22.Bölüm

2 0 0
                                    


Gözlerimin önünde siyah halkalar dönüyordu sanki,  görüşüm hafif bulanıklaşınca kaşlarımı çatmıştım. Hwanın güldüğünü fark edince ağzımı açıp cevap vermeye çalışmıştım. Ama açtığım gibi konuşamadan kapamıştım, sanki görünmez bir el ağzımı kapatıyor gibiydi.

Hwn: Tamam canım, ama önce izin almamız gerekiyor saraydan çıkabilmemiz için dimi.

Ne dediğini anlamaya çalışamıyordum bile şuan benim için önemli olan tek şey bu baş dönmesinden ve gözlerimin önündekilerden kurtulmam gerekiyordu. Hareketlenip gitmeye kalkınca elimi tutup kendine çekmişti. Daha tepki veremeden arkadan prenslerin sesi gelince gerilmiştim. Önüme yedi siluet belirince anlamıştım geldiklerini ancak ayıramıyorum hangisinin kim olduğunu. 

Yg: Hayırlı olsun, demek birliktesiniz.

Ağzımı açsam'da birkaç mırıltı dışında konuşamadan geri kapanmıştı ağzım. Sesinden tanıdığım kadarıyla prens yoongiydi. Hwan belimi sıkınca uyarı amacıyla yaptığını anlamıştım. Bana bir şey dememe fırsat vermeden konuyu evirip çevirip izine getirmişti.

Hwn: Teşekkür ederiz efendim, izniniz olursa sizden yarım saat kadar izin isteyip etrafı gezmek isteriz. 

Prens Rm kabul edince sanki normal bir çiftmişiz gibi belimi tutarak beni seradan çıkarmıştı. Ki beni tutmasa büyük ihtimalle tökezleyip yere yapışırım. O yüzden şu durumda ne ondan kurtulabiliyorum ne de bişey söyleyebiliyorum. Şu durumda başka yapabileceğim fazla bişey kalmamıştı. Sarayın ana girişine yaklaştığımızda hwan'nın beklemediği bir anda kendimi yere atmıştım. Az ötedeki kapıda olan askerlerden biri yanımıza gelirken hwan beni kaldırıyordu. Askerler yanımıza geldiklerinde hwan beni kaldırmıştı askerlere bakıp durumu açıklamaya çalışıyordu.

Hwn: Kusura bakmayın biraz içmişte kendinden geçmiş. Yardım ederseniz daha rahat taşırım, sarhoş olduğu için zorluk çıkartıyo haliyle.

Asker garipsemeyip hwan'a yardım etmek için diğer yanıma gelince içimden lanetler savurmuştum. Askerin yardımıyla kapıdan çıktığımızda anlamıştım artık bir kaçışım olmadığını, asker bizden uzaklaşıp tekrar kapıya geçtiğinde hwan beni az ilerde olan ormanın içine doğru götürüyordu. Ormanın içinde hiç durmadan, hiç durmadan ilerleyip küçük bir araziye gibi bir yere gelmiştik. Beni bir ağacın altına atar gibi bırakınca kontrolümü sağlayamayıp ağaca çarparak yere düşmüştüm. Bana gülüp belimi ağaca yaslarken uzaktan gelen iki siluet fark etmiştim. Sadece iki kişi olduklarını görüyordum kız mı erkek mi olduklarını bile seçemiyordum artık. Ama büyük bir sorunum daha vardı gözümün önünde ki siyah halkalar gitgide büyüyorlardı. Bilincimi kaybetmekten korkuyordum. O çiçeğin üstünde ne vardı da beni bu hale getirmişti bilmiyorum. Onlar kendi aralarında konuşurlarken o gelenlerden birtanesi bana yaklaşıp sanki eşyamışım gibi omzuna atmıştı. Debelenmeye çalışmıştım ama bırak debelenmeyi zar zor hareket ediyordum. Adam şaşırma nidaları verirken gülerek konuşmuştu ama kulağım buğulu olduğu için birkaç kelimeden seçebiliyordum ne dediğini. 

Ve sanırım az da olsa hareket etmem şaşırdığını dile getirmişti. Yürümeyi bırakınca ne olduğunu kavramaya çalışmıştım, göz hizama bir çift ayak girmişti. Biri başımı kaldırıp dudağıma bir şey dayayınca ağzımı açmamakta ısrar ediyordum ama sanırım boşunaydı fazla zorlanmadan ağzımdan aşağı bir sıvı dökmüştü. Yutmayıp tükürecekken boğazımı el kavramıştı. Her geçen saniyede daha çok sıkıyordu, nefessiz kalınca mecburen yutmak zorunda kalmıştım, yutunca arkadan gülme sesleri gelmişti ve en son duyduğum seste oydu. Korktuğum başıma gelmişti, siyah halkalar büyümüş ve beni karanlığa boğmuştu. Nolucaktı? Napıcaklardı bana?





..... 

Kitaprensi -Min yoongi-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin