"Bir cesur adam, çoğunluk demektir."
-Andrew Jackson
💣
İlk aklıma gelen pois etkisiyle halüsinasyon gördüğümdü. Daha önce bu kadar şanslı olmadığım için bugün de olabileceğime kendimi ikna edemedim. Şaşkınlığımı üzerimden atmadan hemen önce uzanıp ona dokundum.
Gerçekti
"Sen nasıl geldin ki buraya?" diye sordum. Ellerimi yüzünde, kollarında boynunda gezdirdim. Ayaz'dı. Oydu. İnanamıyordum. Buradaydı.
Yanımdaydı.
"Tüm Kulmenler alarma geçti. Ben... Ateu'daydım. Hepsinden önce buraya geldim. Asıl girişi arka tarafta ama Gölge buradan başka bir yol buldu." Diye anlattı hızlı hızlı. Sonra da bir an için durup iç çekti. "Öldün sandım." Sesindeki korku ve tereddüdü en derinimde hissettim. Benim gibi oda bu anın bir rüya olduğunu düşünüyordu belli ki.
Karanlığa rağmen onu baştan aşağı dikkatlice inceledim. Sonunda da dayanamayıp kollarımı boynuna doladım. "Şükürler olsun." Dedim hayran olduğum kokusunu içime çekerek. Elleri belimi sararken burnu saçlarıma değiyor, nefesi içimi eritiyordu. Bu anda kaybolup gitmeyi diledim. Onunla yok olmayı, sonsuzluğa karışmayı, bütün yaşadıklarımızı geride bırakıp, koca dünya da sadece iki kişi kalmayı istedim.
"Hadi." Dedi Ayaz geri çekilirken. "Seni buradan çıkartalım."
Aklım uçup gitmişti. Öyle ki az daha onun dediğini yapacak, peşine düşecektim ancak asıl gerçeği hatırladım. "Minuslar. Orada kaldılar." Arkamda bir yeri işaret ettim. Düşünme yetimi kaybetmiş gibiydim. Ayaz gözlerimin içine baktı. Zorlukla seçilen ela gözleri yüreğime bir sıcaklık yayılmasına sebep oldu. "Nerede?"
Kendimi toplamalı, gidip arkadaşlarımı almalıydım. Çok fazla zamanımız kalmamıştı. Bir an önce bu lanet yeri terk etmemiz lazımdı. Önce eğilip silahımı yeniden kavradım sonra da uzanıp elini tuttum ancak hemen ardından vazgeçtim. "Orası kamera dolu." Dedim. "Sen gelemezsin."
Ayaz gülümsedi. Gülümsemesi hayatımda gördüğüm en güzel şeydi...
"Gölge o konuyu halletti."
Belki de Kulmenler sandığım kadar yakında değillerdi. Alarm Gölge'nin hamlesi yüzünden susmuş olabilirdi. Vay canına. O gerçek bir kahramandı.
Geldiğim yolu Ayaz'la birlikte geri döndüm. Pois madeninden çıkıp koridora ulaştığımızda kendimi, hiç olmadığı kadar güçlü hissediyordum. Öyle ki artık tüm dünyaya meydan okuyabilirdim.
"Akıllarını kaybetmiş gibiler." Dedim bir yandan koşarken. "Pois onları zehirliyor. Ölmeleri sandığımızdan da kısa sürüyor."
Onu bir daha göremeyeceğimi sanmıştım. Hala o kadar şaşkındım ki etrafı algılayamıyordum. Bir kez daha Ayaz'a baktım. Dağınık saçlarını ve kızarmış gözlerini ancak o zaman, aydınlığa çıktığımızda fark edebildim. Üzerinde düz, turuncu bir tişört vardı.
Turuncudan nefret ederdi.
"İyi misin sen?" diye sordum merakla. "Hasta mısın?"
Bana cevap vermedi. Minusların yanına ulaştığımızda ve nefes nefese durduğumuzda da Kutay'ın sesi muhtemelen sorumu unutturdu.
"Onu nereden buldun?"
Ayaz önce Kutay'a sonra bana baktı. Sonra da bakışları, hala bıraktığım halde olan Minuslara yöneldi. Etrafa gülücükler saçıp, aptal sohbetlerini sürdürüyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNUS-ÖLÜM ÇEMBERİ SERİSİ 1.KİTAP
Hành độngGüneş, geçmişiyle mücadelesini sonlandırmak için geleceği uğruna vermeye başladığı savaşı kazanabilecek mi?