Nil

23 19 14
                                    

Hazır satılan kurabiyeleri Mert almak istiyor markette. İzin vermiyorum ona.
- Un kurabiyesi ben sana yaparım. Sürpriz yaptın. Kapıyı açınca seni bulmak şaşırtıcı geldi bana.
Mert reyonun solunda bulunan yumurta kolisini alıyor.
- Nil. Aşk yumurtaya benzer. Koliden düşen kırılır. Yumurta kabuğu kadar hassas kalbini ambalajında tutmayı bilmelisin.

Mert böyle yağ çözücü satın alıp kalbime dökmeli. Oradan sevdiğim insanları silmek için sünger almadım elime. Ben akıtırım yaşlarımı güzelce. Büyüyen ve biten aşkım toprağını değil yetiştirmiş olduğu canlıyı unutur. Mert sepetin içerisine ıslak mendil koydu.
- İmza günü çok sıkılır isen ellerini silebilirsin.
- Sıkılmam. İnsanlar benim için dolmuşa ücret verecek. Haksızlık etmeyi sevmem kimseye.
- Doğru Nil. Haksızlık kazanı varsa kaynayan sensin.

Mert Yıldız ile geçecek beş gün böyle başlamıştı. Annem ile babam ona oturma odasını vermişti. Mert güne dört buçukta başlıyordu. Kahve içmeye mutfağa gittiğinde ayak sesini duyuyorum. Beş güne, beş asırlık zorbalık sığdı. Limon Fidanı diye bir kitabı kaleme almıştım. Fakat kitabın düzenlenmesi bitmemişti. Bir türlü tüm bölümleri okuyup klavye veya mantık hatalarını halletmeye şansım olmadı. Cringe, okunmaz, beyin yaşın kaç, yayıncılar diye ağır hakaret içerikli yorumlar almıştım. Tek bir hesabın elinden çıkan bu olayda sadece klavyeden bana nefret kusması olmadı. Meyve veren ağaç değildim. Amatör yazılara sahiptim. Editör çıkan kitabımı tartıp biçmişti sadece.

Limon Fidanı ise yayıncı ile ilgili benim yorum yazmam dışında onun hayatına dair bir kesit kimseye sunmuyordu. Kitabı yazmadan önce merhametli bir insanı görmüştüm sosyal medyadan. Kitapta böyle bir karakteri paralel evrende var etmiştim. Sanki gerçekte adama sarılmış mıydım? Ayrıca Ayça değildim. Ailem bırak erkekleri normal bir ailenin evinde kalmama asla onay vermezdi. Bize gelen misafir eğer kız ise babam veya erkek arkadaşım evde katiyen kalmazdı. Ailemizin kuralları vardı. Gelen misafir erkek ise oturma odasında kalır ve uyumadan odamı mutlaka kilitleyip yatardım. Babam başka türlü izin vermezdi. Ayça karakteri yazar olan benim çizdiğim görsel kadar yeteneğini kitapta bulmuştu. Ayça diye mahallede komşunun kızı yaşamıyordu. İsmini kadın karakterin öylesine bulup yazmıştım.
Cringe kurgumdan seken kurşunlar önce beni buldu. Maganda sadece kurşun sıkan kişiler değildir. Sosyal medyadan sizi linç edenlerin maganda olmadığını iddia etmesin kimse. Kurşun sizi öldürür. Linç ise ölüme yönlendirir. Üstelik herkes için aptal kelimesi aynı etkiyi yapmaz. Aptal dediğiniz kişi intihar ettiğinde ailesi size açacağı tazminat davasını kazanmalı. Siz, klavyeden ağzınıza süzgeç takmadan yazar olmak adına tohum atan kızın hayal dünyasına diliniz ile saldırı düzenliyorsunuz.

Ağır yaralı kurtulma şansı ise tanımadan beyin yaşını soruyorsunuz. Empati yoksunluğu için kılıf hazırdır. O gün ne yazdığımı biliyor muydum ? Hayran olduğum yayıncıyı korumak istedim. Ilıman bir dil ile kitabınızı oldukça klişe buluyorum cümlesi eleştiri olarak kabul edilir. Ama gerisini düşününce yüzüme beş kez su vurdum. Mert'in salondan telefon görüşmesi yapması kalbime atılan kaldırım taşının büyüklüğünü değiştirmedi.
Yayınlanan kitabım için sözleşmeyi fesih ettirdim. Limon Fidanı kurgusunu ise düzenlemeyi bir daha düşünmediğimi Mert'e söyleyip gitmesini istedim. Kitapların kapağı, yazarın kalbinin odasından fırlar. Benim kalbimin kapağını tanımadığım kullanıcılar ezdi, kırdı, böldü ve yaktı.

Kalbimin cesedini tutan zihnim boşver arkadaş yazma değmez bunlara şarkısıyla sala bindirdi. Sal, zihnimin sahilinde kıyıya vurup ikiye parçalandı. Mert Yıldız, anne ve babamla vedalaştıktan sonra Trabzon'dan ayrıldı. İki hafta telefonumu kapattım. Bir yazarın biyografisini okumuştum.
Üç beş kuruş ile yazar bir daire kiralar. Daireye sadece daktilo ile masasını götürür önce. Çünkü; kira parasını elindeki tüm birikimi bitirmiştir. Yazar ise pes etmez. Sabah olduğunda zar atmak için şehrin arka sokağına gider. Serseri takımı ile takılmaya başlar. Adamlara ise yazar olduğunu hiç anlatmaz. Sokakta kaldığını ve parasız olduğundan söz eder.

