6 Ay Sonra:
Efsun'un kaleminden:Yeniden doğma gibi bir şansımız olsaydı nasıl hayatın olmasını isterdin? Ben isterdim...
Küçükken annem, daha doğrusu annem sandığım kadının benimle konuşmadığı için saçlarımı kesmiştim. Şimdide kimse beni bulamadığı için artık kimsenin başaramadığı özgürlüğüm için yeni bir başlangıcın tamamlamak için saçlarımı kesiyordum. Artık eskisi gibi hiç bir şey hatırlamıyor değilim. Tam aksine her şeyin detayını hatırlamaya başladım. Zaten amacım da buydu. Hiç hatırlamak istemediğim bütün geçmişi bu saçları keserek bitirecektim.
Başar bey yani babam saçlarımın kesilmesine tam altı aydır razı değildi. Ama ben özgürlüğümü geri elime aldığımda bir şekilde bu saçlarımı keseceğimden hem fikirdim.
Saçlarımın her kesildiğini zaman aynanın önünde ruhsuzca bakıyordum. Bir o kadarda kara kara düşünüyordum.
Acaba hiç mi Atalay beni aramamıştı? Ya da şimdi ne olacaktı?
Sadece tek bildiğim bir şey vardı o da hiç bir şeyi tam olarak bilmemem.
Buradan toplamda tam otuz iki kere kaçmayı denedim. Fakat başarılı olamadım. Her yakalandığımda babamdan iyice bir dayak yedim. İlk kez belkide benim hayatımın tam olarak dönüm noktası olmuştu.
Ben derin derin düşünürken saçımı kesen kadın Gürcüce konuşmaya başladı.
"Hanımefendi saç kesimi bitmiştir."dedi.
Oturduğum sandalyeden kalktım ve babamın bana verdiği karttan ödeme yaptım. Normalde asla ama asla o adamın kartını almazdım fakat bugün özgürlüğüm adına son noktasına kadar yiyecektim.
Güzellik salonundan ayrıldıktan sonra aç karnına dışarıda gezemeyeceğimi bildiğim için yemek yiyip denize bakmaya gidecektim. Bu aralar sıklıkla bunu yapıyordum. Ama bu seferki denizin kokusunu içine çekmek çok başka olacaktı.
'Özgürlüğümün' kokusu olacaktı.
Yürürken hiç bilmediğim sokaklardan birisine girdim orada bir dönerciye rastlayınca hızlıca girdim fakat çıkmam bir oldu.
Türk ve Gürcistan polisleri vardı. Zaten buraya kaçak getirmişti babam o yüzden dikkat çekmemek adına hızlıca oradan ayrıldım. Ben kapıdan çıkar çıkmaz arkama başka bir polisin takıldığını gördüm. Ah olamaz beni fark etmiş olabilirler miydi?
Hızlı adımlarla yürümeye başladım. Adamda ben her hızlandığım zaman o da hızlanıyordu. Yine hiç bilmediğim bir sokaktan sağa döndüm ve kapalı çarşının içine girdim. Herhangi bir esnafın önünde kapüşonumu başıma geçirdim ve biraz orada bekledim. Beni arayan polis bir kaç yere gezindikten sonra çarşıdan ayrıldı.
Bende çok zamanımı almadan hızlıca oradan ayrıldım. Ucuz atlattığını sandığım için adımlarımı daha rahat atıyordum. O eski döndüğüm sokaktan tekrar dönünce arkamdan güçlü bir el saçımı çekmeye başladı. Kafamı kaldıramadım ama saç diplerim fena halde yanıyordu.
"Buldum seni küçük kız."dedi, sesin sahibi.
Artık küçük kız olmaktan nefret ediyordum. Herkesin bana küçük kız demesinden nefret ediyordum.
Sesin sahibi babam olduğunu düşünmüştüm faka babam değildi. Ama hiçte görmemiştim böyle birini. Ben adamdan kurtulmak için çırpınıyordum. Arkadaki küçük cebimde bulundurduğum bıçağı elime almaya çalışıyordum ama adam bir şeyler kurcaladığımı fark etmiş olacak ki iki bileğimi tek eliyle kavradı.
Beni duvara iyice yasladı. Yüzüm duvara gömülüydü ama adamın neyin peşinde olduğunu biliyordum. Pis pis kulağıma yaklaştı ve nefesini oraya verdi. Bu tam anlamıyla iğrenç bir durumdu.
Bana daha fazla dokunmaya kalkışacağı vakit bir polisin bizim olduğu yere geldi. Oh çok şükür ki bunu da atlatmış sayılırdım.
Polis elindeki silahı adama uzattı. Adam korkudan teslim oldu. Polis yanında ki arkadaşına kaş göz yaparak onu almasını emretti. Diğer poliste adamı kelepçeleyip götürdü.
"İyi misin?"diye sordu.
