şarkılar: egemen akkol, rana türkyılmaz- bana bir yolunu bul & dolu kadehi ters tut, canozan- ölene dek
🍀
hepimiz hayatımızda birçok şeyin cevabını aramışızdır, bazen bir çıkış yolu bulmak için bazense girdiğimiz yoldan çıkmak için. o yüzden kimseyi yargılamak haddimize değildir, belki de yargıladığımız insanlar doğru cevaplarını henüz bulamamışlardır..
günler nasıl geçiyordu, zamanın değeri neydi anlayamıyordu woo. san'ın yanında kendini güvende hissetmeye başlamıştı ve bu duygu onu korkutuyordu. uzun bir süredir yaşamamıştı bu hissi, kimseye sırtını dayamak istemediği yılların ardından san'ın arkasında adı gibi dağ olmasını anlamlandıramıyordu içinde. ölmekten vazgeçmiş miydi? buna hayır diyemezdi. ilmek ilmek işlediği bi planı tek seferde içinden söküp atamıyordu. atmak isteyip istemediğini de bilmiyordu, ailesini çok özlüyordu ve bu özleme daha nasıl katlanır bilemiyordu. yine de bazen kendisi için olmasa da san'ın çabalarını boşa çıkarmamak için yaşamaya çalışıyordu. gerçekten yaşamanın ne demek olduğunu hatırlamaya ve aldığı nefesleri kıymetli bulmaya çalışıyordu.
bugün yine hongjoong ile görüşecekti wooyoung. özellikle seans günleri yalnız kalmaması gerektiği için san da yanındaydı. hong bugün de eve gelecekti. bir süre böyle devam edeceğini söylemişti, kliniğe gitmeye ne zaman hazır olacağını bilmiyordu zaten. geçen seferki seans sonrasında yaşadığı ağlama krizi wooyoung'u aşırı yormuştu, şimdi de böyle bir şey yaşamaktan korkmuyor değildi. fiziksel acıya dayanırdı da insan hatta iyileştirebilirdi de onu ancak ruhundaki yaraya ne yapsa bi çözüm bulamıyordu. bu yüzdendi zaten ruhumuzun acıdığını saklama çabamız ya da görmezden gelmemiz. ama o acı, o yara her zaman kendini kanatıp unutturmazdı da.
hongjoong'un gelmesine yarım saat kala kahvaltılarını yapıp etrafı toplamışlardı. nedense bugün aralarında geçen diyalog oldukça minimum düzeydeyi. san bunu wooyoung'un terapi gerginliği olduğunu düşünüyordu.
"hongjoong yarım saate gelir, hazır hissediyor musun kendini?" diye sordu wooyoung'a san, belki biraz iyi hissetmesine yardımcı olur diye ortamı yumuşatmaya çalışıyordu.
"hiçbir zaman hazır olmayacağım san, sadece prosedürleri yerine getiriyorum." diye cevapladı san'ı. gerçekten kendisine iyi gelebilecek bir çözüm olduğunu düşünmüyordu, olabildiği kadar erkenden gözetim altından çıkıp kendi hayatına dönmek istiyordu, ya da istemiyordu :)
"yine de biraz olsun ciddiye al, belki gerçekten bir faydası olur ve daha iyi hissedersin."
woo bugünün de verdiği gerginlikle "iyi hissetmem için ailemin yanımda olması gerek san. bunu başarabilir mi?" diye çıkıştı san'a.
san ne diyeceğini bilemedi, daha dün güzel güzel konuşurlarken bugünkü gerginliği cidden can sıkıcıydı. ama wooyoung'u anlayabildiği için canının sıkılmasına izin vermemeye çalışıyordu.
san usulca wooyoung'un yanına gitti ve elini omzuna koyarak "ben burdayım, bunu sakın unutma" dedi ve çalan kapıya doğru ilerledi.
wooyoung kendini daha rahatlamış hissetse de gerginliğini bir türlü bırakamıyordu.
hong, san ile selamlaşıp wooyoung'un yanına gelirken, san da onları yalnız bırakmak adına mutfağa doğru gitti.
"merhaba wooyoung, nasılsın?" diyerek ufak bir giriş yaptı hong. wooyoung'un ruh halinden ve beden dilinden gerginliğini ve isteksizliğini elbette anlayabiliyordu.
"merhaba, iyiyim siz" diyerek karşılık verdi wooyoung. aslında bu cevabı bile alamayacağını düşünen hong için umut verici bir durumdu bu.
"en sonki görüşmemizden sonra neler yaptın? günlerin nasıl geçti biraz bahseder misin?" diye sorarak seansa başlamış oldu hong.