Zaman nasıl bu kadar hızlı geçti inanın hiç bilmiyorum ama bugün benim uçağım kalkıyordu. Evet, iki hafta hızlı bir şekilde doldu ve bugün yıllardır yaşadığım ülkeyi terk ediyordum. Aslında çok mutlu olmam gerekirken neden mutlu değilim? İşte bu sorunun cevabını ben bile bilmiyorum.
"Güzel kızım, yolun açık olsun" dedi annem. Ona 'sırf senin kocanla senin için gidiyorum anne!' diyemedim. Ya da beni bırakma anne diyemedim. Tek bildiğim yıllar önce söz vermiş ama sözünde durmamış bir annem vardı. Burukça gülümsedim, babama bakmak, 'hoşça kal, baba seni çok özleyeceğim' diyemedim. Aslında herifin teki yoktu! İşi varmış beyefendinin. Anne mi daha fazla bekletmeden 'iyi günler' deyip çıktım.
Uçağımın kalkışına son bir saat kalmıştı. Etrafıma baktım, o an aklımda keşke abimle de vedalaşsaydım diye geçirdim.
Abim demişken, aklıma bir an bundan iki hafta öncesinde bilekliğimi verdiğim adam geldi. Neredeydi? Acaba ülkeyi terk etmeden önce bulabilir miydim adamı?
Yine etrafa dalmışken biri arkamdan dürttü ve ayıldım diyebilirim. Arkamda ki kişiye baktım ve o asla unutamayacağım kahverengi gözler...
Peki kimdi?
Toygar.
Onunla en son konuştuğumdan beri ne ben onunla konuştum ne de o. Hatta okulda bile yüzünü göremedim. Gözlerine baktım belki gitmeden özür dileyebilir diyerek umdum fakat o gözlere bakınca ufak bir merhamet ya da pişmanlık duygusu yoktu! Ne bekliyorum ki ben.
Şaşkınca onu izliyordum. "Senin burada ne işin var Toygar?" dedim.
Bana baktı o gözaltındaki morlukları yeni fark etmiştim. Acaba gerçekten pişmanlık duygusu muydu? Kolumdan hafifçe tutup ona daha yakından bakmamı sağladı. "Dinle Efsun, ben..." sözünün devamını getirmedi. Altı üstü özür dileyecekti çok mu zor!
"Evet sen?" dedim.
Yine kahverengi gözlerini gözlerime dikti. "Efsun, uçağa gitmesen olmaz mı?" dedi.
"Ne?" Kesinlikle bunu düşünmüyordum. Güldüm, "Sen aşırı komiksin Toygar."
"Ciddiyim Efsun, o lanet yere gitme" "Sana fikir danışmanlığı yapmadım farkındaysan" dedim. "Efsun, bilmediğin şey..."
Sözünü tamamlamasına izin vermedim. "Bilmediğim hiç bir şey yok Toygar! Ayrıca sana hatırlatayım ben senin o aldattığın kızın arkadaşıyım."
Sesim haddinden fazla çıkmıştı farkındayım ama sabrımın son noktasındaydım. Bir şey demeye yeltendi fakat onu engelledim, "Bak Toygar, geçmiştekilerini unut çöpe at o anıları." dedim. Kafası karışmış gibi bir bana bir de tavana bakıyordu. Sanırım sinirinin geçmesini bekliyordu ve başaramayacaktı da.
Üç. İki. Bir.
"Lanet olsun ki unutamıyorum!" dedi. Ellerini adeta saçını yolarmışçasına kafasına gitti ve orada sabit kalmaya devam etti. İlk izledim onu, en fazla ne yapabilir ki kendine? Sakince ellerini kafasından çektim.
"Biz seninle arkadaştık Toygar. Bunu bilmene rağmen böyle yapma. Hem beni hem de seni deli gibi seven kızın kalbini incitme daha fazla." sustu öyle bir sustu ki yemin ediyorum sanki o pislik çukurun içinde yeni düştüğünü fark etti. Ama yine özür dilemedi.
"Ben sana bir şey yapmadım Efsun. Beren'e de... Ayrıca yurtdışına gitmeyeceksin." daha bir şey demeye kalkışacaktım ki beni sırtına ters bir şekilde, omuzları göğüs kafesimin olduğu yere gelecek hizada ayarladı beni.
Bu çocuk beni kaçırıyor muydu? Evet, evet tam olarak beni kaçırıyordu. "Beni bırak!" dedim. Dinlemedi, adımlarını havalimanının çıkışına doğru yol aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Aynalar (DÜZENLEMEDE)
Teen FictionKalbinin kırılmasına izin verme olur mu? Benim kalbimi paramparça ettiler, toparlayamadım ama sen buna izin verme. Acını gizleme çığlığını duyur... Kalbin kırılırsa ben hissederim öyle bir hissederim ki, aklın durur. Seni seviyorum hatıram... İlk ki...