Başımla evet anlamında salladım. Sonra hafif bir kibar tonuyla, "Teşekkür ederim."dedim.
"Bir şey değil." dedi ve sonra bana telefonundan bir fotoğraf gönderdi. "Bu kızı tanıyor musunuz?"diye sordu.
Fotoğraftaki kız bendim ama ben olduğumu söyleyemedim.
"Neden arıyorsunuz ki?"dedim şüpheyle.
Sonra adam yakasını gösterdi. Üstünde Türk bayrağı vardı.
"Bizler buraya bu Türk kızı arama için görevlendirdik. Lütfen eğer o kızı görürseniz haber verin. Gece 00.00'a kadar buradayız."dedi.
Heyecanlandım birden. Gerçekten kim beni aramak isterdi ki?
Bir umutla, "Kim? Kim onu aramak istedi?"diye sordum.
Adam ilk başta şüpheyle baktı. Sonra çatık kaşları düz halini alınca son derecede tereddütle konuştu. "Bu gibi sorular özel alana giriyor. Bu soruların cevabını öğrenmeniz, benden öğrenmeniz haddime değildir."dedi.
Üzüldüm. Küçücük umut parçam darmaduman oldu. Ne yapacağını bilemeyen adam gitmeden önce onu durdurdum.
"Şey bende gelebilir miyim? Türküm benim adım..." devamı gelmedi. Çünkü aradıkları kişi bendim. Yani Efsun.
Devamını getiremediğini anlayınca anlayışla karşıladı. " Tamam o zaman gece kıyıda görüşürüz."dedi.
Başımla salladım. Sonra o yoluna ben yoluma devam ettim. Aslında yolları hiç bilmeden sokak sokak yürüdüm. Adam bana kıyı demişti. Bu şifreyi hâlâ başkalarının kullanıldığına şaşırmıştım. Çünkü küçükken ben ablamla böyle kodlamalı konuşurduk. Ablamla bir dizi izlemiştik. Dizide de kadını kaçak yollarla Gürcistan'a kaçırıyorlardı işte o zaman ablama oranın ne adı olduğunu sorduğumda bana 'kıyı' demişti. İşte o gündür bu gündür gerçek adının kıyı olduğunu hep düşünmüştüm.
Dolaşırken peşi sıra aklıma gerçekten de Türkiye'me, ülkeme gideceğim için fazlasıyla heyecanlıydım.
Yanımda pek bir şeyimin olmadığını fark edince, babamın evindeki hiç bir eşyayı yanıma almak istemediğimden hızlıca bir mağazadan bir kaç kıyafet ve bir sırt çantası almayı da ihmal etmedim. Son olarak saate baktığımda güneşin artık yavaş yavaş battığını anlayabiliyordum. Bu da demek oluyordu ki denize inmem gerekiyordu.
Denize doğru uzun bir yol mesafesi kastettim. Vardığımda etrafta kimsecikler yoktu bu da benim için oldukça iyi bir şeydi.
Derin bir nefes alarak o temiz havayı içime çektim. Sonra başladım veda konuşmasına.
"Tam altı aydır seninle konuşuyorum. Derdimi sana yüklüyorum benim dert ortağım oldun. İyi ki varsın denizcik."
Ben her konuştuğumda dalgalar daha şiddetle çarpıyordu.
"Hissettin değil mi? Bana oldukça kızgınsın. Seni bırakıp gidiyorum buradan. Ülkeme gidiyorum. Sana zaten başta da demiştim benim ülkemin denizi, havası, suyu her şeyini hiç bir ülkeye değişmem. Benim topraklarımda vatanı için canını feda eden hiç bir insanı geride bırakamam. O ülke bize emanet. O yüzden söylüyorum denizcik. Belki yıllar sonra tekrar karşılaşırız fakat bana kızma. Beni anla. Tıpkı sen nasıl yosunlarından kopamadığın gibi bende ülkemden koparmıyorum. Her neyse hoşçakal denizcik. Seni özleyeceğim." dedim ve oradan hızlıca ayrıldım. Ayrılmadan öncede son olarak oraya küçük bir mektup bıraktım.
Ne biliyoruz belki ilerde tekrardan karşılaşacağım.
————————-
Evet canlar aslında bekleyecektim ama sizi pek beklettim o yüzden hakettiniz.Bu bölümü nasıl buldunuz?
İlerki bölümlerde görüşmek üzere hoşçakalın.
Efsunlandınız🫶🏻🫠Küçük yıldıza basmayı unutmayın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Aynalar (DÜZENLEMEDE)
Novela JuvenilKalbinin kırılmasına izin verme olur mu? Benim kalbimi paramparça ettiler, toparlayamadım ama sen buna izin verme. Acını gizleme çığlığını duyur... Kalbin kırılırsa ben hissederim öyle bir hissederim ki, aklın durur. Seni seviyorum hatıram... İlk ki...