Merhabalar, bu sefer bölüm sonu yerine bölüm başı size bir bilgi vermek istedim: Bazen konuşmalarda yazım hataları yapacağım çünkü doğru yazınca gerçek hayattaki konuştuğumuz Türkçe ile aynı olmuyor gibi hissediyorum ve bizim karakterler İstanbul beyendisi değil malesef xd. İyi okumalar
****************
Sınav haftası yorucu geçmişti. Bazı günler art arda 3 sınav birden yapılmıştı ama sonunda bitmişti. Diğer okulların aksine öğretmenler genelde sınavları kısa sürede okuma eğiliminde oluyorlardı ve yavaş yavaş sonuçlar açıklanmaya başlıyordu. Mecnun'un notları 50'lerde gezse de Caner her sınavdan 70 aşağı not getirmemişti. Notlarının geneli 90 küsür olsa da tarih ve edebiyat gibi ezber derslerinden hiç hoşlanmıyordu..
Mecnun masadaki küçük sepetten bir ekmek parçası alıp bir lokma kopardı.
Mecnun: " Sonunda bitti ya. Artık soru falan görmek istemiyorum, bıkkınlık geldi."
Caner elindeki tuşlu telefonda yılan oyunu oynuyordu. Gözünü ayırmadan gülümsedi.
Caner: " Sanki sınav harici soru gördüğün var. Uyuyorsun hep derste.."
Mecnun: " Yok ben birde sınav harici soru çözersem kafayı yerim. Bilgileri, formülleri ezberle gir işte sınava kasmaya gerek yok. Bu arada nerde kaldı bizim tosun?"
Mecnun hissettiği darbe ile irkildi. Birisi kulağına sağlam bir fiske. Arkasına döndüğünde Emre başında dikiliyordu. Çantasını yandaki sandalyeye koyup üstündeki hırkasını çıkarmaya başladı.
Emre: " Kime tosun diyorsun sen domates."
Mecnun ne zaman nefesini tutsa ya da gülmemeye çalışsa kıpkırmızı olurdu. Caner ve Emre'de ona domates lakabını takmışlardı. Caner kıkırdayıp telefonunu cebine soktu.
Mecnun: " Yüzüm değil kulağım kızaracak senin yüzünden."
Emre: " Aman ne değerli kulağın varmış. Sipariş verdiniz mi?"
Caner: " Yok. GARSON, bir bakıcan mı?"
Garson lokantanın diğer ucundaki ailenin siparişini kağıda yazdıktan sonra hızlı adımlarla onların masasına doğru yürüdü.
Garson: "Buyurun efendim ne alırdınız."
Emre Caner ve Mecnun'a dönüp baktı.
Emre: " Ne alıyoruz?"
Caner: " Ben tavuk dürüm alacağım, dünden beri canım çekiyor."
Mecnun: " Ben tavuk döner alıcam direkt."
Emre: " Ben de tavuk döner alayım."
Yemekler gelesiye kadar sınavlardan konuştular. Normalde Emre bu saatlerde evde olurdu ama bugün annesi okuldaki veli toplantısına gideceği için evde yemeğin geç pişeceğini biliyordu. Yemek bitişine doğru üstlerine bir ağırlık çöktü ve çay da sipariş ettiler.
Caner: " Agalar bizim bi şifre işi falan vardı, noldu o?"
Emre ve Mecnun birbirlerine baktılar. Caner'in söylediğini anlamamış gibi duraksadılar.
Caner: " Hani mafya falan.."
Mecnun: " Haa o mevzu. O iş yalan aga unut onu. Ha bir programcı bulacağız da ha şifreleyeceğiz de ha canımızı riske atacağız da o iş zor."
Emre dişlerini bir kürdanla temizliyordu. Sandalyesinde geriye doğru yaslandı. Bir anlık gülümsedi ve şakacı bir tavırla konusmaya başladı.
Emre: " Bu planı kötü yola düşünce, kaybedecek bir şey kalmayınca uygularız. Ölürsek de gam yemeyiz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acıdan Doğan Güç
Fiction généraleİnsan neden acı çektiği halde kaçamaz tek başına uzaklara? Çünkü kötü bir yere ait olmak, hiçbir yere ait olmamaktan daha iyi ve güvende hissettirir.. Zorundaymışsın gibi hissettirir. Hele ki.. Hele ki ait olduğun yer de sana ait ve muhtaç ise.. ...