Merhamet ve Beraberinde Gelenler

932 25 0
                                    

Ayyy aşırı heyecanla yazıyorum tüm bölümleri. Serçe parmaklarım telefon tutmaktan ağrıyor ama değer kfkfkdkd...





- Ne? Beni öpmek mi istiyorsun?!

- Ha-hayır yani öyle değil. Sadece uffff nasıl demeliyim ki... Yanağından öpmek gibi işte ay sonunda dedim...

- (haha cidden çok şirin bu çocuk ama sarhoşken hata yapmak istemiyorum.)
E iyi o halde çok istiyorsan ölebilirsin. Bunu teşekkür mahiyetinde kabul edicem ama bunu da bilmelisin tamam mı?

- Ne, kabul mü ettin şimdi? Tamam yani Bi kerecik. Teşekkür için...

   Ateşten kızarmış sarhoş yüzü yavaşça bana yaklaştı. Hala kararsız ve emin değil gibiydi. Bal gözlerini bana dikmiş süt dökmüş kedi gibi bakıyordu. Yapmaması gereken bir şeyi bile bile yapmış gibi. Yardımcı olmak için yanağımı uzattım. Yandan yandan tepkisine bakıyordum. Dudaklarını büzüştürüp stresle birbirine bastırdı. Sonra yanagima bakıp gözlerini kapattığında eliyle omzumdan destek alıp yanağıma degdirdi dudaklarını. Bu öpmek sayılır mıydı ondan bile emin değildim. Sadece dudakları yanıyordu değdiği yeri de yakmıştı. Elleri teni her yeri sıcacıktı. Ateşin bağrından kopmuş kor gibiydi. Nefesini duyabiliyordum. Heyecandan nefesini toparlayamiyordu. Şapşal şey beni bile heyecanlandirmisti ama kendimi tutmam gerektiğini biliyordum.

- Eee oldu mu bari istediğin hmm? Beklediğin gibi miydi haha?

Onunla uğraşmak cidden zevkliydi kıkırdayıp arkama yaslanirken kollarımı birleştirip yüzüne baktım.

- Ş-şey evet yanağın hep bu kadar yumuşak mı ki? Eski sevgilin çok salak senin kıymetini bilememiş hıh aptal herif. Böyle güzel kokan birini nasıl sevmez ki insan. Salak işte salak. Ben olsam-

  Bi anda hipnozdan çıkmış gibi kendine gelip kelimeleri yuttu. Yutkunur bana baktı. Gözleri dolu doluydu bi şey dersem aglayacakti resmen ksksksks.

-Bencede haklısın tam bir salak o herif haha!

 
  Bardağı yarıya kadar doldurup kafama diktim. Onu hafifçe dürtüp:

- Kalk hadi yatalım saat çok geç oldu. Hadi bakalım itiraz yok.

Diyerek koluna girdim. Yavaşça yukarı çıkardım onu. İçki yüzünden bayağı bir sicaklamisti. Sargilari kontrol edip üzerini örttüm.

- Şimdi yat bakalım. Kusmadığın için şanslıyız ama sabah başın çatlayacak uyarayım haha. Alnına bir öpücük koydum ve başucunda duran lambayı yakıp odanın ışığını kapatarak çıktım. Umarım bu dediklerini hatırlamazdı. Gerçi hatırlamasini istiyor muyum istemiyor muyum ben bile emin değilim ya neyse.

Aşağı inip odayı topladım. Sabah baş ağrısından ölecektim ve bunlarla uğraşmak istemiyordum. Dişimi fırçalayıp yukarı çıktım. Yatakları kıyafet dolabindan çıkarmaya üşeniyordum. Karanlık odanın içinde kitaplığa doğru yürüyüp gizli kıyafet dolabının kapısını açtım. Otomatik ışıklar yanınca oda neredeyse aydinlanmisti. Umarım uyanmaz diye dua ederek pijamalarimi aldım üzerimi değişip odadan çıktım. Eun-Woo'nun ateşini kontrol edip yatağın diğer ucuna iliştim. Sabah erken kalkarsam anlamazdı bile. En azından aklımdan geçen buydu.

                              ...

Hava yeni aydinlanirken klasik her gece gördüğüm kabuslarım beni uyandırmıştı. Gözümü açtığımda Eun-Woo tüm bedeniyle bana sarılmıştı  resmen. Yaralı kolunu benim belime dolamisti. Sağ bacağını benim üzerime atmıştı. Yüzlerimizin arasinda 4-5 cm anca vardı. Nefesimi tuttum gülmemek için çünkü uzun zaman sonra ellerimi terleten, kalbimi hızlandıran, midemde adlandiramadigim kramplar oluşturan bir duygu sarmıştı beni. Gözleri kıpırdandığında hemen gözlerimi yumdum ama uyanmamisti. Şanslıydım. Derin uykudaydi. Gözünün önüne düşen saçları düzelttim hafifçe. İpek gibiydi saçları, kirpikleri de aynı şekilde uzun kıvrık ve gümüş rengiydi. Pespembe şiş dudakları öyle öpülesi duruyordu ki kendime kızdım. Uyuyan bir hakkinda kafamda saçma sapan şeyler dönüyordu. Burda kalmak istediği de supheliydi. Ben bunları düşünürken gözlerini açıp bana bakmisti.

Yağmur ve Şefkat Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin