Bölüm 19

31 6 20
                                    

3 gün sonra;

İzmir'in fırtınalı gecesi

Atalay'ın Kaleminden:

   Gece, korkulu rüyalarımın ardından yine hastanede gözlerimi açtım. Bugün Efsun'un hastanede ki üçüncü günüydü. Evet tam olarak üçüncü günüydü. İzmir'deydik ve inanılmaz derecede haberler bizi konuşup duruyordu. Bazı insanlar 'geberin' adlı mesajlar atsa da bazıları katilin kim olduğuyla alakalı videolar atıp duruyordu. Volkan ne kadar İzmir'de durmamamız gerektiğini belli etse de ben buna karşı oldukça tereddütteydim. Çünkü düşmanımızın diğer adımını bilmiyorduk ve bende düşmanımızın aklına gelmeyecek bir yer seçtim o da burada kalmaktı. 

  Efsun'a gelecek olursak, hâlâ durumu pek iyi sayılmazdı. Ameliyata canlı girmek zorunda kalmıştı yoksa hafıza kaybı yaşayabilirdi. Neyse çok şükür ki ameliyat iyi geçti fakat doktorlarla görüştüğümüzde kesinlikle dikkatli olmamızı ve en ufak sıkıntıda dahi olsa bile onlara bilgilendirmemizi istemişti.

  Ben Efsun'un kaldığı odada koltukta otururken öylece onu izliyordum. Yine her zamanki gibi oturduğum yerden kalkıp onun uzandığı hasta yatağının baş ucuna geldim. Kızıl saçlarını geriye savurarak onu öylece izledim. Sessizce, "Neden uyanmıyorsun hâlâ? Bize küstün mü küçük kız?" dedim. Ama yine cevap vermedi. Sonra ona uzun uzun yaşadıklarımı ve planladığım şeyleri anlattım. Ben anlattım fakat onun mimikleri yine kımıldamadı. Hareketsiz görünce, kendimi garip ve bir o kadar da kötü hissediyordum. Ah ben manyak mıyım oğlum!

   Tam elini tutmak isteyecekken Volkan içeriye daldı. Hızlı bir şekilde, "Seninle konuşmamız gereken konular var, Atalay" dedi. "Buyur Volkan konuşalım" dedim. İfadesizce, "Burada değil aşağıda bahçede konuşalım." dedi. "Ben bahçeye gelmem ayrıca ya bir-" "Atalay bak beni çileden çıkarma aşağıya ineceğiz" dedi emir vaki bir tonla. Pardon da o bana nasıl emir verebilir ki? Sinirle, "Volkan ben çok ciddiyim. Ne konuşacaksan burada konuşalım" dedim. 

  Sinirden ellerini saçlarının arasına alıp sabır çekti. "La havle! La havle! Oğlum bak beni delirtme" dedi. Biz tartışmaya başlarken birden içeriye Alin girdi ve bizi ayırmaya çalıştı. "Arkadaşlar bir sakin olun. Sen Atalay abi git Volkan'la beraber ben burada kalırım." dedi. "Ama ya adam gelip-" "Abi ben on senedir bu işin içerisindeyim farkındaysan? Hatta dokuz yaşındayken, yirmi üç yaşında ki adamla dövüştüm. Hatırla istersen" dedi. Lanet olmasın ki hatırlıyorum! "İyi tamam be iniyorum aşağıya. Ama bak acil bir durumda hemen beni arıyorsun haberin olsun!" dedim ve ikimizde odadan çıkıp asansörle aşağı kata, bahçeye indik. 

  Banklardan birisine oturarak, "Evet anlatın bakayım Volkan Bey nedir bu telaş?" diye sordum. Aniden beklemediğim soruyu sordu. "Efsun'u ne zamandır hatırlıyorsun?" diye sordu efkarlı efkarlı. Bu kesinlikle beklemediğim bir soruydu. "İnsan unutamadığı birini nasıl tekrardan hatırlasın?" diye sordum. Bu sefer o serseri bir gülüşle, "Demek kardeşimi yıllardır unutmadın" dedi. "Hım hım... Tıpkı ağabeyimin beni terk ettiği gün gibi" dedim. İlk başta belli etmese de ademelması yukarıya doğru kalktı. Boğazında yumru oluştu fakat neden böyle oldu anlamadım. Bizim Volkan biraz duygusal olabilir. 

  Konuyu dağıtmak amacıyla, "Eee söyle bakalım benim kardeşimle ne zamandır ilgileniyorsun? Ya da ne zamandır gölünü kaptırdın?" diye sordum. Bana şaşkınca baktı, olayı toparlamak amacıyla, "Yok öyle bir şey sadece o benim arkadaşım" dedi. Güldüm. "Beni yeme Volkan. İkinizin de bir birinizin ağızına nasıl baktığını görebiliyorum" dedim. Omuzuma vurdu. "Edepsiz!" dedi. 

Omuzumu çürütme derdiniz ne! 

"Aaaa siz iki kardeş, benimle derdiniz ne? Bir sen vuruyorsun bir o! Gitti güzelim kaslı omuzlarım" diye hayıflandım. O da benimle gülerken birden gülüşü soldu. "Şimdi ne yapacağız Atalay? Baksana resmen bütün dünya bizi konuşuyor. " dedi. "Bunun tek çaresi var... O da operasyonu hızlı bir şekilde başlatmak ve Efsun'u daha sıkı eğitmek... Volkan, bırak ben Efsun'u eğiteyim" dedim. Volkan hemen reddetti. "Böylesi daha iyi Atalay. Ayrıca Toygar kötü biri değil" dedi. Homurdandım. Burnumdan konuşarak, "Valla benim burnuma açıkçası bok kokusu geliyor. Eğer bu olaylarda bir parmağı yoksa ben de burada enayiyim!" dedim. "Sana baksak herkes şüpheli" dedi. "Çükü öyle..." dedim. 

Kırık Aynalar (DÜZENLEMEDE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin