29. Bölüm

4 1 1
                                    

#Kahvaltımızı yapıyoruz. Bir yandan da televizyonu açtık. Farklı bir şey var mı diye haberlere bakıyoruz. "Ve savaş. Veztâri İmparatorluğu ve Xitera Qs. Cumhuriyeti savaşının 13. günü. Xitera Dışişleri Bakanı Sn. Cyros R. "Veztâri İmparatorluğu'nun müttefik devletimize açmış olduğu savaşta müttefiğimize verdiğimiz destekle savaş Veztâri İmparatorluğu ile bizim sınır savaşımıza dönmüştür. Sınırda kalan Xitera halkı tahliye edilecektir. Müttefiklerimizin desteği sayesinde savunma sanayimizde gelişmeler tüm hızıyla devam etmektedir. Tahliye edilen aileler devletimizin barınakalrına yerleştirilecektir. Savaş bittiğinde evlerine geri dönebilecekler. Sınırla arasında mesafe olan evler tahliye edilmeyecektir. Askerimizin evlere girişine izin verilmiştir. Aynı şekilde sınırla arasında mesafe olan otel, barınak, kiralık ev, hastane gibi yapılarımızın savunmasına veya tahliyesine lüzum yoktur. Savunmamızla biz hazırız. Seferberlik ilan edilmemiştir, herkes normal yaşantısına dönebilir. Ekonomide bir zayıflama yaşanmayacak, hayat kalitesi düşmeyecektir. Ekonomimizi İçişleri Bakanımız Sn. Barbara W. takipte kalıp size önemli bilgileri aktaracak." diye sözlerini sonlandırır."

"Gideceğimiz yerde savaş çıkmış! Daha erken gitmemiz lazım. Savaş kızışmadan malikaneyi bulmalıyız." dedi Erva haklı olarak. Bir web site açıp yakınlarda oraya otobüs veya trenle gidebilir miyiz diye baktım. Çabuk olmak için tren daha yakın tarihe bilet verebilir. Ama daha pahalı. Bunu söylediğimde Koray "Öldüğümüzde bizi para da kurtaramaz. Tren daha mantıklı." dedi ve trenden bilet alıp uçak biletlerini iptal ettirdik. Tren biletleri yarın sabah saat 06.45 olduğunda kalkıyor. Erkenden kalkmamız lazım. "Ortalama 05.30 gibi orda olursak yetişiriz." dedi Alara. "Çok erken olur o zaman. Biraz daha geç gidebiliriz. 06.10 saatinde orada olursak ve biraz da sıra beklersek yetişebiliriz. Erkenden kalkıp kahvaltı yapmalıyız. Alara istersen bugün burada kal. Bizimle birlikte yola çık." dedim. Alara kabul etti ve Falcı'nın Çadırı'nı toplamak için dışarı o siyah pelerinini giyip çıktı. Biz de masayı toplayıp taşınmak için kutuları çıkardık. "Ben hastaneye gidip işler me durumda bir bakayım. Tevfik ve Sinan Bey için de bilet aldım. Umarım Tevfik'in kolu çok kötü durumda değildir." dedi ve Koray evden çıktı.

Erva bana değişik ve sinsi bir bakış atarak "Ben sana demiştim. En başında kız kardeşlerin sadece bir efsane olduğunu söylemiştin. Yine ben haber verdim, yine ben günü kurtardım. Ben mükemmelim." dedi. "Haklı çıkmak istemen bir kenarda dursun. İlk gelişimizdeki mağzaları gördün ve bir sürü kıyafet aldın. Hızını alamayıp kendine ilkokula giden çocukların kullandığı suluktan aldın. Ve sorun şu ki bunlar senin bavullarına sığmayacak." dedim. "İlk olarak sığmadığını nasıl bildiğini bilmiyorum, sen de falcı falan olamazsın değil mi? İkincisi bir kere bu suluk çok tatlı! Sakın bir daha suluğumla ilgili ağzını açma." dedi Erva ve kedi kulaklı, üzerinde uçan kelebek ve periler olan sulugunu göstererek ona sarıldı. "Peki o 'tatlı' suluğunu ve kıyafetlerini nereye koymayı düşünüyorsun?" Öyle bir bakış attım ki ne demek istediğimi hemen anladı. "HAYIR! Ne kıyafetlerimi ne de suluğumu satacağım! Gerekirse kutulara koyarım ama bırakmam." dedi.

