"İnsanın çekeceği acının bir haddi vardır ama korkunun yoktur."-Francis Bacon
💣
İkinci aşamanın ne olduğunu bilmiyordum ama sınavın herhangi bir bölümünde gerçekten eğleneceğim bir şey olacak mıydı merak ediyordum doğrusu. Yine de en azından yazılı sınavı sorunsuz atlattığım için mutluydum. Belki de beni en yoracağını düşündüğüm aşamaydı ve yükü üzerimden kalkmıştı. Bundan sonrasının dövüş, atış, deneylerle falan dolu olacağını tahmin ediyordum ve benim için bunlarla uğraşmak çok daha kolaydı.
Aynı boş koridordaydım. Yazılı sınavda olduğu gibi bütün öğrenciler bir arada beklemiyorduk. Hepimiz sırayla içeri alınacaktık ama nereye gireceğimden bile haberim yoktu. Çemberle ilgili olan her şey gibi yıllarca hazırlandığımız sınavda koca bir bilinmezlikten ibaretti.
Kapı aralandı ve ben girmek için hareketlenecekken içeriden Burak çıktı. Biraz dağılmış görünüyordu ancak yine de beni görünce yüzüne sahtede olsa bir gülümseme yerleştirdi. Şimdi bunu yaptığı için ona bir şeyler söylemem lazımdı ama bu işlerde pek iyi değildim.
"Nasıldı?" diye sordum birkaç saniyenin sonunda. Açıkçası yanımdan geçip gider ve sohbet etmem gerekmez diye ummuştum ama öylece duruyordu.
"Fena değil." Dedi tereddüt dolu bir sesle. Aşamanın ne olduğu hakkında bana ipucu verir miydi merak ediyordum. Yani bu zamana kadar ona karşı çok nazik davrandığım söylenemezdi ama yine de ne kaybederdi ki?
"Pek ring ya da atıştan çıkmış gibi durmuyorsun." Afallamış bir hali vardı. Gözleri biraz boş bakıyordu ve bu da merakımı arttırmıştı. Kısa süre sonra içeri girip ne olduğunu öğrenecektim ancak tamda şu an öğrenmek fazlasıyla cazip göründü.
Burak yutkundu. "Sana söyleyemem Güneş. Yasak olduğunu biliyorsun." Elini omzuma koyup gerçekten samimi görünen bir yüz ifadesiyle başını salladı. "Bol şans." Sonra da yanımdan geçip gitti. Onun bir sorunu olduğundan neredeyse emindim ancak daha fazla soru soracak vaktim yoktu. Üstelik son gün kimseyle içli dışlı olmakta istemiyordum ancak içimi deli gibi kemirip duran merak tohumlarından bir türlü kurtulamadım.
Burak'ın arkasından bakarken beynimin içinde ihtimalleri tartıyor, en mantıklı olanını bulmaya çalışıyordum. Bu yüzden az önce onun çıktığı kapı açıldığında da istemsizce irkildim.
Tanımadığım birisi bana yaklaşmamı işaret edip yeniden kapıyı kapattı. Pek nazik bir hareket sayılmazdı. Area'da nezaketsiz tek insan ben değildim anlaşılan. Bunu görmek beni motive etmişti.
Çaresizce odaya doğru ilerledim ve kapıyı açıp içeri girdim. Dövüş arenası, hedef tahtası ya da deney tüpleri falan bekliyordum ancak hiçbiri yoktu. Tüm bunlar yerine, sadece karanlık vardı.
Birisinin ışıkları yanlışlıkla kapatmış olabileceğini falan düşündüm. Sonuçta sınava karanlıkta devam edecek değildim.
Değil mi?
Bir kez daha Burak ve boş bakışlarını düşündüm. Ona bu odada ne yaptıkları konusunda endişelenmeden edemedim.
Yutkundum. "Geldim. İçerdeyim. Işığı açabilirsiniz." Bunu söylüyor olmam bile çok saçmaydı. Area'da asla teknik sorunlar yaşanmazdı. Her şey tam saatinde, olması gerektiği gibi olurdu.
Kalp atışlarım hızlandı. Şu an karanlıkla gerçekten mücadele etmeye başlamam için doğru zamandı ama bu benim için o kadarda kolay sayılmazdı. Sakin kalabilmek için uzun süre çaba harcadım ama sözlerime karşılık çıt sesi dahi duyamadığımda, paniğimin artmasına da engel olamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNUS-ÖLÜM ÇEMBERİ SERİSİ 1.KİTAP
ActionGüneş, geçmişiyle mücadelesini sonlandırmak için geleceği uğruna vermeye başladığı savaşı kazanabilecek mi?