YÜREMA
Gök, Tanrı'nın öfkesi kadar nefretle şafağı söküyordu.
Ölümün kıyısından geçen kalbim Azrail'in kollarına itekliyordu her bir adımımda çelimsiz bedenimi. Körelmiş duygularımın arasında sızlayan; boş bir sayfanın damlattığı mürekkeple gecenin zifiri tonunda gökyüzüne karşılık hayıflanıyordu zihnim. Ölümün acımasız gazabı bir kez daha ele geçirmişti beni ve ters kelepçeyle o kara toprağın soğukluğuna gömülmüştü.
Her şeyim.
Benden alınan, hayatımı çalan ve geçmişin acı dolu yankılı sesin içinde kaybolmuştum.
Katili olduğum ruhumun sesini dinlemeye devam ederken şafağın hiddetle gökyüzünden sökülmesine şahitlik ediyordum. Bastıran yağmurun altında savunmasızca ilerliyordum yolun en sonunda, bilinmezliğinde kaybolacağımı bile bile.
İstemeden.
İhtimali gerçekleşmeyen o yakıcı umutların içinde çırpınarak ilerlemem belki de az sonra yaşanılacak olayları ön göremediğimdendi.
Kana bulanmış zamanın gölgesinde adımlarımı hayıflanarak attığım izbe yol kenarında dizlerimin titremesi geri dönüşümü geciktireceğimi bana önceden bildiriyordu. Zihnimin alaşağı ettiği ve kafamın içinde her kayboluşumda tökezleyen kalbime inat kendimi devam etmem için telkin ediyordum. Yalanların kâbusu altında eziliyordum ve bunu kendime neden yapıyordum orası tartışılırdı. Çünkü zihnimin içinde kendimle kavga ediyordum, kendimi haklı çıkarmaya çalışıyordum bir şekilde.
Ölümün sesi zihnimi esir almıştı.
Hoyratça esen rüzgârın ıssızlığında, soğukluk karşısında bu sefer de zangır zangır bedenim titriyordu. Uçuşan saçlarımın göz çeperimi örtüp karanlığa gömülmemi sağlamaya çalışırken ben inatla kulağımın arkasına sıkıştırmaya çabalıyordum tutamlarımı. Perçemlerim yine dağılmıştı.
Havanın kasveti dinmek bilmeyen yağmura eşlik ederken olduğum yerde ayaklarımı durdurdum. Durdurmak zorunda kaldım.
Kalbim.
Hiç olmadığı kadar hızlanan kalbim beni yarı yolda bırakmıştı bile. Onun insafına denk düşmediğimi bilmem bazen ellerimle o organı söküp atma isteğimi bana hatırlatıyordu. Avuçlarımın arasında atsa belki de benim için daha kolay olacaktı.
Dik duruşumdan vazgeçip hafifçe belimi büktüğümde dizginleyemediğim soluklarımı bir yerden sonra kendi akışına bıraktım. Beni zor durumda bırakan kalbimin bedenime etkisi gün geçtikçe çığrından çıkıyordu ama yapacak hiçbir şey yoktu. Kendimi kabullenip bu şekilde yaşamaya başladığım günden itibaren pek çok fedakârlık yapmıştım. Kendi hayatımdan vazgeçmiştim.
Yanaklarımdan oradan da çeneme akan yağmur suyunu yutmamaya çalışırken dizlerimi kırdığımda sağ elimi kalbimin üstüne koydum sanki bu yaptığım her şeyi değiştirecek gibi. Değiştirmedi de. Yine aynı hızda atan kalbimin vücuduma bastırdığı sıcaklıkla soğukluğun içinde kıvrandım durdum. Alnıma yapışan saç tutamlarımı artık kendi özgürlüklerine bıraktığımda olacakları düşünmeden edemiyordum, belki de birazdan olduğum yere yığılıp kalacaktım ve bu kimsesiz sokakta bedenim çamurun içinde ölümü bekleyecekti sabırsızca. Bu olacak olan bir şeydi.
Ne de olsa ölümü bekleyen biri için karşı konulamazdı.
Birkaç dakika boyunca tepkisiz bir biçimde olduğum yerde durarken kalbimin normal hızına geri dönmesi dudaklarımdaki küçük tebessümü engelleyemedi. Neye seviniyordum ki? Ölümün kıyısından döndüğüme mi? Ya da bu kimsesiz sokakta ölümü beklemediğime mi?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜREMA
Fantasy❝Günahsa bu hisler, Tanrı bizi terk etmiş demektir.❞ Zihin; bir odanın içindeki beyaz duvarlar kadar amansız hastalığa sahip düşünceler gibidir. Mermiyi anımsatan bu düşünceler seni karşı konulamaz gerçeklerle yanıltır Ve o var olur. Şeytanın kızı. ...