Yıldıza basıp, bölüme geçebilirsiniz. İyi okumalar......
Geniş yatağımda, huzursuz bir uykuya dalmış olmalıyım ki, sabah kalktığımda neredeyse hiç uyumamış gibi hissediyordum.
Yanımda yan yatmış bebeğimi düzeltip saçlarını okşadım. Yeşil gözlü ve kumral saçlı ve ilmekli bir bebekti. Boyu, benim bacağım kadar uzundu. Yani normal bebeklere göre baya büyüktü.
Ailemi 3 yıl önce evimizin yanması sonucu kaybetmiştim. Ben o senelerde üniversite de olduğum için evde değildim. Ancak kız kardeşim, annem, babam ve büyükbabam evdeydi. Ben onların yandığı ateşte kül olmasam da içimde bir yer hala onlarla birlikte yanıyordu. Hepsi ev ile birlikte kül olurken, enkazın içinde Zeytin'i yani bez bebeğimi bulmuştum.
Büyükbabamın özenle baktığı koleksiyonun en nadide parçasıydı. Küçükken bile dokunmamıza izin vermezdi. Cam bir fanusun içine koyardı, bende bazen dakikalarca onu izlerdim. Bazen ödevlerimi alır, onun yanında yapardım. Tüm harfleri ona söyler, çocuk aklıyla ona da öğretmeye çalışırdım.
Cansız bir bez bebek ne anlasın harflerden! İşte çocukluk.
Bebeğimin saçlarına bir öpücük kondurup lavaboya gittim. İşlerimi halledip geri yatağa geldiğimde bebeğin bıraktığım yerde değilde benim yattığım yerde olduğunu görünce kaşlarım çatıldı. Kalkarken mi ters dönmüştü acaba?
Yataktan kaldırıp pencereyi açtım ve güneşin vurduğu koltuğa oturttum. Bugün saçlarındaki ilmeklerin açılması gerekiyordu. Küçük örgüleri açıp kumral saçlarını taradım. Islak bir bezle tüm vücudunu sildim, kıyafetlerini değiştirdim ve güneşlenmesi için koltukta bıraktım.
O ailemden kalan tek yadigardı. İşe gitmeden önce, ona bakmam gerekiyordu bu yüzden hep erken kalkardım.
Bende bir duş almak için banyoya girdim, uzun süre duştan çıkmak istemiyordum çünkü tüm kaslarım tutulmuştu. Küveti sıcak suyla doldurup biraz da duş jeli ile köpürtüp içine girdim. Daha 5 dakika geçmemişti ki odamdan bir şeyin düşme sesi geldi.
Pencereyi açık bıraktığım aklıma gelince, vücudumu kurulamadan üstüme bir havlu alıp yatak odasına girdim. Zeytin yerde sırtüstü uzanıyordu. Pencereden rüzgar bile esmiyordu. Temmuz ayında rüzgarın estiğini düşünmemiştim zaten, yalnızca yabani bir kuşun girebileceğini düşünmüştüm çünkü evimiz şehirden biraz uzakta, ormanlık sayılabilecek bir mekandaydı. Etrafımızda evler vardı tabiiki ancak yaklaşık 40 metre kadar ilerideydi. İçeride kuş falan yoktu.
Zeytini yerden alıp vücuduna baktım. Düştüğünde bir yerine bir şey olmuş mu diye. Elleri, ayakları ve başı, sert plastikten yapıldığı için, düşerken baya tok bir ses çıkarmıştı ancak görünürde bir hasar gözükmüyordu.
"Zeytin, bir yerin acıyor mu?" Bana cevap verebilecek gibi soruyordum, keşke cevap verebilseydi. Bazen onunla dertleştiğimde keşke beni teselli edebilse diye düşünüp duruyordum.
