6. BÖLÜM •zehirli oklar•

5.9K 763 127
                                    

Keyifli okumalar dilerim lütfen yorum yapmaktan çekinmeyin

Oy vermeyi unutmayalımm

Oy vermeyi unutmayalımm

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Perdenin Ardındakiler

Hatırlamak yaşamaksa unutmak ölümdü.

O deftere bu cümleyi yazan eski Gece böyle düşünüyordu. Şimdi ki Gece ise... Hatırlamayı ölüm olarak görüyordu, hayatta kalmam için unutmam gerekiyordu. Unuttuğum şeylerin hiçbirini hatırlamak istemiyordum. Çünkü biliyordum, içten içe hatırlayacağım en ufak şeyin beni diri diri mezara gömeceğini biliyordum. Bu yüzden kendi oyunuma ayak uydurdum ve bu zamana kadar hatırlamamak için her şeyi yaptım. Ama kaçamadım. Geçmiş beni yine yakaladı.

İlk anım, abimin evinde kaldığım dördüncü günün gecesinde rüyamda bana saldırdı.

"Anne bari sen inan bana, yemin ederim yalan söylemiyorum."

Annem kollarını bağlamış camdan dışarıyı izliyordu. Tepkisizliğini bozan tek şey gözlerinden akan yaşlardı.
Uzanıp kolunu tuttum.

"O bana zarar veriyor."

"Sus artık Gece." Sert sesini duyunca irkildim. Bakışlarını bana çevirdi, gözleri ağlamaktan kızarmıştı.

"Hep yalan söylüyorsun artık duymak istemiyorum, sus anladın mı beni sus!"

"Söylemiyorum," dediğimde sesim cılızdı. "Anne yemin ederim söylemiyorum." Nefesim daralıyordu. Tek sığınağım annemdi, onun bana inanmasına ihtiyacım vardı.

"Söyledin!" diye bağırdı. "Sürekli olmayan şeyleri anlatıp duruyorsun bıktım artık." Sesi sonlara doğru kısılmıştı. "Baban haklı, o klinik sana iyi gelecek. İyileşeceksin."

Yere çöktüm. Son kalemi de yitirmiştim. Kimse bana inanmıyordu, kimse benden yana değildi. Herkes ona inanıyordu. "Ben iyiyim," diye fısıldadım.

"Değilsin," dediğinde bana doğru eğildi. "Sen hastasın kızım." Gözlerimin içine baka baka aynı şeyi tekrarladı. "Anladın mı? Hastasın."



Uykudan sıçrayarak uyandığımda nefes nefese kalmıştım. Gördüğüm rüya o kadar gerçekçiydi ki... başımı ellerimin arasına aldım. Klinikten bahsediyorduk, bu geçmişe dair bir anı mıydı yoksa? O kadar şiddetli titriyordum ki neyin gerçek neyin hayal olduğunu ayırt edemiyordum. Bulanık bir suyun dibinde mahsur kalmış gibiydim.

Sarsak adımlarla yataktan kalktım ve pencereye doğru ilerledim. Camı açtığımda buz gibi hava içeri doldu. Rüzgarın şiddeti yüzünden saçlarım geriye doğru savruldu. Görmeyen gözlerle karanlık sokağa baktım. Kimse bana inanmamıştı. Gerçekten hasta olan taraf olduğum için miydi? Yüzümü ellerimle kapattım. O dediğim kişi kimdi? Kim bana zarar vermek istiyordu. Başıma saplanan keskin ağrı düşünmemi imkansız kılıyordu. Ayrıca ellerim çok titriyordu. Ani baş dönmesi yüzünden yana doğru sendeledim. Düşmemek için pencere pervazına tutunduğumda gözlerim bulanık görüyordu. Birkaç derin nefes alıp sakinleşmeye çalıştım, kalbim az önce gördüğüm rüyadan ötürü hâlâ güm güm atıyordu.

Hareketsiz durduğum birkaç dakikanın ardından küçük adımlarla odamdan çıktım. Banyoya girene kadar geçirdiğim süre oldukça uzundu. Soğuk suyla yüzümü yıkadım ve kendime gelmeye çalıştım. Gördüğüm rüya beni gereğinden fazla sarsmıştı. Ya da almadığım ilaçlar yüzünden böyle düşünüyordum. Açıkçası şu anda neyin neden olduğunu ayırt edecek durumda değildim. Bir nevi yoksunluk krizi geçiriyor olmalıydım. Banyodan çıktığımda abimin mutfakta olduğunu gördüm. Saat daha çok erkendi.

"Abi?"

Sesimi duyduğunda bana doğru döndü. Mutfak kapısına yaklaştığım için yüzünü net bir şekilde görebiliyordum. Gözlerinin içi kan çanağına dönmüştü.

"Uyanmışsın," dedi.

"Evet, rüya gördüm. Sen neden bu kadar erken uyandın?"

Tekrar önüne döndüğünde kahve makinasına uzandı. "Uyku tutmadı, kahve içmeye geldim. İster misin?"

Aç karnına içmek cazip gelmediği için "Yok," deyip sandalyeye oturdum. Ayakta duracak gücüm yoktu. Abim hızlı hareketlerle kahvesini kupaya doldurup karşımdaki koltukta oturdu. Alnında biriken terlere baktım, pek de iyi görünmüyordu. Gözleri mutfağın içinde gezinirken bir bacağını sallayıp duruyordu. Bunu yaptığının farkında değil gibiydi.

"İyi misin?"

Sorum üzerine gözleri beni buldu. Çok tuhaf bakıyordu. "Evet, neden sordun?"

"Hiç sadece," dediğimde araya girip "Sadece," diye üsteledi.

"Merak ettim."

Kahvesinden bir yudum aldığında tekrar bana baktı ve göz göze geldik. "Dik dik bakma bana!" diye parladı aniden. Böyle bir çıkış beklemediğim için irkildim. Gözlerimi anında kaçırdığımda nereye bakacağımı şaşırmıştım. O an kafamın içinde bir anı şimşek gibi çaktı.

"Böcek suratlı seni," deyip kafamı iteleyen abime baktım. "Yüzün o kadar çirkin ki sana bakınca midem bulanıyor. O çiyan gözlerinle bakma bana." Gözlerim dolsa da sesimi çıkarmadım. Yanından gitmek için yürüdüğümde ayağıma çelme taktı ve sertçe yere düşmeme neden oldu. Dizimi çarptığım için ağlamaya başladım. O ise kahkahalarla gülüyordu. "Layığını buldun işte, sürün yerlerde fare."

Çok kısa bir anıydı ama beni derinden sarsmıştı.

"Aramız nasıldı?"

Sorumu duyunca bakışlarının ağırlığını üstümde hissettim. Yere diktiğim gözlerimi korkarak da olsa onun yüzüne çevirdim. Neden ondan korkuyordum sahi? Elimde değildi, sanki içimde bir yerlerde bana öğretilmiş bir gerçeklik gibiydi. Abimden korkmam gerekiyordu.

"Bu ne demek?"

Konuşmadan önce yutkundum. "Kliniğe yatırılmadan önce aramız nasıldı?"

Sorumun ortamda yarattığı gerginlik yüzünden çıt çıkmıyordu. Abim hışımla ayağa kalkınca oturduğu sandalye yere düştü. Ani tepkisi üzerine "Ne boş boş sorular bunlar?" diye bağırdı. Öyle büyük bir tepki vermişti ki gözlerim kocaman açılmıştı. "Sabahın köründe aptal aptal konuşup beynimi sikme!"

BİR AVUÇ GÜNEŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin