adamlar tarafından öldürülen 'Avcı' ailesinin ardından ev ateşe verilmiş ve bunu yapanlar hâlen daha bulunamamıştır."
Gözlerim fal taşı gibi açılırken sadece yutkundum. Diğer sayfaya geçtim.
"Geçirdikleri trafik kazasında ağır yaralanarak yoğun bakımda yatan 'Keskin' ailesi şuan hayat mücadelesi veriyorlar.
Bunun yanında 'Avcı' ailesiyle dost olan 'Keskin' ailesinin peşinde aynı adamlar olduğu düşünülüyor."
İnanmakta zorluk geçiriyordum. Bu haberler nasıl olur? Biz trafik kazası geçirmemiştik.
En önemlisi Kerem'ler öldü mü yani?
Diğer sayfaya geçtim.
Bu sayfa boştu. Bantlar vardı. Üzerinde her ne varsa alınmış gibiydi. Yandaki sayfaya geçtim.
"Bir kamyon yüklüsü uyuşturucu polisler tarafından ele geçirildi. Fakat bu işi yapanlar bulunamadı."
Neler oluyor böyle. Bu haberler nasıl olur?
"Derya kızım burda ne arıyorsun?"
Safiye Sultan kapıda dikilmiş bana endişeli gözlerle bakıyordu.
"Sen biliyorsun?" dememle bir seslenişiyle korumalarımız geldi. Buda neyin nesi oluyor?
"Kusura bakma kızım. Bunu yapmam gerekiyor. Kesin talimat var. Bu odaya giremezsin."
"Bırakın beni! Öğreneceğimi öğrendim zaten." bırakmıyorlardı. Bileklerimin acısı yetmezmiş gibi birde bunlarla uğraşamam.
Bu esnada da Safiye casusu telefonla konuşuyordu.
"Odasına kilitlenecek. Kilitleyin."
Oha. O kim oluyordu da beni kapatıyordu.
"Size son kez söylüyorum! Yoksa olacaklardan sorumlu olmam!"
Ciddi konuştuğumu sanıyordum ama bir işe yaramamıştı.
"Buna pişman olacaksınız." diye söylenirken beni odama götürüyorlardı. İki adamla baş edebilirim diye düşünürken ani gerçekleşen planıma başlamıştım bile.
Sağ tarafımda duran zayıf sıska olana çelme takıp üzerine çıkmıştım. Tabi sol kolumdakide benimle birlikte hareket etmeyi ihmal etmemişti.
Ayaklarımın altında ezilen adama acımıyordum. Acıyamıyordum. Diğer adama dirseğimle vururken şişman olduğunu fark ettim. Şişman olduğuna göre fazla hareket şarttı. Yumruğumu suratına geçirdikten sonra sırtına dirseğinle tekrar vurdum.
Tabi bunları yaparken bileklerimin acısı beni deli ediyordu.
Vakit kaybetmeden önüne geçip karnına çalıştım. En sonunda oda düştüğünde Safiye'ye döndüm.
"Seninle karşılaşacağız merak etme." diyerek odama girip araba anahtarlarımı ve telefonumu alıp çıktım. Merdivenlerden inerken başka adamların geldiğini gördüm. Yeter ama!
Geri döndüm. Odama girdim ve kapıyı ardımdan kilitledim.
Hızlı hareketlerle Karan'ın numarasını tuşlayıp aradım. İlk çalışta açtı.
"Neredesin sen!" sesi endişli bir o kadarda kızgın çıkmıştı.
"Beni dinle." nefesimi konteol ettim ve devam ettim.
"Şuan evdeyim ve babamın adamlarından kurtulamıyorum. Bazı bilgiler edindim. Öğrenmemem gerekenleri öğrendim. Ve odamdayım beni kurtarman gerekiyor." dememle telefon yüzüme kapatıldı.
Başım beladan kurtulamayacaktı sanırım.
Babam bile! Babam bile bunları bana yapıyorsa diğerleri istediklerini yapabilirdi. Bu gayet normaldi.
Hayatımı çözemiyorum. Karan'nın Kerem olduğunu düşünürken şimdi ise öldüklerini öğreniyorum. Babamın kötü bir iş adamı olduğunu öğreniyordum.
Peki ben bu olayların neresindeydim? Ben neydim?
Telefonum çalmaya başlayınca düşüncelerimden sıyrılmıştım. Numaraya bakmadan cevapladım.
"Kızım sen neler yapıyorsun böyle? Yanlış hareketlerde bulunuyorsun."
"Ben en doğrusunu yapıyorum. Ne halt karıştırdığını bilmiyorum ama çözeceğim. Ve sen veya siz diğer düşmanlarınızdan değil benden korkun!"
