Melek Kaya, 28 yaşında bir şirketin mühendislik bölümünde çalışan sıradan biridir. Ancak bir gün bir kaza sonucu hayatını kaybeder. Ancak o da ne? Uyandığında başka birinin bedenindedir! Hemde sosyetenin baş belası ve veliaht prensin takıntılı aşığı...
Olga'nın sosyeteye çıkış balosunun olduğu o gece, ay çok parlak ve her zamankinden çok daha güzel görünüyordu.
Ancak o gece aydan daha parlak biri vardı... Katalon'un 2. Prensesi Olga Katalon.
Herkesin gözü ondaydı. Çok tatlı ve güzel aynı zamanda kibar ve samimi birisiydi. Hiç şüphesiz gecenin yıldızıydı.
Arhon o gece ilk defa giyimine özen göstermişti. Kardeşi için çok güzel bir gece olmasını istiyordu. Bu onun gecesi olmalıydı. Herkesin onu ne kadar çok sevdiğini ve ona değer verdiğini görmesi gerekiyordu.
Öyleydi de herkes değerli prensesleri geri döndüğü için mutluydu ama gölgede saklanan kıskançlığı da unutmamak gerekirdi.
O kıskançlıkla kararmış koyu pembe rengi gözlerin sahibi 1. Prenses Mina Katalon'a aitti. Kız kardeşi çok zorluk çekmişti ve sonunda ait olduğu yere dönmüştü ama o bunu hiç önemsemiyordu.
Ona göre Olga sadece onun yerini çalacak olan âdi bir hırsızdan başkası değildi. Onu kardeşi olarak görmeyi reddediyordu.
Olga geldiğinden beri hem abisi hem annesi hem de babası tüm ilgilerini Olga'ya yöneltmişti. Onun da ablasının yanında olması gerekirdi ama bunun yerine dışlandığını bahane ederek ondan nefret etti.
Halbuki ne abisi, ne annesi ne de babası Mina'yı unutmamıştı ve Olga'ya olan kıskançlığını gördükleri için de ona ekstra özen göstermişlerdi.
Yine de Mina bununla yetinmedi. Açgözlülük onu çoktan ele geçirmişti. O hep böyleydi, sadece kendini düşünen şımarık ve aptal...
Balonun yıldızının Olga olduğunu biliyordu ve buna katlanamıyordu! Arhon ile dans edip neşeyle gülümseyen Olga'yı izlemekten nefret etti.
" Keşke gözümün önünden kaybolup gitse!"
Ve dans bittiğinde tekrar sahte gülümsemesini takınıp sözde kardeşini tebrik etmeye gitmişti.
Olga onu görünce çok daha mutlu olmuştu. Mina'nın onu kabul etmesini çok istiyordu. Küçük kardeşini gerçekten çok seviyordu maalesef bu sevgi karşılıksızdı.
Mina ablasına sarılınca kulağına yılan gibi fısıldadı:
" Keşke sadece kaybolup gitsen!!"
Olga kalbinden bıçaklanmış gibi hissetmişti. İçindeki son umut taneciği de uçup gitti. Mina'nın ondan ne denli nefret ettiğini biliyordu çünkü Mina nefretini hiç gizlememişti.
( Olga) " Peki kardeşim. Kaybolup gitmem seni mutlu edecekse bir daha kendimi sana göstermeyeceğim."
Olga o gece pes etmişti. Mina sadece şımarıklık yapıyor deyip geçiştirmedi gerçeğin farkındaydı. Mina'nın kalbinde ona yer yoktu, bunu anlamıştı.
Olga kardeşini bırakıp odasına gitmek üzere merdivenlerden çıkmıştı. Mina'nın da peşinden geldiğini anlayınca adımlarını yavaşlattı:
( Olga) " Yine ne istiyorsun?!"
( Mina) " Hah! Kendini gerçekten de prenses mi zannediyorsun?! Aynı kana sahibiz diye aynı olduğumuzu sakın düşünme! Sen sadece köylü bir cahilden fazlası değilsin! Asla benim seviyeme ulaşamazsın! Annem ve babam sana acıdıkları için öyle davranıyor! Yakında unutulup gideceksin!"
Olga sıkıntıyla iç çekti. Bu boş lafların tek kelimesine bile inanmamıştı. Ailesinin samimiyetinie inanıyordu. Ona değer veriyor, tüm kalpleriyle seviyorlardı.
Sadece Mina'nın neden canını yakmak istediğini anlayamıyordu. Ne yanlış yapmıştı ki? Neden ondan bu kadar nefret ediyordu?
( Olga) " Söyleyeceklerin bitti mi?"
Bu anlamsız sözleri daha fazla dinlemeye gerek yoktu.
Ancak Mina bu tepkiye daha fazla sinirlenmişti:
" Aşağılık köylü! Sana yerini göstereceğim!!"
Mina beklenmedik bir hareketle kız kardeşini merdivenlerden itti. Olga düşmeden önce Mina'ya dönüp ona elini uzatmıştı ama Mina o eli tutmayacaktı.
Yüzündeki mutluluğu gören Olga tekrar hayal kırıklığına uğradı.
Bu kadarı da fazlaydı ama!
Merdivenlerden yuvarlanan Olga kanlar içinde kıvranırken Mina'nın kahkahaları tüm koridorda ve merdiven boyunca yankılandı:
( Mina) " Şimdi anladın mı yerinin neresi olduğunu?! Hayatının sonuna kadar unutma! Senin yerin ayaklarımın dibidir!"
"Yeter!!"
Koridorda yankılanan otoriter ve kalın sesin sahibi Katalon Kralı William'dı.
Olga'nın yanına gidip büyüyle kızının yaralarını iyileştirdi ardından arkasında duran muhafızlara döndü:
" Prenses Mina'yı doğru köşküne götürün. Ikinci bir emre kadar oradan dışarı çıkmasını yasaklıyorum."
( Mina) " Baba!!"
( William) "Kes!! "
Mina kokuyla yerinden sıçradı.
( William) " Nankör kız! Tüm dünyayı ayaklarının altına serdim yine de doymadın! Annen ve ben her zaman seni affettik ve tüm hatalarına rağmen seni sevmeye devam ettik şimdi şu yaptıklarına bak! Kardeşin acı içinde ve senin yaptığın tek şey gülmek! Bu nasıl bir vicdansızlıktır!?"
( Mina) " Lanet olsun! Hepsi onun suçu! Eğer o olmasaydı -"
( William) " Tek kelime daha edersen seni daha ağır cezalandıracağım Mina! Özür dileyip af dileme gerekirken hâlâ kendini mi düşünüyorsun? Hata yaptığının bile farkında değil misin?! "
Majesteleri her zamankinden çok daha korkutucu görünüyordu. Kızlarıyla aynı rens saça sahip olsa da kesinlikle onlardan çok farklıydı.
Çok daha sert, ciddi ve soğuktu. Sonuçta o bir kraldı. Otoriter olmak onun kitabında vardı.
Muhafızlar Mina'yı kollarından tutup sürükleyerek götürürken Mina öfke krizine girmiş kız kardeşine bağırarak lanetler okuyordu.
Mina gittikten sonra William Olga'ya sıkıca sarıldı:
( William) " İyi misin?"
( Olga) " ....iyiyim."
( William) " Ne zamandan beri sana böyle davranıyor?"
( Olga) " Önemli değil. Kız kardeşimi eğitmek için hâlâ geç değil. Ablası olarak ona doğru yolu göstereceğim."
( William) " Peki, bir daha sana zarar vermediğinden emin olacağım."
Kral, kızını kucağına alıp çok değerli ve narin bir eseri taşır gibi büyük bir özenle kızını götürdü.
Elbette bu son değil, herşeyin başlangıcı olmuştu. Kanlı Balo gecesi şimdi başlayacaktı.
...
Sonraki bölümde görüşmek üzere:)
....
Mina Katalon:
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.