Oylayıp yorum yaparsanız beni çok mutlu edersiniz.
iyi okumalar.🦋
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
𝒀𝒂𝒛𝒂𝒓'𝒅𝒂𝒏
🌸🌸🌸🌸
Bir tarafta erkek tarafı diğer tarafta kız tarafı oturmuş sohbet ediyorlardı. Mihrimah'a bu güzel günde Leyla ve Eylül'ün aileleri eşlik ediyordu. Mihrimah'ı da Leyla'nın babası Erdem'den isteyeceklerdi.
Aileler sohbet ederken kızlar da kahve faslını hallediyorlardı.
Alpaslan'ın düşünceleri ise bambaşkaydı. Abisi bugün öyle veya böyle sevdiğine kavuşuyordu. Alevlerinde yanmasından korktuğu cehennemden çıkarıp almıştı sevdiği kızı. Bir Mecnun, Leyla'sına kavuşmuştu. Peki ya o? Onun sonu ne olacaktı? Eylül de bir gün sever miydi onu? Yüreğine cemresini sığdırdığından beri başka birine dönüp bakmamıştı bile. Kabullenmeli miydi, Eylül'ün onu sinir bozucu mahalle abisi olarak gördüğünü?
Bakışlarını genç kıza yönlendirdi. Kahveleri hazırlamak için mutfağa gidiyordu. Çuval giyse yakışacak bir kızken giydiği lacivert elbise buğday teniyle adeta uyum içinde dans ediyordu. O böyle güzelken nasıl vazgeçecekti ki ondan? Nasıl kalp atışlarına mani olacaktı? Hiçbirinin cevabı yoktu Alpaslan'da, koca bir hiçlikten başka.
Kahveler geldi, Yılmaz tek dikişte bitirdi tuzlu kahvesini. Sonra da malum soru soruldu.
"Efendim sebebi ziyaretimiz belli. Gençler anlaşmışlar, hayatlarını birleştirme kararı almışlar. Bizlere de onlara destek olmak düşer. Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızınız Mihrimah'ı oğlumuz Yılmaz'a istiyoruz."
Bakışlar Erdem'e döndü.
"Haklarında hayırlısı olsun. Verdik gitti!"
Herkes ayaklandı, yüzükler takıldı. Kurdele kesildi. Tepsiyi de Eylül tuttu.
Akşamın ilerleyen saatlerinde Alpaslan izin isteyerek dışarı çıktı. Hava almak istediğini söylemişti. Abisi için çok mutluydu ama Eylül'ü tepsiyi tutarken görünce kötü olmuştu.
Evlilik sırası gelmiş kızlar tutmaz mıydı tepsiyi? Eylül de evlenecekti. Alpaslan aşkından biçareyken, o sevdiğiyle evlenecekti. En azından Alpaslan böyle düşünüyordu.
Eylül bir anlam veremedi çıkıp gitmesine. Abisinin sözüydü sonuçta bu. Doğru değildi dışarı çıkması.
Merakına yenik düşüp o da çıktı evden. Alpaslan'ı aramaya koyuldu.
Mahallelerinin çıkışındaki parkta buldu onu, banka oturmuş öylece göğü izliyordu.
Kederli bakışlarını gökyüzünden indirmezken yanında bir bedenin varlığını hissetti. Koku tanıdıktı.
"İyi misin?" İyi miydi gerçekten?
"Bilmiyorum."
Eylül ilk defa Alpaslan'ı üzgün görmüyordu. Beraber büyümüşlerdi zaten nasıl görmesindi. Peki bu sefer neden farklı hissettirmişti onun bu hali? Boşverip gitmesi gerekmez miydi? Ayakları onu istem dışı banka yönlendirmişti.
Alpaslan'ın gözünden bir damla yaş yanağına süzülürken, Eylül içinin ezildiğini hissetti.
"Çok seviyorum be Eylül. Öyle böyle değil. Bir gülüşü var ki solmuş çiçekleri açtırır. Bir bakışı var kalbime zarar ama beni hiç görmedi biliyor musun? Görmedi, duymadı, bilmedi hislerimi."
Eylül'ün de gözleri doldu bu sefer. Duydukları gerçek miydi? Sevdiği mi vardı?
"Kim?" Söylemeyeceğini biliyordu ama yine de sormadan edemedi.
"Küçük bir kız çocuğu." Zaten içindeki küçük kıza aşık olmamış mıydı Alpaslan? Yanlış sayılmazdı.
"Hiç mi şansınız yok?" Var mıydı?
Cevap vermeden önce sevdiğinin gözlerine baktı Alpaslan. Yanında oturmuş sebebi o olan üzüntüsünü dinliyordu. Gözlerinde meraklı sanki biraz da üzgün bir ifade vardı.
"Yok." Diyebildi.
Bir anlık gelen cesaretle sarıldı Eylül. Alpaslan yaşadığı şokla ilk başta karşılık veremese de hızlıca toparlandı ve sımsıkı sarmaladı sevdiğini. Bilseydi sarılmazdı belki düşüncesiyle hiç ayrılmak istemedi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hisar Mahallesi
Tiểu Thuyết ChungOnlar üç kızdı. Farklı hayatları, farklı acıları olmasına rağmen her daim yan yana olan; üzüntülerini de sevinçlerini de birlikte yaşayan kızlar.