Yıl: 14.09.2007 (İlk defa tarih yazdım. Belki de senin dediğinin aksine tarihler o kadar kötü değildir...)
Bugün ilk defa, saat tam on ikide yedinci yaşıma gireceğim diye çok mutluyum. Çünkü bana bu kalemi ve kağıdı sen o küçük ellerinle verdin. Bana hayat için umut verdin. Seni asla ama asla unutmayacağım küçük kız...
Yazan; Hayata dair umudu olmayan, şövalye Atalay.
Yıl: 15.09.2007 Saat; Akşam 23.59
Bana tarihlerin çok kötü olduğundan ve genellikle o yılı yazmamayı tercih ettiğini söylemiştin. Şimdi bakıyorum da gerçekten tarih yazmayı sevmedim küçük kız...
Ne olur geri dön... Sen dönene kadar bu günlüğe sadece acılarımı yazacağım.
Yazan; Kendini bile tanımayı bilmeyen, şövalye Atalay.
Yıl; 15.07.2024
Bu satırlar ilk defa mutluluk adına yazılmış satırlardır. Bizi azıcıkta olsa hatırladın hatta daha çok hatırlayacaksın. Bekle küçük kız, az kaldı ki, her şeyi fark etmene. Ve bugün senin doğum günün... Seni tanıdığımı ve hatırladığımı günlük yazdığın zaman, tarihin yanında ki nottan fark ettim, fakat söyleyemedim. Bu da benim ilk ayıbım olsun.
Yazan; Ne yapacağını bilmeyen, şövalye Atalay.
Yıl; 15.07.202- (Bazen en mutlu gününde bile tarih yazmaya korkarsın...)
Bugün benim doğum günüm. Evet ben, ben Efsun. Kimsenin hatırlamadığı ama kendisini, yuvasını, kalbinin sıcaklığını hissettirdiği ve bir kez daha hayran kaldığım Atalay tarafından belki ilk olmayan ama ilk defa bana söz verilen bir doğum günü... Seni unutmayacağım. Ve her yaşadığımda bu sözü hatırlayacağım.
Umut et ki, yaşa!
Yazan; Bu aralar kendisini güçlü hisseden, Efsun.
Bugün benim doğum günümdü. Evet, kulağa çok hoş gelse doğum günümü kutlamam. Çünkü sabahına, ben o gün ki, kâbus gibi bitmek bilmeyen anılarımla yine baş başa kalıyordum. O yüzden hiçbir zaman doğum günümde arkadaşlarım basit bir şekilde kutladıkları zamanda olsa, dilekte dilememiştim... Ne kadar acı değil mi? Küçük çocuğun bir dilek hakkının bile olmadığını düşünmesi. Bazen düşünüyorum, acaba ben bir şeyleri yanlış ya da eksik mi hatırlıyorum diye. Ne bileyim belki annem beni sevmemiştir, babam sevmiştir diye umut etmek istiyorum ama olmuyor. Ya da benim geçmişte hatırlayamadığım bir şeyler vardı... Bilemiyorum.
Bugün Alin, ben ve Berenin izin günüydü. O yüzden dışarıya kılık kıyafetimizi değiştirerek çıkacaktık. Ah buraya geleli tam tamına üç ay oldu. Doğrusu malikaneye alışmadım değil. Hatta o kadar alışmışım ki, bazen onlara ben görevlerini hatırlatıyorum. Eğitim noktasına gelirsek... Bence kendimi dövüş alanında çok iyi geliştirdiğimi hissediyorum. Hatta bu hafta bittikten sonra, haftaya silah eğitimine başlayacaktım. Her şey güzel ilerlemeye başlamıştı... Alin'le bir birimize o kadar bağlandık ki, ben onu resmen kız kardeşim gibi görüyordum. Burak ile Beren zaten benim için hep aynılardı. Onlar benim; sırdaşımdı. Toygar'a gelecek olursam, ona karşı azıcıkta olsa kırgınlığım geçmişti. Artık onunla eğitime devam etmeye alışmıştım. Atalay ile de artık eskiye göre birazcık daha samimiydik. Son olarak ağabeyim ise her ne kadar bana 'aptal' muamelesini yapmayı bırakmasa da... Of dedim ya işte ağabeyim, yine ağabeyim. Değişmeyen bir şey yok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Aynalar (DÜZENLEMEDE)
Teen FictionKalbinin kırılmasına izin verme olur mu? Benim kalbimi paramparça ettiler, toparlayamadım ama sen buna izin verme. Acını gizleme çığlığını duyur... Kalbin kırılırsa ben hissederim öyle bir hissederim ki, aklın durur. Seni seviyorum hatıram... İlk ki...