6. Bölüm

11 4 0
                                    

# Uyandığımda başımda bu sefer Tevfik vardı. Elinde Erva'nın fişeklerinden biri vardı ve bana doğru nişan alıp patlattı. Tam yastıkla saldırı hamlemi yapacaktım ki "Üzgünüm, ağabey. Erva ablam yapmamı söyledi. Yaparsam sizinle beraber gelebileceğimi söyledi." dedi. Erva bunu nasıl göze alabiliyor sırf bir şaka için. Küçücük çocuk bırakın efsaneye inanmayı suret yargıçları araştırdığımızı görse ya kendisi kafayı yer ya da bizim kafayı yediğimizi düşünür. Üstümü giyinip odamdan çıktığımda Erva Nazik Hanım'ın kapısını kapalı tutuyordu. Tevfik fişeği patlatınca Nazik Hanım'ın uyanmasını kimse istemez. Erva arkası dönük bir şekilde kapıyı tutarken elime bir yastık aldım ve Erva'yı nakavt ettim. Yaptığım şeyden hiç pişman değildim, yine olsa yine yapardım ama Nazik Hanım'ı uyandırdık. O aşağı kata inmeden önce Erva bir çanta ve birkaç poşet alıp sofradan yanımıza alabileceğimiz birkaç yemek aldı ve ikimiz koşarak bisikletlere atladık. Tevfik'i az daha unutuyorduk ve yine cırlamadan ona da bir bisiklet verdik ve Nazik Hanım bizi yakalamaya çalışırken biz dağlara doğru yol aldık. Erva bizi dağlara götürürken dün girdiğimiz mağraya uğrayıp yemekleri oraya bıraktık. Diğer mağralara doğru ilerledik. Diğer mağralardan bazılarında tırmanma aletleri, ok ve yay, kılıç, fener, birkaç matara, tırpan gibi bazıları işlevsel, bazıları ise neden orada olduğunu anlayamadığım eşyalardı. Bugün mağraları keşfe başlamak için mataralara su doldurduk, birkaç taşınabilir ekipman(Erva hiçbir şey almadı çünkü yanında fişek dolu çantası vardı)  alacaktık amam Tevfik ve ben ne alacağımızı bilemedik. İkimiz de ne kılıç, ne tırpan, ne de ok ve yay kullanmamıştık. Hepsini deneyip en uygununu almaya karar verdik. Tevfik okları gerdiği gibi yay koptu. "Neyse, okların ucu keskin, bir işe yarayabilirler." dedik ama okları denemeden elimizde kırıldılar. Bunlar uzun zamandır burada olmalıydı ki tahtalar ve yaylar çürümüştü. Kılıcı denedik ve ben neredeyse Erva'yı gerçek anlamda nakavt ediyordum. Tevfik denemedi ama benden daha iyi kullanacağı kesin olmalı. Bana tırpan kaldı. Tırpan niye birada ki? Vahşi hayvanlarla, kız kardeşlerin lanetlediği canlılarla, zehirli sürüngenlere rastlayabiliriz ve bunların arasında ekin tarlaları yok. Yemek bıçağı bile daha kullanışlı bana göre. Erva'ya sorduğumda "Keskin ne bulduysam getirdim. Annem bunu farkedince bıçakların olduğu çekmeceye ben buralardan uzaklaşıp işe dönene kadar zincirle bağlayıp asma kilit taktı üzerine." dedi. Evet, ben yine Nazik Hanım'dan beklerim. Tırpanı birkaç kere salladım. Yapamayacak kadar kötü kullanmadım ama dağlara bununla nasıl tırmanacağımı bilemedim. Erva üç tane kocaman kamp çantası çıkardı. Bu kız zula yapmayı çok seviyor. Kamp çantasının yan taraflarında ekipmanlarımızı koymamız için minik aparatlar vardı. Neyse ki işe yarar durumdalardı. Mataralar su dolu, fenerlerin pili tam dolu, ekipmanlarımız da hazır. Yola çıkabiliriz. Ama mağradan çıktığımızda buraya doğru birisi koşuyordu. Bu Koray'dı. Ben el salladım ki buraya gelip güvende olduğumuzdan emin olsun diye. Erva "Salak!" dedi bana ve elime bir tane fişek patlattı. "Koray, annemden çok korkar ve onun sözünden hiç çıkmaz. Bizi buradan alıp eve götürmeye geliyor." Erva sanki bir fikir bulmuş gibi gözleri parladı. Çantasından minik bir bez parçası çıkardı ve üstüne bir sıvı döktü. Evet, onu bayıltacaktı. Ama Koray çok iri yarı, kaslı birisiydi ve ona karşı gelmenin aptalca olduğunu düşündüm. Bunu söyleyince Erva yine bir fikir buldu ve bir tane fişek çıkardı. Koray buraya, Erva da Koray'a doğru koşuyordu. Koray onu yakalamak için ellerini kaldırdığı anda Erva-yokuş aşağı yolun da eğimini kullanarak- Koray'ın yan tarafından kaydı ve Koray tam tersi yöne dönerek onu yakalamaya çalışmaya devam etti. Ama Erva, Koray'ın uygun ve ayıp bir tarafına bir fişeği tüm gücüyle patlattı. Koray acıdan mosmor kesildi ve Erva hemen arkasına geçip boğma pozisyonunda onu bayılttı. Üçümüz de gülmeye başladık. Erva sonunda Koray'ı bayıltabildiği için, ben sonunda önümüzde engel kalmadığı için, Tevfik ise fesatlığından dolayı güldü. Koray'ı mağralardan birine sürükleyerek oraya bıraktık. Tabii ki de biz yokken mağranın ağzı açık ve kurtlara bir öğün olsun diye bırakmadık Koray'ı. Mağranın ağzına yığabildiğimiz kadar taş yığdık. Koray uyanırsa mağrada suyu ve kahvaltıdan kalan yemekler de vardı. Koray tek başına tüm taşları kaldıramaz(umarız) ve biz gelene kadar orada, Nazik Hanım'ın haberi olmadan kalabilir. Şimdi ise yolculuğa devam ediyoruz.

Mor HastalıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin