yorgunluk bazen gözlerden akar

43 7 7
                                    

şarkı: nükleer başlıklı kız- yorgunum
🍃🍁
hayatımızın bazen bir anlamının olmadığını ve asla da olmayacağını düşünürüz. ne zaman bir nefes alsak bunu kendimize yakıştıramaz ve o nefeste boğulmak isteriz. kimsenin bize yardım etmeyeceğini zaten bunu istemediğimizi düşünür ve buna inanırız. kendi ellerimizle inşa ettiğimiz duvarların bazı tuğlalarını da başkaları koymuş gibi gelir ve bu dört duvar arasında yaşamaktan çok memnun olduğumuzu hissederiz. ta ki birisi zorla içeri girmeye çalışana ve bizi tutup çıkarmaya çalışana kadar. oradan çıkınca yaşayamayacağımızı ve asla güvende olmayacağımızı düşünürüz. tüm bu düşüncelerimize rağmen bizi dışarı çeken kişiyle çıkarız kendi dünyamızdan, her ne kadar sinirlensek de dış dünya da bi ilginç gelir gözümüze. söylene söylene orda kalmak için sebepler sayarız kendimize ve bir bakmışız eski dört duvarımıza dönmekten korkar olmuşuz. işte tam bu noktada ya bu bilmediğimiz dış dünyada yaşamaya alışmamız gerektiğini ya da tamamen silinmemiz gerektiğini düşünürüz. ya hep ya hiç.

wooyoung da tam böyle bir ayrımda hissediyordu kendisini. hiçbir zaman ailesinin yanına gitme fikrinden vazgeçmemişti ancak böyle de bilmediği biriyle bilmediği yerlerde yaşamak farklı hissettiriyordu. sanki bir macera gibiydi. her gün san'ın kendisine zarar vereceğiyle ilgili değişik senaryolar kuruyor ve böyle olsa kendisini büyük bir yükten kurtaracağını düşünüyordu. tuhaftı. bir gün çok umutsuz, halsiz, yaşamak istemeyen tarafıyla uyanıyor diğer gün yaşamanın nasıl olacağını kuruyordu kafasında. ancak yine de hiçbir zaman net olarak vazgeçmemişti bu hikayenin başındaki sebepten. buna cesareti yoktu. her şeyi sonu için yapmışken bundan vazgeçmesi demek yeni bir plan yeni bir hayat anlamına gelirdi. ve buna asla hazır hissetmiyordu, yorgundu wooyoung.

bugün san işe gitmemişti, normal bir izin günü müydü yoksa wooyoung için mi evde kalmıştı bilmiyordu woo. sormadı da. yine çok mutsuz ve huzursuz uyandığı o günlerden biriydi. belki de şu psikolog zımbırtısı ile uğraşacağı içindi, bilemiyordu.
hastaneden çıkarken şart koştukları psikolog tedavisi ve kontrolünü sağlamak için san'ın gönüllü de olduğu şey. neyi değiştirecekti, ne olacaktı, nasıl olacaktı hiç bilmiyordu wooyoung, gerçekten hiç işe yarayacağına inanmıyordu ancak bir an önce kendisine engel olan bu meselelerden kurtulup evine dönmek istiyordu. ailesine.

saat öğle saatlerine geliyordu, san ve wooyoung küçük diyaloglarla salonda oturuyordu öylece. ikisi de endişeliydi, sadece endişe sebepleri farklıydı. wooyoung aynı zamanda gergindi de. ailesiyle ilgili konuşmaktan gerçekten hiç haz etmezdi ancak şimdi bunu yapmak zorunda kalabilirdi. can sıkıcıydı.

"bugün için hazır mısın?" san'ın sorusuyla başını ona doğru çevirdi wooyoung. bu adam aklını mı okuyordu?

"hazır olduğum pek söylenemez. hatta mümkünse hiç yaşanmasa çok iyi olcak."

"wooyoung biliyorum seni asla anlamayacağımı falan düşünüyorsun ama bak gerçekten tahmin ettiğinden daha iyi anlıyorum. ve gerçekten bu terapi işini biraz daha ciddiye almanı rica ediyorum senden."

"nasıl anlıyormuşsun beni?" diye sordu wooyoung. amacı küçümsemek değildi ancak sesi alaycı çıkmıştı bir kere. gözlerini kaçırdı.

"neyse seans öncesi hiç gerilmeyelim en iyisi. bana inandığın bir zaman konuşuruz belki." diyerek ayağa kalktı san. gözlerinin dolduğundan wooyoung'un haberi yoktu. bir bardak su almak için mutfağa yönlendi. aldığı suyu içip sakinleşmeye çalıştı. çok geçmeden zil çaldı ve kapıyı açmak için harekete geçti.

wooyoung kendini kötü hissetmişti, kendisini gerçekten iyi anlayamayacağını düşünse de bu şekilde tepki vermemesi gerektiğini biliyordu. sadece çok gerilmişti ve yapmak istemediği bir şeye zorlanıyordu.

woosan: live or die.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin