Soğuk bir deponun ortasında bırakılmış, ortama oldukça tezat oluşturan temiz ve beyaz yatağın üzerinde yatan kız hala gözlerini açmamıştı. Saçları yastıkta dört bir köşeye dağılmış, simsiyah saçları bembeyaz teni ile bir yağlı boya tabloyu andırıyordu adeta. Evden çıkarken değiştiremediği pijamaları yüzünden deponun soğukluğuna karşı direnci düşüktü ve dudakları hafifçe morarmıştı. Hemen yatağın ayak ucunda bir sandalyeye oturmuş kızı izleyen adam bacak bacak üzerine atmış karşısındaki güzel kızı incelerken hiçbir şey düşünmüyordu. İlk kez rutinin dışına çıkmış olmak onu öfkelendirse de içinde görevini terk etmiş olmanın verdiği gizli bir heyecan da vardı. Bunca sene inandıkları uğruna ince eleyip sık dokuyarak görev bildiği tüm bu temizlik işini layığı ile yapmıştı ama hiçbir zaman bunun dışına çıkmamıştı. Şimdi ise karşısında kutsalını kirleten o günahkarlardan biri değil aksine kendisi de kutsal bir olgu gibi karşısında dikilen bir masum duruyordu. İçinden şeytani bir ses "Gerçekten de masum mu?" diye fısıldadı adamın kulağına. Elini kaldırıp çenesini kaşırken öyle bir kardeşe sahip bir kızın masumluğunu tartışmaya açsa mı açmasa mı karar vermeye çalışıyordu. O küçük şeytan ve yanındaki bu manzarayı gördükten sonra da onun sırlarını buldukları için ukalalık yapabilecekler miydi merak ediyordu bu yüzden kızın masum olup olmaması önemli değildi. O sadece bir ara merdivendi ve artık asıl amaçlarına ulaşması için zaman gelmişti. Kıza düzenli olarak verdiği uyku ilaçlarıyla geçen üçüncü geceydi ve küçük şeytan ablasına neler olduğunu öğrenmeliydi artık. Cebinden çıkardığı telefonla çektiği fotoğrafı güzel bir mesaj eşliğinde göndermişti ve şimdi kendini daha keyifli hissediyordu.
Birkaç saat önce
Chanmi telefonu kemirerek Namjoon'un salonunda bir aşağı bir yukarı yürüyüp duruyordu. Bu sessizliği hiç sevmemişti hem de hiç. Namjoon sonunda kızın kolunu tutup yanına oturturken "Yine ne var? Adam ortaya çıkmıyor diye kendini yiyip bitirdiğin yetmedi mi? Bir dahakine daha güzel bir şeyler çizersin. Şimdi başka..." diye onu rahatlatmaya çalıştığı sırada Chanmi "Ablam" demişti. Namjoon kızın sesindeki titreme ile korkmuştu.
"Ne oldu ablana?"
"Bilmiyorum. Telefonlarımı açmıyor. Üç gündür hastaneye de gitmemiş. Arkadaşları evine gitmiş ama evde kimse yokmuş. Bana bir şey söylemeden hiçbir yere gitmezdi."
