.

48 6 157
                                    

bütün çocuklar gömüldükten sonra gyuvin kendisini bay solomon'un evinde buldu. kesinlikle konuşmaya ihtiyacı vardı, bu yüzden buradaydı. "ya benim yüzümden olmuşsa?" diyerek kendisini yiyordu.

"hayır, gyuvin." diyor adam. kendisi masada oturuyordu. gyuvin karşı sandalyede oturuyordu. "adam sadece kafayı sıyırdı."

"bir gecede mi?" diyor gyuvin. yutkunmaya çalışıyor. "bak... duymuşsundur... ben ve quanrui... demek istediğim, ya bizim yüzümüzden adam lanetlenmişse?"

"yapma, gyuvin. ikiniz sadece cilveleştiniz diye bunlar olmuş olamaz." diyor adam, mantıklı konuşuyor. gyuvin onu anlamaya çalışıyor. "bu elbette bütün gençlerin başına geldi. kim gençken yenik düşmedi ki? basit bir cilveleşmeden ibaretti."

"ya öyle değilse?" gyuvin dudaklarını ıslatıyor. kekelemeye başlıyor. "ya cilveleşmeden daha fazlasıyla?" diyor. kesinlikle bu cilveleşme değildi. gyuvin bunu ruhunda hissetmişti. quanrui'ye karşı beslediği hisler çok farklıydı.

adam bir şey diyemiyor. gyuvin'e gözünü sabitliyor. gyuvin bacaklarını sallamaya başlıyor. çenesini tutuyor. "belki de ben gerçekten lanetliyim. şeytan içimdeyse ve bunları yaptırmışsa?"

"bak, gyuvin." diyor adam. hafifçe gyuvin'in bacağına dokunuyor. "ister cilveleşme olsun ister bu daha fazlası olsun. sorun değil, tamam mı? ben bunu sorun etmiyorum."

gyuvin biraz da olsa kendisini güvende hissediyor. yine de emin olamıyor. "bilemiyorum, başkaları böyle düşünmüyor. her zaman lanetli bir ruha sahip olduğumu söylediler. bunu öz babam bile söylemeye çalıştı."

"şeytanı çağırmak o kadar da basit bir şey değil, tesadüfen olmaz." dedi bay solomon. eli hâlâ gyuvin'in bacağının üzerindeydi. "üstelik, şeytan seni seçmişse bile, bir bildiği vardır. anlıyor musun? şeytan basit insanları seçmez."

gyuvin adamın dediklerine anlam veremiyor. sanki şeytan çok yüce bir şeymiş gibi konuşuyordu. 

bay solomon ayağı kalkıyor. onunla beraber gyuvin de oturduğu yerden kalkıyor. akşam olmuştu ve birlik toplanacaktı. kilisedeki pislikler temizlendikten sonra büyük bir toplantı düzenlenmeye başladı.

gençlerin girmesi yasaktı. özellikle gyuvin ve quanrui'nin girmesi yasaktı. fakat gyuvin ne olacağını bekleyemezdi. yetişkinlerin konuştuklarını dışarıdan dinlemesi gerekiyordu.

aniden yanına hanbin gelmişti.

"gyuvin," dedi hanbin, soluk soluğaydı. gyuvin onu susturmak için elini ağzına koydu. bir süre öyle kaldılar. "sessiz ol, bizi duymamaları gerekiyor." diye fısıldamıştı.

hanbin kafasını hafifçe salladı. gyuvin onun arkasına bakınca diğer bütün arkadaşlarının burada olduğunu görüyor. neredeyse kasabanın tüm gençleri vardı. aynı şekilde quanrui de vardı ama gyuvinden uzak duruyordu. neden bu kadar kalbini acıtmıştı?

"başlıyor." dedi hao. gyuvin onun sesini duyunca dikkatini içerideki yetişkinlere verdi.

"buraya abimin önderliğinde çıkıyorum," dedi bir adam. bay solomon'a benzeyen bir adam. gyuvin onun bay solomon'un erkek kardeşi olduğunu biliyordu. "biliyorsunuz ki kasabamız lanetlendi. buna kesinlikle karşı çıkıyoruz."

adam konuşmaya devam ediyor. "çocuklarımızdan olduk, tarlalarımızın bereketi bir gecede söndü. sizce buna ne sebep oldu? bir gecede aniden neler olmuş olabilir?"

"şeytan!" diye bağırıyor içlerinden birisi. kürsüdeki adamın dikkatini çekiyor. "şeytan mı?"

"kasabadan birileri... şeytan ile anlaşma yaptı." diyor tekrardan aynı ses. kalabalık aniden bağırmaya başlıyor. gürültü çoğalıyor. kürsüdeki genç grace üyesi insanları sessizleştiriyor.

outta sight. shimkongzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin