TİMUR
Kafe her zaman ki gibi çok kalabalıktı, artık alışmıştım. Çalıştığım yer özel ve ünlü bir okulun tam yan sokağındaydı, o yüzden tüm zengin züppeler okul arasında buradalardı. Hepsi şımarık ve ukalaydı, onlarla uğraşmak tam bir kaostu. Dünyayı sadece kendileri için yaratılmış para bankası olarak görüyorlardı.
Ben mi? ben tam bir karmaşaydım. Sadece zevkine burada vakit öldürüyordum çünkü okuluma bir yıl ara vermiştim. Annemin ölümüyle birlikte kendimi toparlamaya çalışıyordum.
"Yine düşüncelere daldın, iyi misin?" Yanımdan gelen sesle birlikte Buse'ye döndüm. Kendisi benim iş arkadaşımdı ve çok cana yakın bir kızdı. "İyiyim, sen?" dedim gülümseyerek. "iyi, şu şımarıklar daha az gelse çok daha iyi olurdum. Kaprislerinden geçilmiyor." dedi gözlerini devirerek. Ona tam haklı olduğunu söyleyecekken kapıdan bir grup çocuk girdi ve onların siparişini almak için masalarına gittim.
"Ne alırdınız?" Kendi aralarında konuşan gurup sesimle bana dönmüştü. Aralarından esmer olan, "Bize üç tane filtre kahve getir, sen ne istersin aşkım" dedi ve yanında oturan ve telefonuyla oynayan sarışın çocuğa döndü. Çocuk kafasını kaldırıp benimle göz göze geldi, çok güzeldi. "Ben bir mocha istiyorum" dedi ukala bir sesle. Not defterime yazdıktan sonra yanlarından ayrıldım. Hepsi böyleydi hep yukardan bakıyorlardı, şımarık veletler.
Siparişler hazırlandıktan sonra tepsiyle birlikte yanlarına gittim. Hepsine istediklerini verdim "başka bir isteğiniz var mıydı?" dedim onlara bakarken. "Var, al bunu yenisini getir soğuk çünkü" dedi sarışın çocuk. Ona dönüp "Daha yeni hazırladım soğuk olmasına imkan yok" dedim sakinlikle. Bana bakıp yine ukala bir tavırla "ama soğuk ayrıca ben bu kafenin müşterisiyim ne istersem onu yapmak zorundasın"
Sabırla gözlerimi kapatıp ellerimle şakaklarımı ovdum, gerçekten sınanıyordum. "Bakın o kahve soğuk değil". Sinirli bir şekilde ayağa kalkıp kahveyi eline aldı "Bu mocha soğuk, şimdi gidip yenisini mi getirirsin yoksa müdürünü mü çağırırsın?!" Elindeki kahveyi alıp başından aşağı dökmemek için zor tutuyordum kendimi, ikimiz birbirimize sinirle bakarken sarışının sevgilisi konuşmaya başladı "Bence dediğini yap daha fazla olayı büyütme, yoksa senin için hiç iyi olmayacak" dedi, bu kendini havalı falan mı sanıyordu.
Daha fazla onların tavırlarına katlanmamak için çocuğun elindeki mochayı aldım ve yanlarından ayrıldım. Buse'yi çağırıp yeni bir tane hazırlamasını ve masaya götürmesini istedim, bende bu sırada kasadakilerle ilgileniyordum. Kısa bir süre sonra Buse masaya mochayı götürdü, bir yudum alan çocuk bakışlarını bana çevirdi ve " İşte gerçek sıcak kahve!" dedi gülümseyerek. Sonrasında Buse'ye dönüp "Saol tatlım" dedi ve arkadaşlarıyla olan muhabbetine geri döndü. Bense hala az önce bana sunduğu güzel gülüşünde takılı kalmıştım.
...
Akşama doğru sonunda kafe boşalmıştı ve sadece ben kalmıştım, masaları düzeltip çıkmak istiyordum. Ben masaları düzeltirken kafenin kapısı açılmıştı, oraya hiç dönmeden "Kapattık efendim, üzgünüm" dedim. Ardından hiçbir ses duymadığım kapıya doğru döndüğümde karşımda sarışın çocuğu görmeyi beklemiyordum. "Şey, affedersiniz ben burada küpemi düşürmüşümde bakabilir miyim?" dedi naif bir sesle. Öğlenki ukalalığından eser yoktu. Bu haline gülüp "Sen zengin değil misin? al yenisini ne diye buraya kadar geldin" dedim ona doğru yürürken.
"Benim için özel çünkü ayrıca sana ne?" dedi ve yanımdan geçip öğlen oturdukları masaya doğru ilerledi. Eğilip masanın altını aramaya başladı, bir süre sonra bulamamış olacak ki bana dönüp "Ne duruyorsun yardım etsene" dedi sinirle. Yanına gidip eğildim ve küpeyi aramaya başladım, sandalyenin köşesindeki parlayan küpeyi gördüğümde oradan aldım ve ayağa kalktım. "Buldum" Sesimle bana döndüğünde elimdeki küpeyi gördü. Hemen eğildiği yerden kalkıp elimdeki küpeyi aldı. "Çok teşekkür ederim" dedi gülümseyerek. Küpeyi kulağına götürdü ve takmaya çalıştı.
Bir türlü başaramadığı için oflayıp "ya girsene" Ona gülüp elindeki küpeyi aldım ve kulağına götürdüm. "Çok sağ ol bir türlü bulamadım deliğimi" dedi, "Sorun değil ben bulurum deliğini" dedim alayla. Bu söylediğimle yanakları kızardığında benden uzaklaştı.
"Tekrardan teşekkürler ve kolay gelsin" dedi ve kapıya doğru ilerledi.
"Adın ne?" diye sordum kapının kolunu kavrayan çocuğa.
"Ata, senin?" dedi güzel gülümsemesini bana sunarken. "Timur, tanıştığıma memnun oldum" "Bende ve öğlen için özür dilerim" dedi ve bir daha yüzüme bakmadan çıktı.
Bende onu bir daha görmeyeceğimi düşünürken masaları toplamaya devam ettim. Halbuki kader bizim için çok başka şeyler düşünüyordu.
...................................
SELAM
Ben yine bir şeyler deniyorum ama bakalım. Bu kitap diğerlerine nazaran biraz daha çerezlik olacak öyle hissediyorum ve bölümler daha çabuk gelebilir gibi ama emin değilim
LÜTFEN OY VERMEYİ VE YORUM ATMAYI UNUTMAYIN!!