16. Bölüm

11 3 0
                                    

# Sabah Erva'dan önce uyandım. Elime fişeklerimi alıp türlü şeref yoksunluğu rolüme bürünüp Erva'yı nazikçe(!) uyandırmaya gidiyorum. Odasına doğru ilerlerken salonda Koray'ı gördüm. Gözleri kan çanağıydı ve gözümdeki mor halkalar çok belirgindi. Yoksa... Pff kimse uyu dememiş çocuğa. Buna alışsam iyi olacak. Yanına gidip "Koray yatağına git ve yorganın altına girip uyu." dedim. İradesiz beden yerinden kalktı ve odasına doğru yol adlı. Ben de yeniden şafak operasyonu görevime döndüm. Erva'nın odasına yaklaşırken gelecek için bir plan kurdum. İznimiz bittiğinde şirketten 'yas izni' diye geçen bir izin isteyeceğiz ki bu süre yeterince uzun bence. Bu evi satılığa çıkarıp yeni eserlerin yanına gideceğiz. Kız kardeşlerin hürmetleri kötüye kullanılmadan biz eserleri yok edip dengeyi gerçek manada sağlayacağız. Cidden kötüler nasıl kötülük yapabilir ki çünkü makas ve harita bizde. Ama dünya eserleri öğrenirse ortalık karışır ve düzen bozulur. Peki eski zamanlardaki ustalar ve çıraklar veya hiç olmazsa köy halkı eserin yanına neden gitmedi? Çünkü korktular... Kendi kendime sorular sorup cevaplarken Erva'nın 'Adı Yağız olanlar GİREMEZ' yazısından artık sıkıldım. Bir ara o yazıyı karalayacağım. Neyse. Görevime döndüm ve Erva'nın başında belirdim hemen. Erva uyanmadan son bir kez baktım ve "Bu bur savaş ilanıdır..." dedim ve fişekleri patlattım. Yerinden sıçrayan Erva bana dik dik bakarak "BU BİR SAVAŞ İLANIDIR!" diyerek çekmecesini açtı. Çekmecedeki fişek zulasının düzeni hayatının başka hiçbir alanında yoktu. O kadar seviyordu onları. Acil durum XL fişekler, bomba fişekler, parti fişekleri derken eline gelen orijinal fişekleri aldı ve suratıma patlatmaya başladı. Hızla bir hamle yapıp arkasına geçtin ve yatağından yorganını alıp inun üzerine attım. O toparlanana kadar elinden fişekleri aldım. Savaş devam etmesin diye patlamamış fişekleri geri yerine koydum. "Sinan Bey'i uyandır." dedim ve odadan çıktım. Sıra Tevfik'i uyandırmaktaydı. Sadece ben uyandırabilirdim onu çünkü Sinan Bey'in yemek yapmaya bile gücü ve enerjisi zar zor yetiyordu, Erva zaten benim bile durduramayacağım bir savaş çıkarır, Koray- yani Koray yaşasın yeter yani hayatta kalsın yeter işte. Tevfik'in odasına vardığımda tam içeri girecekken kapı eşiğinde bir gerilmiş ip farkettim. Erva'ya karşı kurulmuş ufak bir uyarı(!) olmalıydı. Üzerinden geçtim ve Tevfik'in yanına vardım. Odanın perdelerini açtım ve gün ışığıyla odaya adeta enerji doldu. Tevfik uyandı ve sadece günaydın diyerek odadan çıktım. "Kapı eşiğindeki tuzağa dikkat et." dedim odadan çıktığımda. Koray uyumadığı için bir kişi eksik olacaktık ve Koray'a yardım eden tek kişi benim yani yanımdan ayrılmamalı. Bugün de yeterince uyuması lazım ve o yüzden dışarı çıkamayız. Bugün mağralara gitmeyeceğiz ama inanıyorum ki Erva'nın rahmetli annesinden sakladığı kız kardeşler ıvır zıvırlarından vardır evde. Pff ev hanımı rolüme büründürdüler beni ama kaçacak yerleri yok. Onlar da bir işin ucundan tutacaklar. Sinan Bey kalkmış ve mutfağa yönelmişti. Kahvaltı birazdan hazır olurdu. Sinan Bey güzel yemek yaptığı gibi hızlıydı da. Diğerlerini kahvaltıya çağırmaya gittiğimde kavgaya tutuşmak üzerelerdi. Banyoyu ilk kim kullanacak kavgası. Yanlarına gittiğimde ikisini de banyoya ittim. Nazik Hanım eskiden çift lavabo istemiş yani banyoda iki tane lavabo olmasına rağmen kavga ediyorlardı. İkisi de lavabo başlarına geçip hazırlandılar. Neden dağlara gidemeyeceğimizi söylediğimde Erva evde saklı şeyler olduğunu onayladı. Kahvaltıya yönelirken bu aralar macera yaşamadığımızı farkettim. Orta bir dozu yoktu maceraların. Ya büyük ve zorlayıcı savaşların yanında çığlar, kaybedilen iradeler, büyüyen zarif makaslar varken bir yanda da ev işleri, yemek ve kardeşleri durdurma var. Bunları düşünürken mutfaktan güzel kokular gelmeye başladı ki