__________________________________________________
KOZKAROR KRALLIĞININ İKİNCİ VARİSİ
__________________________________________________
Ufak olmayan bir krizin eşlik ettiği mide bulantısı yerini acıya bırakırken açtığım gözlerimin görebilmesi tuhaf geliyor. Yüzüstü düşmeme rağmen sağa bakan yüzümün çürüklerle dolduğuna emindim. Beni bırakmaya niyeti olmayan bu iğrenç his ile savaşmayı bir türlü kesemiyordum. Tıpkı vadideki gibi bir hafıza kaybı yaşıyor olabilirdim ki en iyisi bu olabilirdi.
Dirseklerimden destek alarak doğrulmaya çalıştım. Kollarım tüm kaslarını kaybetmişti sanki. Titreyen dizlerime hakim olmak zordu. Onları da kullanarak dizkapaklarımı yere daha da bastırdım. En sonunda emekler vaziyete gelebildiğimde, başımı kaldırıp etrafa bakmayı denedim. Son gücümle yere oturdum ve nefes almamı zorlaştıran toz bulutları arasında nesneleri seçmeye başladım.
Parlayan bir çift göz görene kadar.
Gözlerin sahibini toz bulutundan ötürü görememekle beraber ellerimle kendimi geriye doğru itmeye çalıştım. Ayağa kalkmak için tüm irademi kullanmam gerekecekti. Kendimi zorlayarak bunu yapmayı denedim. Ancak sırtım sertçe duvara çarptı ve yaralandığım her yeri tekrardan sızlattığından beceremedim.
Görmemi engelleyen toz bulutunda seçebildiğim mor gözler ışığında bir beden belirdi. Yavaş adımlar ile bana doğru gelen bedene bakmaktan başka yapacak pek bir şey yoktu. Yeniden ayağa kalkmaya çalıştım. Duvardan da destek alarak doğrulduğumda bedenin sahibini de artık görebiliyordum.
Parlak giysilerinin içerisinde beyaz saçlı bir adamdı önümdeki. Yarım ağız sırıtmış, bana doğru ilerliyordu. Parlayan mor gözleri toz bulutunu dağıtarak geliyordu. Oldukça uzundu. Boyum elmacık kemiğine anca geliyordu. Yaklaştıkça sırıtışı büyüdü. Beyaz, pürüzsüz cildine uygun omzunun altında biten saçlara sahipti. Hatta benim saçlarımla aynı boydaydı.
Yaklaştıkça ensemdeki tüyler diken diken oluyordu. Nefes nefese kalmıştım. Durmadan bana yaklaşmaya devam ederken aramızda sadece adımlar kalmıştı. Sırtımı duvara daha sert yasladım.
Al yanakları ve sivri burnu vardı. Başına taktığı aksesuarından sarkan zincirler ve onlara uyum sağlayan parlak taşları göz kamaştırıyordu. Artık sırıtırken dişleri görünüyordu. Nefeslerimi düzene sokmaya çalıştım ancak imkansız gibi bir şeydi.
Ayakkabısının ucu botuma çarptı. O kadar yakınımdaydı ki nefes seslerini duyabiliyordum. Ne konuşmaya cesaretim vardı ne de kıpırdamak için bir efor sarf edebilirdim. Zaten ayakta zor duruyordum. Tutunduğum duvara tırnaklarımı geçirdim. Gözlerim kapanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL SAFİR
Фэнтези-Şimdi oyun vaktiydi. Bu oyun ikiyüzlülerin oyunu olacaktı. Kimseye lüzum yoktu, yalnızca ikinciler barınabilirdi. Asırlar önce Omfoes'tan kaçmayı başaran Stanlia; fani dünyanın tapılan ruhu haline gelmiş, halk tarafından büyütüldükçe tanrılaşmış...