Çok geç olduğunun farkındayım fakat değişik hissediyorum. Ama aynı zamanda hissetmiyorum da. Kimsenin yüzünü bile görmek istemiyorum. İnsanlardan bazen midem bulanıyor. Ya da 'Acaba sen ne bok yedin Efsun?' deyip kendime kızıyorum.
İnsanlar çok zalim değil mi? Sırf kendileri istediler diye insanları kırmak, dökmek ne bileyim kullanmak... Yirmi yaşındayım fakat sanki elli yaşında ki bir adamın yaşadıklarını yaşamış gibi hissediyorum. Ruhum yorgun. Ben kim olduğumu bilemiyorum. Ne oluyor bana ya!
Hastanedeydik. Güneş artık yavaş yavaş doğmak üzereydi. Elimde bir kahvemle beraber bankta gün ışığının doğuşunu izliyordum.
"Gelebilir miyim acaba?" diye naif tonda biri arkamdan saçlarıma nefesini vererek konuştu. İlk başta nefesi saçlarımda karıncalanma hissi verdiği için bir ürperdim. Sonra da gelen kişinin Atalay olduğunu anlayınca, bedenim ister istemez gevşedi.
Hafifçe yana kayarak ona yer açtım. "Buyur, gelebilirsin" dedim. Teklifimle beraber oda yanıma oturdu. İlk başta o da benim gibi konuşmak istemedi. Bana ayak uydurdu. Sonra yine aynı naif ses tonuyla, "Nasılsın?" dedi.
İlk başta cevap veremedim. Genzim öyle bir yandı ki, boğulacak gibi hissettim kendimi. Ağlamamak için dudaklarımı dişlerimin arasına aldım. Kafamı gökyüzüne doğru kaldırdım. Titreyen sesimle, "Geçmişiyle tekrardan yüzleşen biri gibi hissediyorum" dedim dürüstçe.
"Hem hissizsin, hem de hislisin yani," dedi bana bakarak. Tebessümle, "Bakıyoruz da çok şey öğrenmişsiniz, Atalay Bey" dedim. Gözlerimin içine baktı. Fakat bu bakış çok farklı bir bakıştı. Özlediğini belli edercesine, "Özlendin küçük kız..." dedi. Bakışı biran başka bir duyguya götürdü. Beni küçük kızın neşesine götürdü. Kahkaha sesleri, Atalay'la oyun oynamak için kırk takla atan küçük kıza götürdü beni.
Bakışmayı ilk bitiren ben oldum. Ayağa kalkıp üstümü düzelttim. Ne bahane bulacağımı bilmeden aklıma gelen ilk şeyi söyledim. "Şey ben bir Burak'ın yanına uğrayayım." dedim. Güldü. Gözleri kısıla kısıla güldü. Sonra ayağa kalktı, "Burak yoğun bakımda. Yani belli bir saat boyunca girilmeyecek" dedi. Hem de şaka yaptığını bilmeden...
Ne diyeceğimi bilmeden öylece şaşırıp kaldım. Solumda ki melek, 'Oh iyi halt yedin Efsun!' diye bas bas bağırdı. İç sesim midir yoksa başka bir insan mıdır bilmem fakat o da ağızıma bir güzel etti. Ama haklılardı. Ben büyük bir halt yedim.
Ne yapacağımı bilemedim öylece kalakaldım adamın karşısında. Ağızım açık baktığımı bile o söylemeden fark edememiştim. Bana sırıtarak baktı. "Ağızını kapat, Efsun. Sinek kaçmasın." dedi. Onun istediğini vermemek amacıyla omuzuna çarparak havalı bir şekilde girişe doğru yol aldım. Tabii havam giriş kapısından sonra söndü kaldı.
