Selam ballar!
İlk bölüm ile geldik!
Çok heyecanlıyım, bu bölüm hakkında ki düşünceleriniz için.
Oy ve yorum yapmayı -satır aralarında düşünceleriniz benimle paylaşmayı- unutmayın lütfen!
Merakla bekliyorum ballar.İyi okumalar dilerim!
❧
"Kalbin kırıldığını kimse duyamazdı. Bu yüzdendi belki de, hâlâ içeride sağlam bir kalp taşıdığımı düşünerek beni paramparça etmeleri."
Hayatımın iki farklı yönü vardı.
Biri cennet, biri cehennem.Cehennemi her gün, tekrar ve tekrar yaşıyordum fakat cennetin varlığını hiç hissedememiştim.
Sözde vardı ama günün sonunda kayboluyordu. Bunu bilerek o cehennemde yaşamaya devam ediyor ve her ne kadar nefret ediyor olsam da tutunmak için umutlar sayıyordum kendime. İmkansızlıkları ve ihtimalleri davet ediyordum, zihnime sonra bütün ihtimalleri içimde yakıyor, geriye kalan kor alevin külleriyle imkansızlığı uğurluyordum.
Böyle öğrenmiş değildim böyle büyümüştüm. Böyle büyütmüştüm kendimi. Bir çocuk gibi değil, bir savaşçı gibi. Tek başıma tutunmaya çalıştığım günlerin acısı hâlâ içimde yaşam sürmeye devam ediyordu. Defalarca kez öldürmeye çalıştığım çocukluğum gibi acıya alıştıktan sonra ondan kopamamıştım, çünkü acı daima dik tutmuştu beni. Her yere çakıldığımda, iteklendiğimde ve yara aldığımda; acı beni yaşama döndürmüştü tekrardan.
"Yara bere içindesin." diye mırıldandı Hektor. Alayla gülerek başımı salladım ve telefonu kenara bıraktım. "Biliyorum."
"Bok biliyorsun!" öfkeli sesi ile elime bandajı bağlamaya çalıştı. "Şu haline bak! Kan ter içindesin, bu halle maça nasıl çıkacaksın?" omuz silkerek gözümü kapattım ve kaşıma pansuman yapmasına izin verdim. "Bu ilkmiş gibi davranma. Kurşun yarasıyla bile maça çıktım ben. Bu hiçbir şey." başını iki yana sallayıp bandajı yapıştırdı. "Şov yapma, gebereceksin."
"Hiç olmazsa acı hissede hissede ölürüm." geri çekilip bana büyük bir kayıpmış gibi baktı.
Büyük bir kayıp.
İnsanların bana olan bakışlarında hep büyük bir kayıp vardı.
"Benden bu kadar geberirsen arama beni gelmem." başımı sallayarak ayakta durmaktan vazgeçtim ve koltuğa oturarak yüzümü buruşturdum. Hektor eşyalarını toplayıp kapıyı çarpıp çıktığında, yüzümdeki o sahte gülüş kayboldu.
Acıyan gözüm ile sırtımı geri yaslayıp kendime gelmeye çalıştım. Az sonra yeni bir maça çıkacaktım ve durumum gerçekten içler acısıydı. Yaralı da olsam, o maçı kazanmalıydım çünkü ancak o şekilde emelime ulaşabilirdim.
Biraz daha dayan Kandem, biraz daha son bulacak.
Bir şekilde kendimi avutuyordum, başka çarem yokmuş gibi. Bu halime kahkaha atmak istedim ama canımın acıyacağını bildiğim için sadece derin bir nefes çekebildim içime. Tam o sırada olduğum odanın kapısı açıldı. Gözlerimi aralayarak içeri girene baktım. "Noldu Albay, yaralandın mı?"
"Kes gevezeliği." diyerek ayağa kalkmaya çalıştım. "Oho sen yıkılmışsın, ne olacak bu halin?"
Acımı içime gömerek ona dik bir şekilde baktım. "Poyraz boş konuşacaksan çıkabilirsin." aldığı tepki karşısında eğlenen ifadesi kayboldu yüzünde. "Maç başlayacak, bahisler oynandı bile. Herkes senin üstüne oynamış." onaylar anlamda başımı salladım ve ayağa kalkarak sağ köşede duran masaya doğru ilerledim. Masanın üzerindeki sargı bezini açarak dişimle bir kısmını kestim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANLI SAYFALAR
Teen Fiction❧ Kanla doğan, kanla büyür. Adıma yaraşır bir hayat bahşedildiği günden beri, hayal ettiklerim bir çocuğun arzusuna göre hep çok farklı kaçtı. İstediğim ne miydi? Kan. İntikam. Kalbim, yaşadığım yer gibi kapkara, Kuzguni bir halde. İçeri birini alam...