Serseri takımı ise zar atmak ile eve ekmek götürmenin mümkün olmadığını anlatır. Tren raylarının arasında  gece hayatının olduğunu duyan yazar ertesi akşam verilen adrese gider. Çalgılar eşliğinde felekten bir gece çalar. Vagonların arasından çıkan kadınları ise hiç unutmaz. Özellikle bir kadın vardır. Adını söylemeyen kadının kirpikleri ve gözlerinden yazar çok etkilenir. Tekrar onunla birlikte olmak istediğini anlatır serseri takımına. Yazar artık eve sadece duş almaya geldiğinde daktilonun başına geçer. Geri kalan vakitlerde trenin tekrar geleceğini bekler.

Fakat birlikte olduğu kadından hastalık aldığını bilmeden geçer günleri. Tren tekrar geldiğinde kadını vagonların arasında bulamaz. Serseri takımına sorar. Başka kadın mı yok bizi rahat bırak şeklinde arkadaşlarını gece boyunca onunla ilgilenmez. O gece vagona yazar tek döner. Vagonların arasında beyaz bir köpek bulur. Köpeğe anlatır sevdiğin kadını. Yazar, gün geçtikçe kendini daha yorgun hisseder. Doktora gidecek parası olmadığı için sokağa çıkar. Oldukça zengin olan bir kadının mücevherini boynundan çalar. Serseri takımına götürür. Fakat yazar sahiden arkadaş olduğu kişileri pek tanımaz. Serseri takımına katılan adamlardan birisi polistir. Mücevherin çalıntı olduğunu anlatan yazarın ertesi sabah evine polis baskın yapar.

Yazar suçunu inkar eder. Ama nafile. Gizli bir tanık olduğunu söyleyen mahkeme onu hapishaneye gönderir. Yazar, arkadaşlarının onun için geleceğini düşünür. Ama bir ay olur. Kimse gelmez. Yazar, bir gece fenalaşır. Durumun ciddi olduğunu söyler doktor.
Hapishaneden hastane odasına taşınır. Doktor, ümitli konuşmaz. Artık öleceği bellidir. Yazar, daktilo ve masasını ister odasına. Yarım bıraktığı kitabını tamamlamak için var gücüyle çalışır. Ömrü yetmez. Ölümü sonrası serseri takımından arkadaşı olan polis son görevini yerine getirmek için cenazeye katılır. Ondan geri kalan eşyalar polise teslim edilir. Polis kurgunun arasında bir mektup bulur. Öleceği bilen yazar kurgusunu mektubu okuyan kişiye emanet eder.

Öldükten sonra hatırlanmak istemez. Sadece vagonların arasında tanıştığı kadının veya serseri takımının kitabı tamamlaması son arzusu olur. Polis kitabı tren raylarına götürüp tam yakacağı sırada vagonların arasından yazarın aşık olduğu kadın çıkar. Kadın, ağlayıp yazarın ölüp ölmediğini sorar. Polis ona durumu anlatınca kadın dayanamaz trenin önüne kendini atar. Polis ise kitabın yazarı olmadığını yıllar sonra ölüm döşeğinde itiraf eder. Fakat yıllarca kendisine ait olmayan eseri sahiplenmiştir. Ve sonunu kafasına göre yazmıştır.
Polisin ailesi, kitabın gelirini hasta olan kişilere bağışlar.

Toprağın kuru tarafına düşen her yağmur damlası ile aşktan biraz daha uzaklaştım. Gök gürültülü çıkan babamın sesine karşılık yıldırım düştü benden ona.
- Baba. Git evden. Bilmeden konuşuyorsun yine. Yapamadım değil. Emeklerimin üstüne sıçrayan silikonlar güçlüydü. Benim hevesim altında kaldı. Silikon çıkmıyor kolayca insanın zihninden. Bir kitabımı kapağıyla elimde tutunca göğüs kafesimin gülleri kırmızıya, beyaza, pembeye doymuyordu. Şimdi ise dikenler çiziyor göğsümü.
- Kızım. Bak beni iyi dinle. Sen iki eleştiri ile geceleri gündüz ettiğin kitabını çöpe atıyorsun. Oysa kitapta yazanlar senin hayal gücün ile varlık gösterir. Sen ölmesi yaklaşan hasta için Allah istemedikçe can çıkmaz bedenden diye umutlu konuşan Nil değil misin ?

Canlı bir kitaptan ben cansız bir yazar oluşturdum. Saksı kırıldı. Toprak devrildi. Çiçeğin kökü kurumaz ise toprağın bir kısmı yeterli olurdu hayat vermeye.
- Değilim baba. Nil, linç edildiği gün kitaplarıyla denizin dibinde bir kayanın arasında sıkıştı. Öldü.

Kör Kuyu 🤷Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin