Dış kapının ardında banklar, soluk renkli çimenler, çimenlerin arasından geçen taş bir patika, birkaç parklara koyulan türden spor aleti, iki tane küçük kum havuzu ve son olarak yüksek bir bina duruyordu. İkinci kattan itibaren her cama parmaklık koyulmuştu. Binanın hafif koyu tonu Ali'nin hoşuna gitmişti. Kapıda bekleyen irice güvenliğe doğru yürüyüp selam verdi:
''Hayırlı sabahlar, kolay gelsin."
Güvenlik sanki bir rüyadan uyanmış gibi yarı kapalı olan gözlerini açtı ve Ali'ye döndü.
''Eyvallah kardeş, buyurun bir isteğiniz mi vardı?''
''Bir evlat edinme işlemi için gelmiştik, randevumuz vardı, geçebilir miyiz?''
''Tabi tabi buyurun. Müdür haber etmişti.''
Güvenlik yanlış bir izlenim vermekten korkarcasına demir kapının koluna doğru yürüyüp hızlıca kapıyı açtı. Ali, karısını koluna takarak yetimhanenin dış kapısından girdi ve birlikte yavaş yavaş yürümeye başladılar. Üç tane aldı yaşlarında çocuk küçük bir kum havuzunda oynuyordu. Yakınlarındaki rengi solmuş, eski bir bankta ise 12-13 yaşlarındaki gençler sohbet ediyorlardı; yetimhanenin üç sokak aşağısındaki okulun üniformaları üzerlerindeydi. ''Yüksek ihtimal öğlenci grubundadırlar..'' diye düşündü Ali. Bahçedeki her çocuk göz ucuyla bile olsa onlara bakıyordu. Çoğu öğrenci erkenci olduğu için yetimhane oldukça boştu. Ali ve Zeynep her adımında biraz daha tedirgin oluyorlardı. Evlat edinmeye kesin olarak karar vermiş olsalar bile bu zamana kadar evlatlık alan hiç kimseyi tanımamışlardı. Bu tecrübesizlik Zeynep'e sahne korkusunu andıran hafif bir karın ağrısı veriyordu. Ali ise daha sık terliyor ve daha derin nefesler alıyordu. Beş katlı yetimhanenin dış merdivenlerini çıkmaya başladılar. Ali yakından oldukça bakımsız olduğunu gördüğü bina duvarlarının uzaktan nasıl o kadar güzel gözükebildiğine hayret etti. Merdivenler de pek güven veriyor sayılmazdı. Binanın büyükçe olan iki kapısı da açıktı. Önlerinde yerleri paspaslayan orta yaşlı bir adam ile göz göze geldiler. Ali, bu ilk kez yaşayacağı tecrübenin de verdiği gerginlik ile sözleri kısa kesmeye karar verdi:
'' Kolay gelsin, müdürün odası nerededir acaba?''
'' Eyvallah, hemen şurası birader. Evlatlık mı bakıyordunuz?''
'' Aynen usta, hayırlısıyla bir erkek evladımız olacak..''
'' İyi iyi tebrik ederim şimdiden, ne mutlu sizin için. Birinin bile buradan kurtulması iyidir..''
Ali bu söz karşısında biraz çatlarını çatıp düşünceli bir yüz ifadesine büründü. ''Gerçi duvarların ve merdivenlerin bakımsızlığına bakacak olursak buradaki çocuklar çok daha zor hayatlar yaşıyorlardır muhtemelen. O kadar şaşırmamak gerek bu söze..'' diye düşündü. O sırada müdürün odasının kapısı açıldı ve saçlarını çoğu beyazlamış, oldukça büyük bir göbeği olan, badem bıyıklı bir adam çıktı. Hava terletecek kadar sıcak olmasa da giydiği takım elbise onu iyice daraltıyordu. Peçetesiyle alnındaki terleri silerken Ali ve Zeynep'i gördü, yüzüne küçük bir gülümseme kondurdu ve selam vermek için elini kaldırdı:
'' Merhabalar, Ali Bey ve Zeynep Hanım değil mi? Çoktan gelmişsiniz fark etmedim.''
Her ikisinin de elini sıkıp selamlaştıktan sonra devam etti:
'' Buyurun benim odama geçelim de bir tanışalım. Murat Bey, Derya Ablaya söylesene benim odaya 3 çay göndersin.''
Temizlikçi sadece başını evet anlamında sallamakla yetindi ve elindeki paspası kovasına koydu. O sırada Ali ve Zeynep müdürün odasına geçti. Oda binadan tamamen ayrı bir yapı gibiydi. Hafif kararmalar olan beyaz duvarlı ve loş ışıklı koridordan sonra sarı, temiz duvarlı ve bol gün ışıklı odaya geçtiklerinde ister istemez küçük bir ferahlama geliyordu insana. Ali ve Zeynep masanın önündeki siyah deri koltuklara geçerken müdür de kendi koltuğuna yerleşti. Birbirleriyle yaptıkları küçük tanışma ile isminin Abdullah olduğunu söyleyen müdür konuşmaya başladı:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acıdan Doğan Güç
Ficción Generalİnsan neden acı çektiği halde kaçamaz tek başına uzaklara? Çünkü kötü bir yere ait olmak, hiçbir yere ait olmamaktan daha iyi ve güvende hissettirir.. Zorundaymışsın gibi hissettirir. Hele ki.. Hele ki ait olduğun yer de sana ait ve muhtaç ise.. ...