Namjoon kızın sesinde ilk kez bir korku hissediyordu ve nedense bilmediği bir tedirginlik onun da bedenini ele geçiriyordu. Bu saate kadar kimlikleri ortaya çıkmış olabilirdi. Böyle bir durumda ilk geleceği kişinin onlar olduğunu düşünmeleri aptallık olabilir miydi? Chanmi'yi sakinleştirmek için "Sakin ol! Eminim iyidir" dediğinde sesinde ortağından çok kendini ikna eder bir ton vardı ki Chanmi de bunu fark etmişti ve korkulu gözlerle Namjoon'a bakıyordu. Genç adam her zaman yırtıcı bir çita gibi bakan kızın kedi gözleriyle karşılaşınca ne yapacağını bilemez bir şekilde "Şey... gidip bakmak ister misin?" diye sormuştu. Kız bunu bekliyormuş gibi ayağa kalkıp kafasını sallarken korku tüm bedenini ele geçirmişti bile. Namjoon onun bu haline alışamayacağını düşünüp yavaşça kalkarken "Şey.. tamam. Ama dikkatli olmalıyız ve..." diye yapılacakları anlatıyordu. Ne de olsa gizli bir görevdeydiler ve şimdi gidip aileden birinin evine ziyarette bulunmak bu duruma hiç uygun değildi ama Chanmi "Ne dersen yapacağım!" diye ona güvence verdi. Uzaktan bile olsa ablasını bir kez görse yeterdi şu anda. Namjoon'un da buna verecek cevabı yoktu. Hızla evden çıktıklarında Chanmi çoktan tırnaklarını kemirmeye başlamıştı. İçinden ne olur düşündüğüm şey olmamış olsun diye geçirse de kendini ilk kez bu kadar tedirgin hissediyordu. Üç gündür o sokağa girip çıktığında bir şey olmasını belki birinin saldırmasını bekliyordu ama o zaman bile şu an ki kadar korkmuyordu. Ablası ile öyle her gün görüşme gibi bir rutinleri yoktu ama daha önce hiç hastaneden arayıp ona ulaşamadıklarını söylememişlerdi. Belki sadece tesadüftü ama manyak bir psikopatın peşinden gittiği bir anda ablasının daha önce benzeri olmayan kayboluşu onu korkutmaya yetiyordu. Bu dünyada en yakın olduğu en muhtaç olduğu kişiye neredeyse tüm hayatını borçlu olduğu kişiye bu dünyada gerçekten saygı duyduğu tek kişiye onun yüzünden bir şey olursa onun bu zamana kadar uğraştığı bütün çabalarını tek kalemde silip atacağını biliyordu. Ablası onun içindeki öfkeyi dizginlemeye çalışmak için tüm hayatını harcamıştı ama Chanmi yavaş yavaş o canavarın uyandığını hissediyordu. Sonunda eve gelmişlerdi ve ablasının ışığı yanmıyordu. Arabanın doğru dürüst park etmesine fırsat vermeden kapıyı açmıştı ama sanki Namjoon bunu bekliyormuş gibi pençe gibi elleriyle bileğini tutmuştu. Kızın öyle delirmiş gibi eve çıkması hiç iyi görünmeyecekti ama nedense içinden zaten buna gerek kalmadığını söyleyen bir ses vardı. Chanmi verdiği sözü hatırlayıp sabırsızlıkla sallanarak Namjoon'a bakmıştı ama çocuğun parmakları neredeyse aynı hızda çözülmüştü. Bu sırada arabayı park etmiş ve hemen inmişti. Chanmi yavaş davranmasına gerek kalmadığı için mutlu bir şekilde rüzgar gibi ablasının evine koşup yedek anahtarıyla kapıyı açtığında ortağı da ona yetişmişti. En başta kapıda bir zorlanma görmeye çalışmıştı ama kapıda hiçbir zorlanma belirtisi yoktu. Chanmi içeri girip nefes alıp verene kadar tüm odaları taramıştı. Namjoon da onun peşinden gidip bir şeyler bulabilirim umuduyla odaları arasa da sanki birazdan sahibi tuvaletten çıkacakmış gibi duran evde hiçbir gariplik görünmüyordu ki bu da en garip kısmıydı zaten. Ne bir zorlama ne bir boğuşma hiçbir şey. Yarım kalmış bir kahve fincanı yarısı yenmiş çerezler açık bırakılmış bir dergi ve derginin yanında duran telefon.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsane İkili
БоевикBiriminde üstün başarılarına rağmen sorunlu kişiliği yüzünden canavar diye anılan bir başkomiser. Herkesin cıvıl cıvıl gördüğü yetenekli, inatçı ve zeki bir komiser. Bir arada kalmaları mümkün görülmeyen bu iki polisin çatışmaları arasında çözülen c...