24. Bölüm

10 3 1
                                    

#Sabah oldu ve aklıma ilk gelen Alara'nın bulduğu -ki bulabildiyse- bir sonuçtu. Bu sefer herkesten önce uyanmıştım. Canım arkadaşım, kankam, silah arkadaşım, sırdaşım, ve aynı zamanda sinir etmeye bayıldığım kişi olan Erva'ya çok ufak(!) bir sabah şakası yapmak istedim. Odasına gittim ve yerde o mayın fişeklerden olmamasına dikkat ettim. Yanına vardım ve çekmecesini açtım. Elime bie fişek aldım ve burnunun ucuna kadar yaklaştırdım. Patlattım. "AAA!!! SALAK! GEBERMEK İSTİYORSAN BANA DÜMDÜZ SÖYLE BUNU. OYUN OYNAMA SABAHIN BİR VAKTİ." Eline bir fişek aldı. Sonuç olarak Tevfik'e aldığımız bandaj benim de işime yarayacaktı. İlk olarak burnunun dibinde fişek patlattığım için ikincisi de onun fişeklerine dokunduğum için beni mağlup etti. Ve bu sese evdeki herkes uyandı.
Sohbeti eğlenceli ama bir tık(!) psikopat gibi görünen arkadaşım Erva'yla bir de banyo kavgası yaptık. Bu sefer ben kazandım. Banyoya girdim ve kapıyı kilitledim. Ben yüzümü yıkarken Erva tornavidayla kapının kilidini açtı. Yakınlardan bulduğunu söyledi. Niye tornavida meydanda ki? Hiç işime gelmedi. İçeri girdi ve suyu üstüme püskürterek beni banyodan kovdu. Bunun intikamı için planımı sonradan kuracağım.
Şimdi kahvaltı vakti.
Erva sakinleşmiş bir biçimde çayını yudumlarken Tevfik gelip onu korkutunca çayı boğazında kaldı. Erva kendine gelince- neyse geri kalanını anlatırsam olumsuz örnek ve korku/şiddet başlığı altında caniliğe girer.

Kahvaltımızı tamamlayınca üstümüzü giyindik ve evden çıktık. Kayığa doğru yürüdüğümüzde Alara kayığa oturmuş elindeki bir kitabı inceliyordu. Bugün pazartesi ama çadıra bugün öğlen çadırın açılacağını yazmış. Yani o da bu mor ışıkları merak etmişti. Ama yanına vardığımızda bir şey bulamadığını söyledi. "Belki de makasın bilmediğimiz özelliklerinden biridir." dedi. "Hayır. Annem bize sinirlendiğinde çok sinirlenirdi ve o acayip makasın ne kocaman olup bize saldırdığını ne de annemin gözünde mor ışıklar gördüm." dedi Erva. Sonuç olarak elimizde bir şey yok. Yani yola devam.

Adaya vardık ve kayığı yine aynı ağaca bağladık. Kahvaltıda yaşanan gayet normal(!) anlarımız olduğu için yemeklerin bir kısmını poşetle buraya getirdik. Yine suyun altına gitmeliyiz. Ve Alara'nın ayaküstü düşünceleriyle ana karakter olarak Koray vardı. Kendisi önceden tuzağa yakalandı ve önceden de kız kardeşlerin etkisindeydi. Ama bana bir şey olmamıştı. Yani bir yerde kabaca yem denebilir. İlk başta o bana emanet olduğu için farklı bir yol düşündüm ama kız kardeşler de o mor ışıkları gördüyse sadece Koray değil hepimiz yanardık. Hem de Koray'a bir şey yapmaya çalışırlarsa yanımızda dünya turu atan bir büyücü var. Her zaman arkamızdaymış o ihtişamlı, asil ve yetenekli büyücü. Yani en azından Alara öyle dedi.

Suyu yine makasla kestik ve yarıklara atladık. İlk başta yarıkların kenarları bir masanın kenarıymış gibi tutup kendimize çekebiliyorduk. Ama sonra ne oluyorsa yarıkları hareket ettiremiyorduk. Bu da makasın bir özelliği herhalde. Biz yarıkalrla hareket ettikçe makasta mor ışıklar yanıyordu. Yani Erva'nın mor ışıkları makasla bağlantılı olabilir ama kendisi kabul etmiyor. Buna çok kafa yoramayız şuan. Bir eser arıyoruz.

Ama eseri nerede ve nasıl arayacağız ki?

Yanımızda harita vardı ve onu açtım. Sihirli bir harita bu yani suda ıslanmaz kolay kolay dedim içsezilerimle. Orası çok sorun olmadı. Sorun olan eserin hareket etmesi! Denizin akışı, dalgaları ve girdaplarıyla hareket ediyordu. Ne kadar hoş(!) Zaten her şey yolunda gidiyordu ya!

Haritada gördüğümüze göre eski zamanlarda ustalar makası ve onun varisini bulamamış veya seçememişler. Ve suyun altında normal bir insan olarak kimse yeterince duramamış. Herkes farklı yerlerden inceleme yapmış. Birisi suya dalmış, öteki uydurmaca masallardan duyduğu anlamsız şiirler ve ağıtlar söylemiş. Ama ya girdaba kapılmış ya da bu saçma şiir ve ağıtların sonu durmuş ve farklı ülkelerdeki hikayeler çelişir olmuş.

Yani sonuç olarak ya bu okyanus dünyadaki en hırçın olyanus veya eser girdapların etrafında dönüyor. Tevfik daha küçük olduğu için o konuştuğunda Erva hep gülerdi. Girdaba gelgit derdi ve buna benzer şeyler işte. Ben de belki söylemişimdir böyle ama farkında değilimdir. Ama Tevfik onun inadına söyledi: "Biz buranın konumunu hesaplamayla bulduk. Yani eser buralarda olmalı. YANİ BİRKAÇ GELGİTİN İÇİNDE KALMIŞ OLABİLİRİZ!" dedi. Biz şaşırırken Erva gülerek "Tamam o gelgit zaten." dedi. Ama bir sorun vardı.

Su hızlanıyordu.

Erva da korkmaya başlayınca Tevfik Erva'ya hoş olmayan bir hareket yaptı eliyle. Erva da kafasına okkalı bir tokat yapıştırdı. Tevfik 360° döndü ve o da artık korkuyordu. Koray'a bakıyorduk ama Koray'a bir şey olmuyordu.

Neler oluyor ya?!

Mor HastalıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin