# Kız kardeşler gerçekse neden izleri görünüyor? Neden onlar sorumlu tutuldu? Her canlıda izler görünecek mi? İzler neye göre görünüyor? Acaba efsane kulaktan kulağa gelirken hiç değişti mi? Hâlâ kasabada söylentileri devam ediyor mu? Bu soruların hepsini yarına bırakacağım ve hepsini Erva'ya sorağım. Hem kafamdaki sorular çözüm bulsun, hem de Erva'dan az bile olsa biraz enerji koparabileyim. Bunları rüyamda gördüğümü söylemiyorum bile. O kadar kafama takıldılar çünkü kendi gözlerimle suret olan yargıçların izlerini gördüm.
Sabah olunca yataktan kalkmadan Erva başucuma gelmiş gülümsüyordu. Elinde yine fişekleri vardı. O patlatmadan yorganın içine başım dahil girdim ve hiçbir yerim morarmadan kurtulabildim. Erva kaçmaya çalıştı ama kıyafetinin kapüşonundan yakaladım ve yastık savaşı başlattım. Sonuç olarak öyle ya da böyle Erva'nın beni pataklayabikeceğini öğrendim. Neyse ki yastıklar patlamadı ve uykuma devam edebilirim diye düşündüm. Ama gelen haber yine beni yataktan kaldırmaya yetti.
Tuğlalarda da anormal bir şey bulunamadı. Beynim allak bullak oldu. Artık kesinlikle bunun peşine takılmalıydım. Zorunlu olmasını ben yapmıyorum zaten ben dedektif de değilim ama merakım ve korkum zorunlu tutuyor.
Erva zıplaya zıplaya geri geldi ve bana anormal bakışlarından birini sırıtarak attı. Bunun ne demek olduğunu gayet iyi biliyordum. "Ben sana en başında demiştim. Beni dinleseydin bu kadar şaşırmayacaktın. Şimdi ne yapacağız diye kafa yor. 'Erva bana demişti, keşke dinleseydim' de kendi kendine" dedi ve yine sırıtarak gitti. Cidden ne yapacağımı bilmiyordum ve uzun süre erteleyemem.
Tarihe yeni bir sayfa ekleme hayalim artmaya başladı ve merakım bunu zorla bana yaptıracak. Telefonuma bir bildirim geldi. Erva bana belirlediği günü ve iki tane uçak bileti fotoğrafı atmış. Meraklanmasaydım bile Erva inatlaşırdı yani her yol o kasabaya çıkıyor. Biletleri de yarına almış! Ben daha patrondan izin almadım, eşyalarımı toparlamadım, neyi alacağım ve bırakacağım kararlaştırmadım. Ama Erva Hanım işlerini bitirmiş ve bana söylemeye tenezzül bile etmemiş. Ne kadar güzel başladım güne.
Hemen yatağımın altından valizimi çıkardım. "Yarın gideceğiz ve şimdiden hazürlanacak mıyız?" dedi Erva. "Evet! Daha ana merkeze izin talebinde bulunacağız ve kabul edileceği bile kesin değil hem de kabul aşaması uzun sürüyor." dedim ve bana hak verip odasına gitti.
Elime ilk geçen şey saçma şekilde çoraplar oldu ve basket atar gibi dolaptan valizime kadar olan mesafede basket sahası kuruldu düşüncemde. Ama sıra kıyafetlere gelince oyunu bir kenara bıraktım ve katlaya katlaya koydum onları. Kış yaklaşıyor ve benim yazlıklarla işim yok. Sonbaharın ortasındayız ama ve bir ince bir kalın atkı lazım. İkisini de attım. Diğer eşyalarımı hazırlarken Erva kapıda belirdi ve elinde ve yerde üç tane valiz vardı. Bütün bunlarla ne yapacağını soramadan "Oraya tatile değil incelemeye gidiyoruz ve aletlerimiz yanımızda bulunmalı." dedi ve haklıydı ama bana valiz hazırlarken söylediği için ek iş çıktı. Neyse ki yardımı dokundu. Ama bu yardımın bedeli tüm valizleri benim taşımamdı.
Yarım saat boyunca otobüs durağının yerini bildiğini söyleye söyleye gezdirdi bizi ama yine aynı yere gelince birine sorduk ve oraya yürüdük. Üç valizlik yanına ne almış olabilir ki diye valizlere baktığımda kask, kalkan, birkaç büyüteç, çakı gibi aletler almış. Neden aldığımızı sorduğumda kız kardeşlerden korunmak için cevabını verdi. Kız kardeşler istediklerinde nesnelerden geçebiliyorlar ve istediklerinde somutlaşabiliyorlar. Bunu Erva'ya söyleyince bana öyle bir bakış attı ki bu konuya fazla değinmek istemedim ve bu benim isteğime bağlı bir seçenek değildi.
Diğer valizde kendi kıyafet ve eşyaları vardı. Diğer çantaya benzer küçük valizi ne ile dolu bilin bakalım. Tabii ki de fişeklerle. Bu "fişek" denilen şeyler normalde konfetinin küçük versiyonu ve silahlara takılan fişekler gibi dağılıp ses çıkarıyor. Bunları düşünürken vakit geçmiş. Beni yarım saat boyunca üç valizle dolaştırdığı için otobüse binmeden kulağının dibinde bir tane patlattım. Ama havalimanı sondan bir önceki durakmış ve neredeyse 45 dakika sürecekmiş.
Ne kadar harika.
Yolculuk boyunca Erva'nın bittikçe yenisi gelen kralerleri ve meyveli keklerinden yedik. Yemekten ve etrafı izlemekten sıkılınca Erva bir anda kutu oyunu çıkardı. Valizlerde böyle bir şey görmemiştim ve nasıl buraya getirdiğini anlayamadım. Normalde bu oyun çekişmeli giderse 1 saate yakın sürerdi ancak bizim yolculuğumuzun ortasında başlamamıza rağmen kısa sürdü. Tabii ki de ben kazandım. Erva çoğu şeyde benden daha iyi ama kutu oyununda değil.
Sonunda indik ve valizlerin yorgunluğunu üzerimden attım. Erva da öyle olmalı ki yine tüm valizleri bana verip havalimanına zıplaya zıplaya girdi. Onun enerjikliğinden ben yoruluyorum ve bunu fişeklerle çok güzel ifade ediyorum ama takmıyor bile. Öğlene doğru uçak geldi ve biletleri gösterip uçakta koltuklarımıza oturduk. Erva tabii ki de cam kenarını kendisine ayarlamış. Neyse en azından biraz dinlenebilirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mor Hastalık
FantasyÖlüm bahşedilen ve dengeyi koruyan iki kız kardeşin kendi dengeleri bozulunca ortaya çıkan sürpriz bir varisin acınası sonu.