Tanıtım

54 10 12
                                    

UYARI:

Bu kurgu kan, vahşet ve rahatsız edici öğeler içermektedir. Bu unsurlardan çabuk etkilenen okuyucuların okumasını tavsiye etmiyorum.

~•~•~

Selam canlar, buraya başlangıç tarihinizi yazmanızı rica edeceğim.

Bu yeni kurgumuza hazırsanız oylarınızı verip, bol bol yorum yapın ve başlayalım.

~•~•~



"Işık herkesi parlak gösterir. Bir insanı gerçekten tanımak istiyorsanız ona karanlığın en siyah olduğu anda bakın."

Serkan Karaismailoğlu


Bu hikaye asla ama asla umut etmekten vazgeçmeyenlere...



~•~•~


Bugün umudumun yanıp küle döndüğü gündü. Her bir zerremle inandığım umudumun beni bırakıp gittiği gündü. Bir insanı ayakta tutan şey sevdiği bir insan, bir bakış hatta bir hatıra olabilirdi. İnsanın elinde artık ne kalmışsa; karanlığın en siyah olduğu anda onu diri tutan elinde kalanlar olur.

Benimki de bir tutam umuttu, o da elimde kalan değil elime tutuşturulmuş olandı.

Umudumu elimden alanların ben de canını alacaktım.

Son kalan adamı da indirdikten sonra ciğerlerimi dolduran kan kokusu ve elimdeki silahla arkamı döndüm bu kan gölüne.

İntikam ateşiyle yanıp tutuşmuştum bir kere. Geriye adım atmak yoktu benim kitabımda.

Kafamdaki çığlıkları kurşun sesiyle susturabileceğimi düşündüm lakin öyle olmadı. Yine aynı çığlıklar dönüyordu kafamda. Susmuyordu. Susmalıydı.

Çalışma masasının arkasına saklanan adama baktım. "Çık lan oradan!" diyen gür sesim duyuldu yerde yatan cesetlerle dolu odada. Boşta olan elimle yüzüme sıçrayan kanları sildim sakince. Hâlâ saklandığı yerden çıkmayınca tekrar bağırdım. "Sana çık dedim, orospu çocuğu!"

Masanın arkasından kaldırdığı başını gördüm. Elimle kalkmasını işaret ettim sabırsızca. Nihayet ayakta durduğunda, "Sana dememiş miydim eğer sevdiklerime dokunursan, şah damarını söker alırım diye?" dedim korkudan titreyen gözlerinin içine bakarak.

"Demiştim, değil mi? Boş da konuşmam ben, ne de olsa beni bilirsin Dimitris. Yaparım dediysem, yaparım hem de gözümü bile kırpmadan."

Elinin biri hızla masanın çekmecesine uzandığında içinden bir silah çıkaracağını kestirip, anında eline ateş ettim tereddütsüzce. "Seni orospu!" dedi aksanlı diliyle, uzun ve acı dolu bir çığlık attıktan sonra.

Tekrar bir şeye yeltelenmeden silahımı belime yerleştirip hızla ona doğru koştum ve iki ellerimi bizi ayıran masanın üstüne bastırarak vücudumu taşıyıp, bacaklarımlarımla yere düşmesine sebep olan bir tekme attım karnına. Acılı bir çığlık daha koptu ağzından. Karşısında dikilip acıdan kıvranışını izledim. O da benim sevdiğim bir insanın acı çekmesine sebep olmuştu.

Tepesindeki sarı saçlarından tuttum ve kaldırıp dizlerinin üstünde durmasını sağladım. Acıdan bana karşılık veremezken dudaklarımı hafiften yalayarak kulağına yaklaşıp, konuştum.

"Azrail'in olacağım demiştim sana," Cebimden babamın çakı bıçağını çektim aniden sol elimle. "Şimdi son duanı et piç kurusu."

Üzeri Saraçoğlu ismiyle kazınan bıçağı açtıktan sonra arkasına geçip bıçağı yüzünün önünde tuttum saçlarını çekiştirmeyi bırakmadan. "Bu kimin biliyor musun?" dedim.

Kazınmış olan adı okumasının ardından kafayı sıyırmışcasına gülmeye başladığında afalladım ama belli etmedim. Gülüşü kahkahalara dönüşünce ise öfkeyle saçlarından daha fazla çektim. "Neye gülüyorsun ebesini siktiğim?!" diye bağırdım öfkeyle dişlerimin arasından. Çenem kasılmıştı. Acı dolu nidalar çıktı ağzından.

Kahkahası durunca "Bu yapacağından sonra kardeşim seni eskisi gibi sever mi sanıyorsun sen? Affeder mi seni?" diye sordu sinsice. Hızlı nefesler alıp veriyordu çektiği ıstırap sebebiyle.

Şu anda ne kimse, ne de bu yapacağımdan sonra doğacak olan sonuçlar umrumda değildi. Gözüm intikam aşkıyla parlıyordu.

Tekrar gülmeye başladığında, "Sana son duanı et diyorum senin şu yaptığına bak. Cık, cık, cık. Hiç oluyor mu ama böyle?" dedim alay kokan sesimle, hâlâ gülmeye devam ederken.

Elimdeki bıçağı ani bir hareketle önden boynuna dayadığımda gülmesi durdu. "Cehennemde görüşürüz kayınçocuğum!" dedim kulağına yaklaşıp. O neyin olup bittiğini dahi anlayamadan elimi boynuna bastırıp hızla sola kaydırdım. Elimi kaplamaya başlayan sıcak sıvıyı hissettiğimde adamın yere yığılmasına izin verdim.

Başı ayaklarım önünde dururken eğilip açılmış boğazına siyah eldivenli elimi sokmaya çalıştım. Şah damarlarından birini arıyordum. Yapışkan ve kaygan sıvıların arasından elime biraz sert ve esnek bir şey gelince bulduğumu anlayıp biraz çekiştirdim ve diğer elimle tuttuğum bıçakla kestim.

Elimdekini arka cebimden aldığım saten mendile koyup sardıktan sonra bıçağımı yerde yeten ve zaten kana bulanmış olan takım elbisesinin ceketine sildim.

Her umut bir gün bir şekilde yanıp köle dönerdi; bunu en ıstıraplı şekilde anlamıştım. Fakat benim için bundan sonra önemli olan o umudu küllerinden yeniden doğurabilmekti. Ben de öyle yapmıştım.

Bugün umudumun küllerinden yeniden doğduğu gündü.

~•~•~

*Elpida/Ελπίδα: yunanca Umut, demek.

~•~•~


Umarım ki bu tanıtım bölümü hepinizin hoşuna gitmiştir. Bir sonraki bölümde, yani birinci bölümde bu sahnenin birkaç yıl öncesine gideceğiz...

O yüzden sıkı tutunun canlar.

Oy vermeyi unutmayın!




Sevgiyle kalın.

H.

ElPİDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin