-9

90 10 1
                                    

Lunapark

Dışarıdan gelen kuş cıvıltıları kulağımı rahatsız etmeye başlamıştı. Gözlerimi hafif aralayarak yan tarafıma göz gezdirdim. Boş olan yatağın diğer ucuyla Mitsuya'nın gittiğine kanaat getirdim. Pencereden esen hava titrememe sebep olmuştu. Daha da sarılabilecekmişim gibi çarşafa sarıldım.

Biraz yatakta kaldıktan sonra çarşafla beraber ayağa kalktım. Biraz evi gezdikten sonra tek olduğumu anladım. Mutfak tezgahında bırakılan kağıdı görünce oraya doğru yürümeye başladım. Mitsuya'nın yazdığını bildiğim kağıdı elime aldım. Çetede acil işi çıktığını ve akşama kadar gelmeyeceğini yazdığı kağıdı okudum.

Kağıdı aldığım yere koyup banyoya yönümü çevirdim bu sefer. Temizlendikten sonra Mitsuya'nın koyduğu kendi eşofmanı ve tişörtünü giydim. Ortalığı topladıktan sonra biraz çay yaparken dün olanlar birden aklımdan film şeridi gibi gelip geçti. Yüzüm kıpkırmızı olurken termosu bırakıp buzdolabına doğru kafamı vurdum.

"Aaaağhhh bu ben miyimdim?" birkaç saniye orda öylece kızarmış şekilde düşünürken kafamı sallayarak kendime gelmeye çalıştım. "Bunda bir problem olmamalı, sonuçta biz sevgiliyiz değil mi?" Zafer kazanmış bir şekilde gülümsemeye çalışırken suyun kaynamaktan biteceğini fark edince oraya koştum.

Olan suyla kendime çay koydum. Evde biraz daha kalırsam utançtan burada en son eriyecektim ve kemiklerimi bulacaklardı. Normalde okul olmayan zamanlarda yapacak hiçbir şeyim ya da hiçkimsem olmazdı. Otururken kendi kendime düşündüm. Acaba Yuzuha'yla takılmak eğlenceli olur muydu? Sıkıcı olsa bile dünü unutmama yardımcı olurdu sanırım.

Elime telefonumu alıp Yuzuha'nın numarasına tıkladım. Aranırken kendimi geriye atıp ne diyeceğimi ayarlamaya çalıştım. "Alo?" sesin gelmesiyle kendime geldim. "Selam." Nhh iletişim kurmada çok kötüyüm. "Oo sen bizi arar mıydın küçük kafa?" Küçük kafa?

"Yani... Takılmak ister misin?" utana sıkıla konuştum. "Olur. 5 dakikaya ordayım. Rahat bir şeyler giyin Cheo-cen." Telefonun birden suratıma kapanmasıyla yeni takma adlarıma alışmaya çalışıyordum. "Cheo-cen?" Herneyse, sanırım Mitsuya'nın kıyafetlerinden kurtulmalıyım. Yoksa Yuzuha'nın çenesine hem Mitsuya hem ben 1 hafta katlanmak zorundaydım.

Hemen yan dairedeki evime girip dolabımı açtığımda kıyafetleri karıştırmaya başladım. Rahat bir şeyler giymemek benim fıtratımda yoktu zaten. Siyah bir eşofman ve grimsi bir kısa kollu giydiğimde aynaya baktım. Açıkta bıraktığım kollarıma göz gezdirdim. İzlerim beyazlaşmıştı, kırmızı yaram kalmamıştı.

Tabi Mitsuya'yla tanıştığımdan beri elime jileti bile almamıştım. Nedendir acaba? Kendimle savaşıp bırakmaya çalıştığım zamanlar her zaman kaybetmiştim savaşı. 'Sıradan bir insanın' kötü şeyleri aklıma bile getirmemesi normal mi? Üstelik sadece tek bir sohbetle.

"Cheo, bütün gün burda mı bekleyeceğim?!" dış kapımın yumruklanmasıyla silkelendim. "Geldim!" Sırt çantamı kapıp kapıya doğru hızlı adımlarla yürüdüm. Kapıyı açtığımda 32 diş gülümseyen Yuzuha'yla karşı karşıya geldim.

"Yo!" elini sallayarak gülümsemeye devam etti. "Selam." eski ifadesine geri takınıp koluma girdi ve dairemin kapısını kapattı. "Hadi bugün biraz eğlenelim!" Yuzuha'nın kolunun altında dediği şeyle biraz endişelensemde ona güvenmek istedim. "Ne yapacağız?"

Mitsuya Takashi x ReaderHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin