.

64 8 137
                                    

"hyung, uyan artık! saat 7'yi geçmeye başladı." yujin yatakta yorgun bir şekilde uyuyan üvey abisini uyandırmaya çalışıyor. gyuvin zar zor gözlerini açıyor. küçük erkek kardeşi sinirlenmiş gözüküyordu. "sen uyanana kadar bütün işleri ben yaptım. kalk artık."

"tamam, yujin. kalkacağım." gyuvin uykulu sesiyle cevap veriyor. yujin onun kalkmasını bekliyor. gyuvin onun beklediğini görünce doğruluyor. "kalkacağım dedim ya? beni yalnız bırakmalısın."

yujin oflayıp abisinin odasından çıkıyor. yujin çıktıktan sonra gyuvin tekrar yatağa uzanıp dün geceyi düşünüyor. quanrui'yi öpmüştü. birbirlerine aşklarını itiraf etmişlerdi. gyuvin dudaklarına dokunup tekrardan o hissi hatırlamaya çalışıyor. kendi kendine gülerken yataktan kalkmayı başarıyor.

gyuvin işlerini hallederken evdeki domuzun yemeğini hazırlıyor. bu zamana kadar mızmızlanmaması tuhaf. "bahtiyar, bahtiyar? yemeğin hazır. bahtiyar!" gyuvin evin içinde tasla dolaşıyor. burnunun ucuna leş koku geliyor. kiler kapısını aralayınca çoktan ölmüş olan hayvanı görüyor. "hay sikeyim, bu çok iğrenç."

gyuvin iğrene iğrene domuzu taşıyor. bahçenin arkasına gömmeye başlıyor. aniden bedeni ürperdi. arkasını döndüğü zaman quanrui ile bakışıyor. "ah, rui. senmişsin. beni korkuttun." diyor gyuvin, derin bir nefes veriyor. quanrui'nin surat ifadesi bozuk. "iyi misin?"

"babam," diyor quanrui. yutkunmaya çalışıyor. korkarak gyuvin'e bakıyor. "babam sabahtan beri hasta. bunu anlatamam, görmen gerekiyor." 

gyuvin quanrui ile birlikte evlerine giriyor. kasaba küçük bu yüzden evleri de uzak değil. eve gelmeleri zaman almıyor. gyuvin ve quanrui uzaktan papaz'a bakıyorlar. adamın siyah saçları pis duruyor, üzerinde sinekler uçuşuyor. kendi kendine bir şeyler mırıldanıyor.

"sabahtan beri böyle. hiçbir şey yemedi." diyor quanrui. sesi üzgün geliyor. gyuvin ona endişeyle bakıyor. quanrui dönüp masaya oturuyor. gyuvin sandalyeyi çekip onun yanına oturuyor. quanrui önündeki incil'i açıyor. "söylediği şeyleri tam anlayamıyorum ama incil'den bir kısım sanırım."

gyuvin onun üzüldüğünü görünce çok üzülüyor. "endişelenme, quanrui. sadece kendisini iyi hissetmiyordur. baban iyi olacak." diye quanrui'i sakinleştirmeye çalışıyor.

"ama bu normal değil." diyor quanrui. incil'in sayfalarına göz gezdiriyor. korkarak konuşmaya devam ediyor. "onu biz hasta etmemişizdir, değil mi?"

gyuvin kaşlarını çatıyor. "neden bizim yüzümüzden hasta olsun?"

"biliyorsun." quanrui dün geceyi ima ediyor. iki oğlanın öpüşmesi ahlaksızlıktı. iki oğlanın birbirine dokunması utanç vericiydi. tanrı elbette onları cezalandıracaktı.

"hayır, quanrui, hayır," diyor gyuvin. elini quanrui'nin elinin üzerine koyuyor. çinli oğlanın gözlerinin içine bakıyor. "sırf bu yüzden hastalanmış olamaz. bu çok anlamsız."

quanrui aniden elini çekiyor. "gyuvin, görüşmeyi kesmeliyiz." diyor. bu sözler gyuvin'e bir ok gibi saplanıyor. "annem bizden şüpheleniyor. hatta seni evde görmemeli."

"rui, endişelendiğini ve korktuğunu biliyorum." gyuvin quanrui'nin aksine sakin bir tonda konuşuyor. "ama böyle şeyler gerçek değildir. yani, tanrı varsa da, sırf biz ikimiz birbirimizi sevdik diye bunu cezalandıramaz."

"tanrı'ya inanmıyor musun?" quanrui şaşırmış bir şekilde konuşuyor. onun takıldığı tek nokta burası. gyuvin tam ağzını açacağı zaman bayan shen içeriye giriyor. 

"quanrui, seninle konuşmalıyız-" diye giriyor, elinde siyah bir poşet var. gyuvin'in oğluna çok yakın olduğunu gördüğü zaman elindeki poşeti düşürüyor. gyuvin ve quanrui hızlıca birbirinden ayrılıyor. "sen!"

outta sight. shimkongzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin