"Bir tehdit, sen onunla yüz yüze gelene kadar tehdit değildir."-Tami Hoag
💣
"Selam." Dedim saçma sapan bir tavırla. Hayatımda yanında en rahat olduğum insanken, şimdi yanlış bir şey yapmaktan deli gibi korkuyordum. Bana o kadar kızgın bakıyordu ki gözleriyle beni param parça edebilirdi.
Görevlilerden birisi kafasıyla beni işaret etti. "Gizli odaya girmeye çalışırken yakaladık."
Hızlıca öne atıldım. "Girmeye çalışmıyordum yalnız. Çoktan girmiştim." Övünülecek bir şeymiş gibi! Aptal Güneş! Neden çenemi tutmuyordum sanki?
Ayaz sıkıntıyla iç çekti. Bu hareketin anlamını biliyordum. Bu defa nasıl bir belaya bulaştığımı merak ediyor olmalıydı. Ona yeteri kadar iyi bir açıklama yapamayacağım için üzgündüm.
"Gerisini ben hallederim." Dedi Ayaz. Şükürler olsun. Beni kurtaracaktı. Her zaman bir şekilde kahramanım olmayı başarıyordu. Şimdi ona daha çok sarılmak istiyordum.
"Fakat..." diyecek oldu görevli ama Ayaz iki adımda yanıma ulaşıp sağ bileğimi kavradı. "Ne gerekiyorsa yapacağım. Merak etmeyin." Arka cebinden bir kimlik çıkarıp görevlilere gösterdi. Sanırım kulmen olmak gerçekten havalı bir şeydi.
Onlar sessizce yanımızdan uzaklaşmaya başladığında bizde hareketlenmiştik. Arşivden çıkıp yönetim binasına doğru yola koyulduk. Hala bileğimi tutuyordu ve bu hoşuma gitmişti. Aklımı mı kaçırıyordum? Hislerim tamamen kontrolden çıkmıştı. Neden onu yüzyıllardır görmüyor gibi davranıyordum? Kafamı acilen toparlamam, yapacak en mantıklı açıklamayı bulmam gerekiyordu.
Binaya girip birinci kata yöneldik. Odamın yerini gösterecektim ama şu an zamansız bir sohbet girişimi olacağına karar vererek sessiz kaldım. Çünkü belli ki benimle pek konuşası yoktu.
Koridorun en sonuna geldiğimizde, siyah bir kapının önünde durduk. Ayaz duvardaki küçük ekrana elini okuttu ve kapı aralandı. Ancak içeri adım attığımızda bileğimi serbest bırakmıştı.
Burası benim odamın büyüklüğünde falandı ama daha zevkli döşenmişti. İki kişilik yatak kapının tam karşısındaydı. Sol tarafında gömme dolaplar vardı. Diğer tarafta ise iki kişilik bir koltuk. Odaya siyah hakimdi ama yine de insanı boğmuyordu. Bu odada sadece üç gece geçirmişti ama şimdiden kokusu her bir noktasına sinmişti. Başımı döndürüyordu.
Bir süre konuşmadık. Ben etrafı incelerken Ayaz tam yanımda dikiliyordu. Sıcaklığı içimi ısıtıyordu ama aramızdaki soğukluk titrememe sebep olmuştu. Söze girmesi gereken bendim muhtemelen ancak ne diyeceğimi bilmiyordum. Ona her şeyi anlatmak istiyordum. Yalan söylemenin geri dönüşü çok zor olurdu ve bunu kaldıramayabilirdim.
"Güneş?" dedi en sonunda dayanamayarak. Bu anı kolluyormuş gibi aniden gelen bir dürtüyle ona dönüp kollarımı boynuna doladım. Yapmamalıydım belki ama onu çok özlemiştim. Bana kızacaksa da biraz beklemesi gerekecekti.
Ayaz şaşırmıştı. Bu yüzden bir saniye için öylece donup kaldı. Ardından ise ellerini belime koyup beni iyice kendine yasladı.
Bir insanı koşulsuz sevmek garipti. Her an ellerinden kayıp gideceğini bildiğin halde ufacık bir an için bile ondan vazgeçmeyi düşünmemek hatta her defasında ona daha sıkı tutunmak, daha çok bağlanmak, garipti işte. İnsan annesini, babasını, kardeşini seçemezdi belki fakat bu hayatta aile olacağı kişiyi seçebilirdi. Aramızdaki duyguların hiçbir zaman bir adı olmamıştı ama şimdi burada ona bu kadar yakınken aklıma gelen tek şey sonsuzluktu. Ayaz benim sonsuzluğumdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNUS-ÖLÜM ÇEMBERİ SERİSİ 1.KİTAP
ActionGüneş, geçmişiyle mücadelesini sonlandırmak için geleceği uğruna vermeye başladığı savaşı kazanabilecek mi?