Sinirle telefonu kapattım. Duvara sinmiş Karan'dan haber beklerken pencereden biri girdi. Yutkundum. Işıkları kapatmıştım o yüzden seçemiyordum kim olduğunu. Karan değildi çünkü bu kadar hızlı gelemezdi.
"Sesini çıkarma."
İyide Karan'dı bu kişi.
"İyide sen nasıl bu kadar hızlı gelebildin?"
"Buradaydım zaten."
Yanına yaklaşıp ona sarıldım. Kokusu beni rahatlatıyordu. Belimden sararken sanki böyle çok değişik duygular içerir gibiydi.
Kafamı boynuna gömdüm. Ona karşı rahat davranıyorum artık.
"Başım sürekli belada. Ama sen yanımda olunca sanki hiçbir şey umurumda değilmiş gibi."
"Sen benim kaybettiğim yolumsun."
Cem Adrian'ın sözlerindendi. Tıpkı Ediz'in kullandığı şarkıdandı. Devam ettim.
"Korktuğum karanlık..."
"Seni buradan çıkaramam. Güvenlik çok dikkatli."
Söyledikleri benim geri çekilmemi sağladı.
"Ama senin yanından ayrılmayacağım. Seni koruyacağım. Bana güven."
İşte güven problemi. Ben güvenemezdim ki.
Ben ondan ayrılıp yatağıma yerleştim. Buraya giren adam beni çıkaramıyordu. Saçmaydı.
Karan'da oda kapısının ardına eşyalarımı yerleştiriyordu.
"Uğraşma. Girmek isteseler girerler. Geçen gün zorla beni kaçırdıkları ve beni kurtaramadığın gibi."
Duraksadı ama bir şey demedi. Devam etti yerleştirmeye.
Arkamı döndüm ona.
"Böyle davranma bana."
Nasıl davranıyım?
"Kerem?"
Bekledim. Efendim demesini bekledim ama demedi.
"Kerem ölmüş." sesim kısık çıkmıştı. Çocukluğum cidden ölmüş müydü?
"Bir fikrim yok Bücür."
Yatağımın diğer yanı çökmüştü.
"Biliyorum. Gerçekler can yakıyor."
Sol yanım ıssız adada tek başına kalmışcasına o gerçek hislerle ne yapacağını bilmez iken sadece bir umut kırıntısı arıyordu.
Ama şuda bir gerçekki o kırıntı yoktu. Umut gitmiş yerine can kırıklıkları kalmıştı. İlginç ama can kırıklığı vardı işte.
"Benim yanımda üzülmeni istemiyorum."
Bende çoğu şeyi istemezdim.
"İstekler ve gerçekler birbirinden uzak kalıyorlar."
"Ne olsun istiyorsun? Gerçekleştirebilirim belkide"
Hayır gerçekleştiremez. Mutlu olmamı sağlayamazdı mesela.
"Mutlu olmamı sağlayabilir misin?"
Bu durumda beni mutlu edemezdi. Şuan tetikteydim. Bana zarar vermezler evet ama dışarı çıkmamada izin vermezlerdi. Çünkü ben artık onlara göre tehlikeyim.
"Sanırım evet."
Dediğine sadece güldüm.
"İşte bak bu bile mutluluk. O kadar zor değilmiş."
Tekrar güldüm.
"İçten mutluluk değil bu. Sadece imkansıza aldırış etmemek."
Dediklerim doğruydu.
"Kaybetmiş değilsin henüz. Ve mutlu olabilirsin."
Sustum. Cevap vermedim. Ben hayatımı kaybetmiştim. Daha neyi kaybedebilirim ki?
Beni belimden çekerek sardı. Sırtımda nefes alış verişini hissederken sadece rahatladığımı anladım.
"Şimdi güveniyor musun bana?"
Dudakları boynuma değerken konuşmakta zorlandım.
"Hayır."
"Kalbin yerinden çıkacak gibi." gülümserken konuşuyordu.
Ona döndüm. Kollarından çıkıcam düşüncesiyle beni rahat bırakmamıştı. Ona iyice sokuldum. Kendimden hiç beklemediğim hareketle boynundan öptüm.
"Kalbin kalbimle yarışıyor."
"Bilmem fark etmedim." dediğine gülümsedim.
Bu kadar karışık bir ortamda bu kadar sakin olmamız neyin göstergesiydi?
---------------------
Böyle devam eder ise en yakın zamanda final yapmayı düşünüyorum. Sonra vaz geçiyorum bunca emeğe yazık olur diye.
Sebep sadece okuyup geçmeniz. Beğenip beğenmediğinizi bile bilmiyorum. Fikirlerinizi merak ediyorum. Ama yorum yapmıyorsunuz.
Neyse en iyisi akışına bırakıp öyle devam etmek.
İyi tatiller...




BücürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin