"Doğada rastlanan her taşın altına bakılmalıdır; çünkü gerçeğe bazen caddelerde değil patika yollarda rastlanır."
-Francis Bacon
💣
Ayaz gittikten sonra garip bir şekilde uzun zamandır olmadığı kadar huzurlu bir uyku çektim. Düşünmem gereken bir ton soruna rağmen kafamı temizlemiş, bir nebze mutlu bile hissetmiş olabilirdim. Bu bencillik miydi bilmiyordum ancak o an için umursamadım da.
Onunla aramızda olanların hiçbir zaman bir adı olmamıştı. Olması için ölüp bittiğimden de değildi ama aşktan bahsetmek farklı gelmişti. Ayaz neden Demir'in bana âşık olduğu gibi bir fikre kapılmıştı anlamıyordum çünkü aşk hakkında çok fazla bilgim yoktu ama bunun Demir olmadığından fazlasıyla emindim. Birbirimize tahammül etmeye başlayalı bile birkaç gün olmuştu sadece. Beni önemsediğini biliyordum ama daha ilerisinin mümkün olamayacağına yemin edebilirdim.
Ayaz'ın beni kıskandığını düşünmek ilginçti. Midemin kasılmasına, içimde bir şeylerin hareket etmesine sebep oluyordu. Hayatım boyunca tatmadığım kadar heyecanlı bir duyguydu. Kendimi mutlu hissediyor, aklıma geldiğinde gülmek istiyordum. Bu normal miydi yoksa bende farklı bir zehrin etkisinde mi kalmıştım? Neden Çember'de yaşamaya ve onu daha az görmeye başladığımdan beri, daha çok seviyormuşum gibi geliyordu? Oysa şimdiye kadar zaten sevebileceğim en fazla şekilde sevdiğimden emindim. Ona karşı olan duygularımın bir sınırı yok muydu? Bu, gün geçtikçe artarak sürecek miydi?
Yaklaşık üç saat kadar uyumuş, alarma gerek olmadan kendiliğimden uyanmıştım. Suratımda aptal bir gülümsemeyle boşluğa bakıyor, düşüncelerin arasında yüzünü hayal etmeye çalışıyordum. Ayaz'ı on beş yıldır tanıyordum. Her günümü onunla geçirmiştim. Tüm hatlarını ezbere bildiğimi sanırdım ancak şimdi aklıma getirmeyi denediğimde hep bir şeyler eksik kalıyor gibiydi ve bu beni telaşlandırıyordu. Gerçekten ona ait herhangi bir detayı unutmam mümkün müydü?
Sonsuza kadar böyle yatarak onu düşünemeyeceğimin farkına vararak doğruldum. Diğer günlerin aksine oldukça enerjik hissediyordum ve bu yüzden yataktan kolaylıkla kalktım. Uzun bir gün olacaktı ve buna hazırdım. Ateu'nun bize sandığımızdan daha fazla yararı dokunacağına inanıyordum. Bu yüzden oraya gideceğim için heyecanlıydım. Aynı zamanda gizli bir iş yapacak olmanın gerginliği de vardı üzerimde ancak onu olabildiğince bastırmaya çalıştım.
Hızlıca giyinip odadan çıktım. Kapıdaki görevlilere bakmadan yanlarından geçtim. Çoğunlukla benimle muhatap olmazlardı ancak belli ki şanslı günlerimden birinde değildim. Hoş. Ne zaman olmuştum ki?
"Nereye?" diye sordu isminin Agah olduğunu bildiğim, kumral adam. Topuklarımın üzerinde ona doğru döndüğümde, yüzüme sıradan bir gülümseme yerleştirdim. Kahverengi gözlerindeki sorgulayıcı ifade can sıkıcıydı. Üstten bakışı da sinirlenmeme sebep olmuştu ama bunu belli etmedim.
"Orman havası alacağım." Dedim omuz silkerek. Yanındaki sarışın olan -onu ilk kez görüyordum- kaşlarını havaya kaldırdı. "Demir Bey'in koruması değil misin sen? O binadayken buradan uzaklaşmaman daha doğru olur."
Fikrini soran vardı sanki!
Sakin kalmaya çalışarak derin bir nefes aldım. "Uzaklaşmayacağım zaten. Orman şurası. Hem haberi var." Diyerek ileriyi işaret ettim. Birbirlerine bakıp dudaklarını oynattılar. Aralarında saçma bir dil uydurmuş olmalılardı. Yaptıkları hareketlerden iyi veya kötü hiçbir mana çıkaramamıştım.
Agah yeniden bakışlarını bana çevirdi. "Haberi var mı arayıp soralım." Zekâ küpü seni!
Yumruklarımı sıktım. "Tabi. İsterseniz direk ben arayabilirim." Umarım uykun derindir Demir. Umarım telefonun çaldığını duymazsın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNUS-ÖLÜM ÇEMBERİ SERİSİ 1.KİTAP
AcciónGüneş, geçmişiyle mücadelesini sonlandırmak için geleceği uğruna vermeye başladığı savaşı kazanabilecek mi?