gyuvin gözlerini zar zor açıyor. elleri kanlar içerisinde. bir su birikintisinin önünde dikiliyor. suyun yansımasından kendisine bakmaya çalışıyor ama bulanık görüyor. bir kız çocuğunu görüyor. tam dikkatli bakarken kız çocuğu yok oluyor. kendi suratını görmeye devam ediyor. saçları normalden daha uzun, ensesinden biraz fırlamış duruyorlar. gyuvin saçlarına dokunurken ellerini fark ediyor. kanla dolu.
gyuvin kanlı ellerine bakıyor. giysilerine, eşyalarına, çevresine dönüp bakıyor. her şey farklıydı. bu eşyalar çok eskiydi. sanki başka bir evrene gitmiş gibiydi. bu onun hayatı değildi. bildiği tek şey buydu. başka birisinin hayatını yaşıyordu.
"hyung!" diye bağırıyor bir çocuk. gyuvin ona dönüp baktığı zaman yujin olduğunu görüyor. "bahtiyar doğurmak üzere!"
gyuvin bahtiyar diye bahsettiğinin kim olduğunu bilmiyor. ama bedeni ondan farklı bir şekilde tepki veriyor. hızlıca koşup ahıra giriyor. bir domuz yerde yatıyor. gyuvin elindeki bıçağı alıp işe koyuluyor.
gyuvin bunu nasıl yapacağını bilmiyor bile. fakat elleri farklı çalışıyor. uzun bir uğraştan sonra altı tane domuzu sağlıklı bir şekilde dünyaya getiriyor. yanındaki erkek kardeşi yujin'e sarılıyor. ellerini yıkamak için kalkıyor.
"altı tane domuz yavrusu," diyor babası. gyuvin ellerini yıkarken babasının geldiğini görünce gülümsüyor. "ve bir tanesi bile ölmeden doğdu. sen gerçekten elleri sihirli birisin."
"yapma baba," diyor gyuvin. hafifçe kıkırdıyor. utanmış hissediyor.
"doğruyu söylüyorum. elinden her iş geliyor. seninle evlenecek kadın çok şanslı olacak." babası oğlunu överken gyuvin gülümsüyor. babasının evlendirmek istediği bir kız çocuğu var. hatta birkaç haftaya ikisi nişanlanacaklardı.
gyuvin yerde gezen domuzcuklardan bir tanesini kapıyor. "bunu bay solomon'a götüreceğim." diyor bahsetti adam gyuvin'in çok saygı duyduğu birisi. kasabanın çiftçilerinden birisi. onu akıl hocası olarak görüyor.
"hava kararmadan geri dön." diyor babası, gyuvin dışarı çıkarken.
hava çok güzel. gyuvin insanları selamlıyor. elinde bir sepet var. içinde domuz ve birkaç çiftçi aleti. bay solomon'un evine doğru ilerlerken arkadaşları ile karşılaşıyor.
ilk karşılaştığı arkadaşı taerae. gyuvin'e gülümsüyor ve onun önünde eğilerek gyuvin'i güldürüyor. gyuvin omzuna hafifçe vuruyor. "hyung, yapma." diyerek kıkırdıyor.
"alacakaranlık çökmeden dolunay yükselir." diyor taerae. bu kasabadaki gençlerin kullandığı bir bilmece. sadece onlar kendi aralarında kullanır ve kendileri anlardı. taerae'nin şirinlik yaparak söylediği şey aslında bir teklifti.
"toprak meyvelerinin tadını varma zamanıdır." diyerek gyuvin katılacağını dile getiriyor. hafifçe taerae'nin omzuna vuruyor. "hadi. görüşürüz, hyung." diyerek uzaklaşıyor.
ileriye doğru yürürken jiwoong'un samanları topladığını görüyor. "alacakaranlık çökmeden dolunay yükselir." diyor gyuvin gülümseyerek. jiwoong başta kim olduğunu anlamıyor şaşırmış bir şekilde bakıyor. gyuvin olduğunu görünce tam ağzını açacağı an arkadan matthew zıplıyor.
"toprak meyvelerinin tadına varma zamanıdır!" diyor neşeyle. jiwoong onun koluna yavaşça vuruyor. "bunu sessiz söylemen gerekiyor. ayrıca sözümü de kesme."
matthew cevap vermiyor, sadece gülüyor. gyuvin'e merakla bakıyor. "o ne? nereye gidiyorsun?"
"bay solomon'a hediye götürüyorum."
"bir solomon olamadık ya." diyor matthew. bunu üzüntüyle söylüyor. yanındaki jiwoong gülümsüyor. "merak etme, ben sana hediye getiririm."
"iyi anlaştığınızı görmek çok güzel ama gitmeliyim." diyerek gyuvin uzaklaşıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
outta sight. shimkongz
Fanfiction"ölmek istemiyorum," sözleri çıkıyor sarışının titreyen dudakları arasından. gyuvin'in ona verdiği mavi kıyafetinin yakasında kan izleri var, gözleri gözyaşları ile boğulmuş. "kahretsin, gyuvin. ben ölmek istemiyorum." "ölmeyeceksin." diyor eski erk...