Ağabeyim, telaşlı fakat bir o kadar da heyecanlı duruyordu. Nefes nefese yanıma geldi. "Efsun, Atalay'ı gördün mü?" diye sordu. "En son benimle dışarıda banklarda oturuyordu. Neden ne oldu ki?" dedim. Ağabeyim ağızını açacağı vakit, Atalay bizim olduğumuz yere doğru geldi. Ağabeyim heyecanla, "Hah bende tam seni arıyordum. Mühim bir işimiz var seninle," dedi. Merakla, "Neymiş bu mühim mesele?" diye sordum. Atalay'la göz göze gelince bana 'bilmiyorum' edasıyla omuz silkti. Ağabeyim daha sorumu cevaplamayı tenezzül bile etmeden çocuğu kolundan tutup çekti götürdü. Arkalarından baka kaldım.
Onlar tam gözden kaybolduktan sonra Burak'ın yanına gittim. Kapıdan tam girecekken Burak ve Alin'in konuşmasına kulak misafiri oldum. Burak, "Hayır, Atalay ve Volkan hepimizden bir şey saklıyor." dedi. Alin ise tam tersine onların bizden bir şey saklamayacağını söyleyip durdu. Kapıda sanki dinlemiyormuşum gibi yüksek sesle boğazımı temizledim. Burak bana dönerek hemen konuyu değiştirdi. "Ah hoş geldin kanka!" dedi. "Benden ne saklıyorsunuz?" dedim hızlı bir şekilde. İkisi de anlamadı.
Alin, "Ne saklıyoruz?" diye sordu. "Kapıda işittim. Atalay ve Volkan Ağabeyim hakkında konuşuyordunuz. Hayırdır ne oldu? Benim gözümden kaçırdığım bir şey mi var?" dedim. Alin, "Yok canı-" daha sözünü tamamlayamadan Burak döküldü. "Valla benden günah gitti. Şimdi biz buradaydık ve Atalay'ı biri aradı. Senden filan-" sözünü tamamlamasına Alin müsaade etmedi. "Alin bırak bir çocuğu. Anlat sen Burak." dedim. Burak, "Hah işte sonra bu adam senin adını söyleyince Atalay resmen küplere bindi. Telefon konuşması bitince Atalay kapıdan dışarı çıktı, bu sefer Volkan Ağabey biriyle konuştu. Hatta belge filan attı adam. Yani yanlış duymadıysam. Her neyse o da gördüğü şeyle hemen kapıdan çıktı. Yemin ediyorum ki bunların bizden sakladığı bir şeyler var. " dedi.
Alin birden alkış tutmaya başladı. "Bravo! Valla bravo. Oğlum bildiğin bütün senaryoyu yaladın, yuttun. Arkadaş ne bu dikkatli bakmalar." dedi. Burak, "Yalnız sırf konu değişsin diye yapıyorsun ya! Valla kırıldım sana. Hıh küstüm," dedi ellerini çiçek yaparak. Alin'de somurttu.
Ben ise sadece arayan kişinin kim olduğunu düşünmekteydim. Acaba kim?
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Evet bu bölüm fazlasıyla kısa oldu. Fakat diğer bölümler belki çok uzun da olabilir bilginize... Her neyse buraya kadar okuyan yoldaşım sana çokkkkk teşekkür ederim.
Size bir müjde vermek istiyorum kitabımın birinci kısmı bitmek üzere. Hatta şuan yazdığım başka bir kurgu da var. Onu yayınlasam mı yayınlamasam mı bilemedim. Lütfen yorumda belirtmeyi unutmayın!
Ve sizden bir ricam olacak. Acaba kitabımı duyurmaya yardım edebilir misiniz? Tanıdığınız ve Wattpad okuyucu arkadaşlarınız varsa önerebilirsiniz, onlarda okuyabilir. Fakat dediğim gibi eğer isterseniz zorunlu değildir.
Ve son olarak buraya kadar okuyan herkes adını yorumlara yazabilir mi? Benim için çok kıymetli. Her neyse yeni bölümde görüşürüz. Sizleri çok seviyorum hoşçakalınnnn! BAYS
Efsunlandınız 🤍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Aynalar (DÜZENLEMEDE)
Teen FictionKalbinin kırılmasına izin verme olur mu? Benim kalbimi paramparça ettiler, toparlayamadım ama sen buna izin verme. Acını gizleme çığlığını duyur... Kalbin kırılırsa ben hissederim öyle bir hissederim ki, aklın durur. Seni seviyorum hatıram... İlk ki...