bunu tek bem farketmedim. Kardeşler masada güzel köşeyi kapmak için mutfağa koşuyorlardı. Daha bir sürü işim var onlarla uğraşamam. Koray'ı da kaldırmam lazım. Hiçbir şey yemedi ve o iri ama iradesiz bedene acımaya başlamıştım. Yanına gittim ve onu kaldırdım. Kahvaltı masasına vardık ve güzelce kahvaltı yaptık. Sofra toplandı ve sıra ev işlerine geldi. Bugün baya uzun olacak çünkü ev işleri bitmeyecek gibi görünüyordu. Erva'ya silme ve Tevfik'e de süpürme görevini verdim. Sinan Bey yas havasıyla sessizce odasına çekildi ama sanki ev işlerinden kaçıyordu ve yasını kullanıyordu. Neyse ek olarak iki kişi bana yeter. Benim ilk görevim de Koray'ın kişisel bakımını ve çevresini düzenledikten sonra diğer işlere dönmekti. Dediğim gibi zavallıya kimse bakmıyordu. Uykulu uykulu onu oturttum ve ihtiyaçlarını sordum. Başta tabii ki de uyku sonra kıyafetlerinin ütülenmesi ve son olarak duş almak. Uykuyu şimdi halledemeyiz. Ütü çok zahmetli ve uzun sürüyor. Annemin artık neler çektiğini anlıyordum. Geriye duş kalıyor. Giymesi gereken kıyafetleri dolabından çıkardım ve "Koray eskiden ne yapıyorsan şimdi de onu yap ve duş al." dedim. İşi bittiğinde uyuyabilir. Ben odadan çıktım ve o da duşa hazırlandı. Yaptığım şey saçma yani iradesinin tüm hızıyla geri gelmesini bekliyorum. Sanki kardeşlerle uğraşmak yeterince yorucu değilmiş gibi bir de Koray çıktı. Böyle bir olay başıma gelmemişti ve gelmemesi daha iyidi ama ona acımaktan daha fazla bir şey yapabilirsem onu yapmaya çalışacağım. Neyse herhalde biraz dinlenebilirim. Biraz ev işlerinden farklı olarak büyü, kaos ve aksiyonla ilgilenebilirim. Bu irade meselesi ciddiye biniyor ve bir ara da buna bir göz atalım. Kız kardeşler korkutmak için değil bizi yavaşlatmak için iradeyi almış olmalılar. İradeyi nasıl geri alacağımızı öğrenmeliyiz. Ama cidden çok yoruldum ve hemen içeri geçtim. Erva isteksizce temizlik yaparken odasındaki çekmecede bazı kitaplar olduğunu ve onları incelemem gerektiğini söyledi. Belki diğer eserler hakkında bir şey bulurdum. Kitapları elime aldım ve yarım saate yakın inceledim ama kayda değer bir şey yoktu. Yanlış yerde mi arıyorum acaba? Detay olan bilgileri çocuk masal kitaplarında vermezler. Başıma ağrı girmişti sürekli aynı şeyleri okumaktan. Kalktım ve ev işlerine geri döndüm. Koray duşunu almıştır diye düşünüp odasına yöneldim. Kapısını tıklattım ama ses vermedi. Beş dakika geçti ve bir şey mi oldu diye meraklanarak odasına gidim ama odasında değildi. Hâlâ duştaydı. "Koray hızlan." diyerek banyo kapısını tıklattım ama ses vermedi. Erva ve Tevfik'i de çağırdım ama ses vermiyordu. Sonra aklıma bir şey geldi. "Ben Koray'a 'duştan sonra bornozunu giyin ve üzerini giyin demeyi unuttum! Ama her şeyi de ben mi söyleyeceğim?!" Erva ve Tevfik baka baktılar. "Ben daha camları silmedim ve işim çok" diyerek uzaklaştı Erva. Tevfik de "Daha her taraf süpürülecek." dedi. Tek kaldım. Ama içeri girmek istemedim. Kapıda avazım çıktığı kadar bağırarak ne yapması gerektiğini söyledim. Diğer yardımsever(!) arkadaşlarım kaçtı. Bu irade meselesi gerçek manada ciddileşmeye başladı yani bu göz korkutma değil amacımızı yavaşlatma. Zaten kız kardeşler eserlere dokunmamızı istemiyorlar ama bir insanı yargılamadan ceza yerine iradesini aldılar. O kadar işler ciddiye bindi. Neyse olumsuz düşünmek yok. Banyodan çıktı ve odada o üzerini giyinirken onun eski kıyafetlerini alıp çamaşır makinesine attım. Madem bu iradesiz beden benim üzerimde diğer işler kardeşlere emanet. Enerjim kalmıyor. Oturdum ve biraz televizyona baktım. Ama çok yorgundum ve kitapları Erva'ya verip odama çekildim. Şekerleme yapmak için yattığım yatağımda sabaha kadar uyumuştum ve rüyamda o haritayı gördüm. O eser hakkındaki gizemli haritayı. Onu hiç incelememiştim ve bir ara inceleyecektim. Aklımın bir köşesine not ettim.

Mor HastalıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin