Kafasına geçirilen şey yetmiyormuş gibi üzerine kapaklanan şahıs yüzünden nefes alması zorlaşıyordu. Üstündeki her kimse gerçekten güçlüydü. Ve üzerinden atamıyordu.
Ellerini sıkıca tutuyordu. Ve onu sırtüstü çevirdi. Üzerine oturuyordu ve hareket etmesini engelliyordu Davin'in. Ne idüğü belirsiz bu kişi tam Davin'in kafasına geçirdiği çuvalı kaldıracaktı ki bir anlık sesten sonra Davin'in üzerinden yana doğru düşmüştü.
Davin neler olduğunu anlayamıyordu. O üzerindeki çuvalı çıkarana kadar üzerindeki şahıs kalkmış ve kaçmaya başlamıştı. Çuvalı çıkardığında arkasına bile bakmadan kaçan o kişiyi gördü. Sağ omzunu tutuyordu. Belli belirsiz de olsa ellerinden kan aktığını da görmüştü.
Biri vurmuş olmalıydı onu. Susturucuyla falan mı yapmıştı bunu. Çünkü silahla olacak şey değildi.
Yine de peşinden gitmek en son isteyeceği şeydi. Kim olduğunu çok merak etse de gitmeyecekti arkasından. O bunları düşünürken arkasından yaprak çıtırdama sesleri duydu.
Karanlıktan yüzünü seçemiyordu ama bayağı heybetli simsiyah giyinmiş bir adam duruyordu. O vurmuş olmalıydı o gizemli kişiyi. Davin'i kurtarmıştı. Ama kimdi ki o?
Heybetli ve uzun adam yavaşça Davin'e yaklaştı ve yanına kadar geldi. Yerde çaresizce neler olduğunu anlamaya çalışan Davin'e elini uzattı. Davin ne yapacağını bilemese de elini tuttu.
Adamın yüzü bir atkıyla kapalıydı. Davin biraz çekinerek, "Siz kimsiniz? Beni kurtaran siz miydiniz?"
Adam, yavaşça üzerindeki siyah atkıyı indirdi. Oldukça keskin hatlara sahip olan bu adam çok derin bakıyordu. Ve o derin sesiyle konuşmaya başladı, "Ben Boris. Daha fazla burada durmayalım. Beni takip et."
Davin'in kafası karışmıştı. Gitmeli miydi o adamın peşinden? Ona güvenmeli miydi? O olmasaydı belki de şu an hayatta değildi. Bu yüzden bu ürkütücü ormanda en güvenebileceği kişi oydu. Bu yüzden onunla gitmeye karar verdi.
Boris'i takip etti. Nereye gittiği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Sadece o nereye gidiyorsa o da oraya gidiyordu. Hâla ormanın içindelerdi ama bayağı uzaklaşmışlardı oradan. Boris bir anda bekledi. Boyu çok uzun ve çok da iriydi. Bu yüzden Davin'in kafası onun omzuna çarpmıştı.
Boris bir anda arkasını döndüğünde Davin korkmuştu. Korkuyordu çünkü, kendisine kızacağını sanıyordu. Boris hiçbir şey yapmadan geri döndü ama önüne döndüğünde de küçük bir gülümsemeden de kendini alamadı.
Boris ciddileşerek, yere eğildi ve yerdeki yaprakları çekti. Sonrada güçlü bedeniyle yerdeki yaprakların altından çıkan kapıyı kaldırdı. Davin hayretler içerisinde Boris'i izliyordu. Boris tutunarak yerin içine girmeye başladı. Merdivenden inerken bir anda Davin'e baktı. "Bu lanet ormanı çok sevdin heralde gelmeyi düşünmüyorsun."
Davin bir anda irkildi ve o da aşağı indi. İçerisi çok karanlıktı. Boris kenardan aldığı bir çubuğu duvara sürterek ateşi yaktı ve duvarlardaki meşaleleri de yaktı. Eski bir ev izlenimi veriyordu burası.
İyi kötü kenarda oturacak yerler vardı. Duvarlarla bölmelendirilmiş odalar da vardı.
Oturma yerine geçtiler. Boris derin bir nefes alarak, "Evet ismin nedir genç adam?"
Davin, "A-adım Davin."Boris, "Memnun oldum. Benim kim olduğumu düşünüyorsundur. Kim olduğumu, neden seni kurtardığımı, seni kimin yakaladığını, o ağaçtan gelen sesi, senden istediği taşı, ve bunları neden hiçkimseye anlatamadığını...Bunları merak ediyorsun değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Passage: "Forza"
Fantasy~Kapının ardındakini oraya girmeden de bilebilir mi? ~Sesin ardındakini onu görmeden de tanıyabilir mi? {Ara Verildi}