Kimim ben?
Kaçan mı? Kovalanan mı?
İçine düştüğü hayatı kabullenen mi yoksa bu hayatı baştan yazan mı?
Ey hayatım, benim cesaretim nerede?
Yalnızca kan, acı, korku ve gözyaşı mı biçtin bana? Ah tabi ya, bir de özlem. Delicesine bir özlem.
Kapıyı yumruklayan bedenler tekme de atmaya başladı. Kapıyı tutan sekiz sürgü olmasa çoktan kırılmış olurdu, eminim.
"Elinizdeki gücü bize verin!" diye bağırdı bir adam.
"Onun için geldik. Saatlerdir onu arıyoruz."
Kurt bir adım daha atıp bana ulaşmaya çalıştığında bedenimi acele ile geri çektim. O, çok tuhaftı. Özellikle gözleri. Gözleri kızarmaya başlamıştı. Bu, bu da ne?
Aynı o adamların gözleri gibi.
Aynı Zeytinin kızaran gözleri gibi.Bilinç altıma sokayım.
İçinde kızıllığı ve tuhaf bir isteği barındıran gözlerine korku ile baktığımda "Kurt," diye fısıldadım. "Kendine gel."
Buradan nasıl kurtulacaktım ben? Adamlar kapıya vururken köpek delirmiş gibi havlıyordu. Titreyerek karanlık koridora baktım bir saniye kadar.
"Hiç olmadığım kadar kendimdeyim." diyen Kurta döndüm. Yolda gelirken bana bir çift lens vermişti. Nereden bulduğunu, cebinde neden lens taşıdığını sorgulamamış ve takmıştım. Ancak sorgulamam gerektiğini anlıyorum. Çünkü gözündeki lens erimeye başlamıştı. Ve gözlerinin içini kızıllık boyamaya başlamıştı. Korkunçtu.
Konuşma tarzı bile ürkütücüydü. Normalde konuşurken ses tonunda alaycı bir tını varken şuan, korkutucu derece de sert ve derinden konuşuyordu.
"Tessa," diye seslendim. Belki kalkar ve Kurtu alırdı. Silkeler ve kendine getirirdi.
Gözündeki lens artık tamamen erimiş ve siyahın altındaki kırmızı renk tüm çıplaklığı ile ortaya çıkmıştı. Kan kırmızısı.
Zeytin gücünü asla kullanma dese de, buradan kurtulmak için yapmam gerektiğini hissediyordum. Başka hiçbir şey gelmiyordu aklıma.
Tessa uykusundan tamamen uyanıp kendine gelmeye başladığında gözleri karanlığın içinde dikilen bedenlerimize kitlendi. "Kurt!" dediğinde, Kurt transa girmiş gibi bana bakmaya devam ediyordu. Derdi neydi bunun?
Kolumu sıkıca kavradığında Tessa yerinden kalktı ve "Kurt," dedi tekrardan. "Sakın kendini kaybetme zira hiç sırası değil!" Yanımızdan hızla geçip içeriden daha karanlık olan koridora çıktığında, kolumu Kurtun ellerinden kurtarmak için çırpındım. Tessa da bana yardım etmeden gittiğinde Kurtla baş başa kaldık.
"Çok kıpırdama, canını yakmadan halledelim." Tüylerim diken diken oldu. Daha çok çırpındım ellerinde.
Tamam, şuan içeride kimse yokken şu durumu halletmem lazımdı.
"Derdin ne senin? Bırak kolumu!" dediğimde tutuşu hala çok sıkıydı.
Neden bırakmıyor? Neden himayeme girmiyor?
Düşün Henri, düşün. Ne demişti Zeytin? 'Ben hiçbir zaman seni himayem altına almayı düşünmedim.' Yani onu himayem altına almayı düşünmeliyim.
Kurt, anlamadığım birkaç kelime fısıldamaya başladığında organlarımın tepetakla olduğunu hissettim. Midem bulanmaya başladığında ne olduğunu anlayamıyordum ancak tek isteğim buradan uzaklaşmaktı. Bir akım, üstüne ışığı da giyinip kollarımdan akmaya başladığında, bu duruma dur demem gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEZ BEBEK |B×B| +18
TerrorBekar bir adam, yaşadığı travmatik yangından sonra tüm ailesini kaybeder. Enkazdan elinde tek kalan ise büyük babasının gözü gibi baktığı bir oyuncak bebektir. Bez bebekle birlikte, büyük babasından kalan ücra bir malikaneye taşınır ve yıllarca ora...