şarkı: birileri- zamanın dışında, boşluğun içinde
🍀
wooyoung'un evinden çıkıp san'ın evine doğru yol alırlarken ağızlarından tek kelime çıkmadı. san tam olarak nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu,yanlış bir şey söylemekten,yapmaktan korkuyordu. farkında olmadan travmalarından birini tetiklemekten korkuyordu.geldiklerinde olduğu gibi san'ın evine giderlerken de taksiye binmişlerdi. woo başını cama yaslamış,boş bakışlarla yolu izliyordu. san'ın içinden ona sarılmak geliyordu ancak yapamıyordu. woo, san'a bir şey anlatmadığı sürece hiçbir şey de yapamazdı. woo bir gün kendisine her şeyi anlatırsa ancak o zaman yardımcı olabilrdi san. woo kabul ederse.
san'ın evine geldiklerinde taksiden indiler. eve ilerlerken woo tüm dalgınlığından sıyrılmaya çalıştı ama çok da başarılı olamadı. san, woo'nun aksine anahtarını cebinde taşıyordu ve kapıyı açması uzun sürmemişti. eve adım attıklarında,woo ne yapacağını bilemedi. sahi ne yapıyordu tam da şu an? daha üç gün falan önce tanıştığı bir adamlaydı ve onun evinde kalmayı kabul etmişti. ölmek istediğini biliyordu ancak hayatını bu kadar umursamadığına göre gerçekten hayattan bi umudu kalmamış olmalıydı. bununla tekrar yüzleşmek nasıl hissettirdi bilmiyordu. sanki tüm hisleri o gün o ipe asılı kalmışlardı.
woo'nun halini gören san içeriyi işaret ederek kendisini takip etmesini istedi. evet woo gergin olabilirdi ancak san da en az onun kadar gergindi. ilk kez böyle bir durumun içerisinde bulunuyordu. bırakın bir yabancıyla birlikte yaşamayı kendine zarar vermeyi aklına koymuş bir yabancıyla yaşayacaktı. korkusu kendisiyle ilgili değildi san'ın,böyle bir sorumluluğun altından kalkabilecek miydi emin olamıyordu. ya o evde yokken bir şey olursa diye kendi kendini yiyordu.
woo içeri geçip oturduğunda san yiyecek bir şeyler hazırlamak için mutfağa gitti. ev iki katlıydı ancak çok büyük bir ev değildi. bulundukları katta salon ve mutfak olduğunu biliyordu,büyüklüğüne bakılırsa en fazla bir oda daha vardır diye düşündü. üst katta da muhtemelen yatak odası,banyo falan vardır diye aklından geçirdi. salona genelde beyaz hakimdi. göz yormuyordu aksine insanın içine bir huzur veriyordu.
biraz sonra san elinde bir tepsiyle woo'nun yanına geldi. saatlerdir konuşmuyorlardı.
"wooyoung,bir şeyler yemelisin" diyerek tepsiyi woo'nun önüne bıraktı san. birkaç çeşit kahvaltılık ve bitki çayı hazırlamıştı.
woo'nun hiç iştahı olmasa da kendini misafirlikte gibi hissettiğinden ayıp olmasın diye yemeye zorladı. yemeye başladığını gören san,bu duruma oldukça memnun oldu. çünkü gerçekten woo'nun bir daha asla yaşamaya dair hiçbir şey yapmayacağına inanmıştı. woo yerken onu izlemeye devam etti san. woo'nun yüzünü incelemiş miydi daha önce hatırlamıyordu ama çok solgun duruyordu şimdi. önceden böyle olmadığına nerdeyse emindi.
"izlemesen"
san, bunu duymayı beklemiyordu. gerçi woo'dan herhangi bir şey duymayı beklemiyordu. neyi kastediyordu?
"efendim? anlamadım" diyerek karşılık verdi bu yüzden.
woo elindeki fincanı bırakıp san'a baktı.
"yani şey... bi an daldın da,beni izliyorsun gibi geldi... birilerinin beni izlemesinden pek hoşlanmam da.."
oldukça çekingen bir ifadeyle söylemişti woo. san, gerçekten dün konuştuğu kişiyle aynı kişi mi diye sorguladı tekrardan. bakışlarını kaçırıp ayaklandı birden.
"kusura bakma,dalmışım. ben odanı hazırlayım,sen rahatça ye,sonra da odanı gösteririm sana. biraz da evi gezdiririm."
hızlıca konuşup üst kata doğru gitti san. woo sadece başını sallayabilmişti. yavaş yavaş önündekilere dönüp yemeye devam etti. iştahı yoktu ama nedense yemeyi bırakmadı. birisinin kendisine yemek hazırlamasının üstünden oldukça uzun bir süre geçmişti. belki de bu yüzden saygısızlık olsun istemediğindeni.