Kıyafetlerini kutulara koydu ve suluğunu da boynuna taktı. "Burası güzel ve ferahtı. Keşke yine gelsek." dedi Erva. "Erva, biz eserleri bulup etkisiz hale getirince ne olacak?" dedim. "Kız kardeşlerin güçleri azalıp dengeye girecek. İsteseler de çok güçlenemeyecekler ve şu an olan sorun kardeşler sonsuz güç isteyip eserleri korumak. Ölüm ve yargıya karşı ölümsüzlük ve sonsuzluk istediğimizi sanıyorlar. Normal bir şekilde de konuşamıyoruz. Özellikle benim mor ışıklarımdan sonra konuşamayız da." "Sonsuz güç istediklerini bilmiyordum. Sen nereden biliyorsun?" dedim. "Açık değil mi? Eserler yok olursa güçleri azalacak. Ölüm ve yargıya o 'az' güç yetse bile fazladan güç istiyorlar. Yani bu bir tahmin. İlk başta eserleri etkisizleştirince art niyetliler bu gücü ele geçiremez diye yola çıktık. Ama eserler azaldıkça zayıflıyorlar. Yani iki tane ölüm ve yargı suretini yendik. Son eserde daha da güçsüz kaldılar ama şu hortlamış olan 'anne' işleri ters düz etmezse sorun kalmaz ve normal görevlerine fazladan güç olmadan dönerler." "Erva, Alara ve Daniella'nın dediklerini hatırlıyor musun? Daniella 'eski dost' diye sesleniyordu. Alara'yı nereden tanıyorlar?" "Alara bir şeyler saklıyor ama çözemiyoruz. Benim mor ışıklarımla ile ilgili bile biliyor olabilir. Ama neden söylemiyor?"

"Çadırı topladım. Aaa, siz baş başa mı kaldınız? Ben çıkayım. 'En yakın arkadaşlar' sohbetlerine devam etsin. Ben Koray'ın yanına gidiyorum."

Erva'nın fişeklerinden birini gösterip artık varolmaması gerektiğini anlattım.

Erva da çoğu ihtimal Tevfik'ten öğrendiği bir el hareketi yaptı.

Alara gülerek çıktı ve kapıyı kapattı. "Onun derdi ne?" dedi Erva. "Bilmek istemiyorum." NE YAPTIĞINI SANIYOR BU GERİZEKALI?! YAPMASI GEREKENİN TAM TERSİNİ YAPINCA HAVALI MI OLUYOR?! HEYECANDAN GEBERECEKTİM!!! Boynumdan yanaklarıma doğru yükselen kızarıklığı hissediyordum.

O kızarıklar Erva'da da oluştu...

