Yağmur yavaş yavaş etkisini azaltıyordu. Ali Zeynep'in olduğu odanın önünde durdu. Kapının yarısı açıktı ama Zeynep'i göremiyordu. İçeriden çok kısık sesle bile olsa ağlama sesi geliyordu. Ali kaşlarını çattı ve gözlerini kapattı. Takınacağı tavrı zihninde oturtmaya çalışıyordu. Yaptığının kötü bir şey olduğunu bilse bile özür dilemek istemiyordu ki bu zamana kadar ona hiç özür dilememişti. Ne zaman özür dilemeyi düşünse zihninde güçsüzleştiğini hissediyordu.
"Ben de bir mağdurum canım. Sinirime hakim olamamam normal. Her ailede böyle şeyler olur zaten. Ben de diğer insanlar gibiyim. Yani tam değil, ben okumuş adamım ama... yine de o kadar farklı değilim işte.. yani sanırım. Aman bu kadar düşünmeye ne gerek var, Dal içeri."
Başka hiçbir şey düşünmeden kapıyı biraz daha aralayıp yavaşça içeri süzüldü. Gözüne ilk çarpan şey duvardaki küçük televizyon oldu. Sesi kısık bir James Bond filmi oynuyordu. Hemen gözünü yanındaki yatağa çevirdi. Kapının dibindeki yatakta serum takılmış sıska bir kız çocuğu uyuyordu. Çatık kaşlarıyla bir saniye onu süzdükten sonra gözünü en köşedeki karısına çevirdi. Zeynep gözlerini sildi ve kimin içeri girdiği görmek için baktı. Yorgun mavi gözleri bir anda açıldı, gözlerinin içinde en çok korku olmak üzere her türlü negatif duygu okunabiliyordu. Ali'yi gördüğü an hızlıca doğrulmaya çalıştı. Ali onun vücudunun titrediğini görünce yüz ifadesini biraz yumuşattı ve onu korkutmamak için yavaş bir şekilde ona doğru yürüdü. Zeynep yaralarının izin vereceği kadar doğruldu. Ali birkaç adımlık mesafeye geldiğinde artık onunla göz teması kuramaz oldu. Ali, karısının yanındaki soluş yeşil renkli ve oldukça eskimiş olan koltuğa oturdu. Derin bir nefes aldı ve iki saniye duraksadıktan sonra konuşmaya girmeye karar verdi:
"Zeynep.."
Zeynep kafasını çevirdi ama en fazla bir saniye gözlerine baktıktan sonra endişeden tekrar önüne döndü. Ali onun gözünün etrafındaki morluğa ve elindeki sargıya baktı. Zeynep'in yüzündeki endişe, Ali'ye eğer ona dokunursa bunun onu ölüme bile götürebileceği izlenimini veriyordu. Doğrulup tekrar söze girdi:
"Zeynep, bak şimdi"
" Öz-Özür... Özür dilerim"
"Tamam, korkma şuan sakinim tamam mı? Bir şey yapmayacağım"
Ali yavaşça Zeynep'in eline doğru uzandı. Zeynep, Ali'nin elini hissettiği an irkilip elini çekti ama Ali yavaşça tekrar uzatıp yavaşça okşadı
" Zeynep, ben senin karnına hiç vurmadım değil mi? En fazla koluna falan.."
" Y-yok, hatırlamıyorum"
"Doktor rahminde sorun olduğunu ama bu hasarın sonradan oluştuğunu söyledi. Benim haberim olmayan bir şey mi yaşandı?"
"Hayır, b-bilmiyorum"
Ali birkaç saniye duraksadı ve dudaklarını ıslattı. Zeynep hala önüne bakar şekilde duruyordu. Zeynep'in elini biraz sıktı. Kaşlarını çatarak sordu:
" Sen küçükken ailenden biri falan mı vurdu acaba?"
Zeynep iki yüzyıl önce yapılmış bir tablodaki kadınlar gibi hareketsiz bir şekilde düşündü. Birkaç saniye sonra gözleri biraz büyüdü.
" Belki.. sanırım.. olabilir.."
Ali Zeynep'in bu belirsiz ve birkaç kelimelik cevaplarından sinir kapmaya başlamıştı ama bugün daha onun üzerine gitmeye niyeti yoktu. Çocuğu olmamasının sebebinin kendi suçu olmaması da onu bir nebze rahatlatmıştı çünkü artık fikrini gerçekleştirdiğinde birisi bir laf söylerse suçu atabileceği birileri çıkmıştı. Fikrini karısına açarken önce sanki fikir o anda aklına gelmiş gibi davranıp onun nabzını yoklamayı istiyordu Zeynep'in elini bırakıp duvardaki pencereye yöneldi. Dışarıya bir göz gezdirdi. Cam yağmur damlalarından dışarıyı az biraz gösteriyordu. Taksiler sileceklerinin indirip kaldırarak ya hastaneye giriyor ya da hastaneden çıkıyorlardı. Ali ellerinin arkasında birleştirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acıdan Doğan Güç
Ficción Generalİnsan neden acı çektiği halde kaçamaz tek başına uzaklara? Çünkü kötü bir yere ait olmak, hiçbir yere ait olmamaktan daha iyi ve güvende hissettirir.. Zorundaymışsın gibi hissettirir. Hele ki.. Hele ki ait olduğun yer de sana ait ve muhtaç ise.. ...