Onu ve yandaki sandalyeyi alıp banyoya götürdüm. "Bugünlerde neden dengede duramıyorsun acaba? İçindeki pamuk çok mu eskidi ki?" Kendi kendime konuşup Zeytini, banyonun ortasına koyduğum sandalyeye oturttum. Dengede durabileceğine kanaat getirdiğim de, bıraktım. Şöyle bir baktım, sonra da üstümdeki havluyu kenara bırakıp küvete geri girdim.
"Zeytin, bugün çok yorgun uyandım. Çok kabus gördüm. Kabusumda ne gördüm biliyor musun?" Zeytinin yeşil gözleri sanki gözlerimin en içine bakıyormuş gibiydi. İnsanlarda bile bu kadar gerçekçi bakışlar yoktu. "Ailemin yanışını gördüm. Gerçek hayatta o ana şahit olmasam da, rüyamda şahit oldum." Tüylerim diken diken olmuştu. Gerçekten o anda gibi hissettim kendimi. Çığlıkları hala kulaklarımdaydı.
"Keşke bana masaj yapabilsen. Ya da yeni bir arkadaş, hatta bir sevgili bulmalıyım. Bana masaj yapar, güzel yemekler yapar ve bana göz kulak olur." Gözlerimi kapatıp gevşemeye çalıştım. 5 dakika kadar beklediğimde, üstümde öyle yoğun bir bakış hissettim ki, gözlerim titreyerek açıldı.
Banyo da kimse yoktu ancak sanki biri varmış gibi tüylerim ürpermişti.
Bazen bu evde tek başıma kaldığım için kendime kızıyordum ancak büyükbabamın ailesinden kalan evdi burası. Burayı terk edemezdim. Yalnızca güvenebileceğim bir çalışan almalıydım. Önceden birkaç kez yardımcı almıştım ancak bir çoğu gece kalmak istemiyordu. Bir tanesi istemişti ancak 1 hafta sonunda, tuhaf sesler duyuyorum, korkuyorum diyip bırakmıştı.
Bende bu evde yaşıyordum ancak tuhaf sesler falan duymuyordum.
Zeytin sandalyede oturttuğum şekilde oturuyordu. Gözleri hala gözlerimin içindeydi. Bazen, acaba bu bez bebeğe çok mu anlam yüklüyorum diye düşünüyordum. Ama o ailemden kalan tek parçaydı. O evden kurtulabilen yegane şeydi.
Küvetten kalkıp, durulandım. Banyoya getirdiğim kıyafetleri giyindim. "Bak zeytin, senin takım elbisenle aynı renk giyindim. Yakışmış mı?" Ona gülümseyip saçlarımı kuruladım. Dişlerimi de fırçalayıp, zeytinle birlikte banyodan çıktım.
Onu yatağa yatırıp, saçlarını okşadım. "Abi gelene kadar uslu dur. Seni seviyorum." Alnından öpüp, odada açık olan pencereyi örttüm ve odadan çıktım. Uzun tavanlı olsa da boğuk bir havası olan koridordan hızla geçip merdivenlerden indim.
Saat 7 olmak üzereydi. Kahvaltıyı ofiste yaparım düşüncesi ile, kahvaltı hazırlamadım. İki katlı evime dışarıdan bakınca ahşaplarının biraz eskidiğini farketmiştim. Bunun için bir usta çağırmayı aklıma not edip araca bindim ve işime doğru yol aldım.
......
Yeni kurgumu da sizlere sunuyorumm.
Olayları biraz yavaş işlemek istiyorum ancak benden her şeyi bekleyebilirsiniz.
Ben yazarken bile, bunları nasıl içinde tuttun kızım diyorum kendime.
Beğendiniz mi? Yorumlarınızı bekliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEZ BEBEK |B×B| +18
HorrorBekar bir adam, yaşadığı travmatik yangından sonra tüm ailesini kaybeder. Enkazdan elinde tek kalan ise büyük babasının gözü gibi baktığı bir oyuncak bebektir. Bez bebekle birlikte, büyük babasından kalan ücra bir malikaneye taşınır ve yıllarca ora...