Sonra telefon çaldı. Beni Koray görüntülü şekilde arayıp Tevfik'i gösterdi. Tevfik kopmayan kolu ve eliyle Erva'ya el hareketi yapıyordu. Erva'nın kızarıkları yanaklarından gözlerindeki damarlara çıktı. "Tam da sırasını buldum bu hareketi göstermek için!" "Ablacığım seni çok özledim(!)." "Belli ediyorsun. Sen merak etme. Babam yanındayken nasıl yapıyorsun o hareketi?" "Babamın burada olduğunu kim söyledi?" Erva bunu fırsat bilip el hareketini hemen ekran görüntüsü olarak kaydetti telefonuna. "Salak. Bunu babama göstereceğim!" "Hayır! Abla, abla, ablammm... Canım ablam, biricik ab-" "Kes sesini. Özür dileyeceksin." Tevfik yine el hareketi çekti. "Bunu da kaydettim." "Ya ÖFF!!! Abla. Veya -maalesef- soyumdan gelen kişi, annem ve babamın işlevsiz çocuğu. Senden özür diliyorum. Lütfen kabul eder misin?" "Öff... Çok yalvardın. Kıyamadım. Tamam kabul edeyim bari. Nasıl olsa abla-kardeşiz. Sonsuza kadar ben senin ablanım. Yine dilersin yine kabul ederim lafı mı olur hiç?" Erva Tevfik'in dayanamayacağı kadar gıcıklık yapmıştı. Tevfik tam yeni el hareketi yapacakken Erva telefonu suratına kapattı. "Çok sever beni Tevfik. İnanamazsın. Abla-kardeş olarak mükemmel bir uyum içerisindeyiz." Ardından Koray'dan mesaj geldi. Hastane Tevfik'i taburcu ediyormuş. Ama koluna temas edilmemeliymiş bir süre. Gereğinden önce taşınmamızdan dolayı taburcu edildiği için temas yasakmış koluna. Sargıları her akşam değiştirmeliymiş. Sonra altına Tevfik yine el hareketi yaptığı fotoğrafını atmış. Altına da "Geliyoruuuuumm" diye yazmış. Erva da "Lütfen gelme." diye mesaj attı. Tevfik çok da umursamış olamaz ki el hareketi yaptığı bir fotoğraf atmadı. Sinan Bey de nakliye şirketinin bugün geleceğini söylemiş. "Bu salondaki koltuk artık antika. Sizin evinizden de gelmedi buraya. Kesin çok değerlenmiştir ama müzeye kaldırılmalı." dedim. Nakliye arabasına onu eklemeyeceğiz ve Erva onu satacak.

Biz de son kez harita, makas, kitaplar gibi önemli şeyleri kontrol ettik. Artık gitmeye hazırız. Biraz oturup televizyon izledik. Erva arada sırada "Tevfik geliyor. Of! Çok moralim bozuldu. Keşke orada kalsaydı." diyordu. Onlardan önce Alara geldi. Sonra "Eh, çok sevdiğin kardeşin yuvaya dönüyor. Buradan sonrası bende. Orada rastgele bir köylü veya asker gibi durmamız gerekiyor. Kadının adı "Odette" Dışarıdan hassas ve zararsız görünür ama tabancalarını fena kullanır. Onu fal konusunda kandırdığımda fena dövüşmüştük. Sonunda ben kazandım tabii ki. Acımıştım. Tabii hafif yaralar bıraktı." dedi ve elbisesinin sarkan kollarını yukarı çekerek omzunu gösterdi. O ne be?! Mermi delikleri, bıçak kesikleri, yumruk izleri vardı. "Çok kolay bir şekilde yenmişsin." dedim. "Tabii ki de. Ama sonradan belimden tutup beni yere kapakladı. Ben de karnına tekme attım. Ama bir yerden sonra ikimiz de yorulduk. Bir şartla savaşı bitirdi. Bir ay boyunca bedava falına baktım. Aramız çok iyi değil ama büyük büyüler yaptığımı bilir. Kız kardeşler efsanesini küçümsemez. İşe yarar. Vay be. Odette de mi bir halta yarayacaktı?"

Akşam oluyordu. Farklı bir şey düşünmeden yarına enerji toplamam lazımdı. Yatağın içine girdim ve gözlerimi kapattım. Diğerleri daha yatmamıştı ama fazladan enerjiye ihtiyaçları yoktu. Daha ışıklar açıkken kapım aralık şekilde uyumak zordu. İçerisi çok havasızdı ve bu havasızlıktan sık sık uyanırdım. Son bir kez uyumadan en son baktığım şeyin nedenini bilmediğim bir şekilde salondaki duvarda asılı duran Nazik Hanım'ın fotoğrafıydı. Onun ölmesi bizim kurtuluşumuzdu. Ve i da bunun farkındaydı.

Mor HastalıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin