Lavabodan çıktıktan sonra bizimkilerin olduğu masaya uğradım. Ahmet çoktan gitmişti. "Kusura bakmayın. Size de rahatsızlık verdim." Masadaki herkes bir şeyler diyordu ama ben hiçbirini duymuyordum. Onlara arkamı dönüp hızlıca kafeden çıktım.
Büyük adımlarla yürürken birinin beni kolumdan tutması sonucu durmak zorunda kaldım. "Elis, lütfen dur konuşalım."
"Ayaz, yeter." Sıkılmıştım artık. "Elis, sana vermem gereken bir şey var. Gel bak şöyle geçelim." Gösterdiği kafe tarzı yere baktım. Kafeden çıkıp başka kafeye mi girecektik yani? Ayrıca bana vermesi gereken ne vardı ki? "Ayaz istemi-"
"Elis! Lütfen." İstemediğimi söylesem de kabul etmediği için gösterdiği yere girdim. Bir masaya oturduktan sonra bir süre ikimiz de konuşmadık. Ayaz bu süre içerisinde birini aramıştı. "Sana teslim ettiğim şeyi Akif'e ver. Atacağım konuma getirsin." Telefonu kapattıktan sonra yanımıza gelen garsona döndü. "Ben bir filtre kahve alayım. Sen ne istersin Elis?"
Bakışlarımı garsona çevirdim. "Ben de su alayım." Garson başıyla onaylayıp masadan uzaklaştı. "Elis-"
"Ayaz," diyerek kestim lafını. "Senin bir suçun yok. Ben gereksiz üstüne geldim. O telefonu açmak zorunda değildin sonuçta. Benden önemli işlerinin olması da normal. Tanışalı bir ay bile olmadı. Sana ne kırılmaya ne de gücenmeye hakkım var. Ama bunu bilsem de kendime engel olamadım. Niye kırıldığımı ben bile bilmiyorken senden bir özür beklemiyorum. Asıl ben özür dilerim, bu kadar büyüttüğüm için."
Kaşları çatıldı. "Sen neden özür diliyorsun Elis? Sen böyle yaptıkça benim içim gidiyor. Ben suçluyum ve bunu biliyorsun. İki elim kanda da olsa açmam gerekirdi o telefonu. Sen benden bir özür beklemiyor olabilirsin zaten ben de bir özürle her şeyin hallolacağını düşünmüyorum. Yine de özür dilerim Elis. Kendini benim gözümde önemsiz gösterdiğim için özür dilerim. Allah da benim belamı versin."
"Deme öyle" dedim kısık bir sesle. Bela okumaya gerek yoktu. "Elis biz seninle arkadaş olduk. Bunun geçirdiğimiz zamanın azlığıyla bir alakası yok. Benim için çok değerlisin." Kafamı salladım. "Sen de öyle."
Cümlem bittiği an Ayaz'ın yanına genç bir adam geldi "Buyur abi." diyip bir poşet verdi. "Eyvallah." Adam kafasını eğip uzaklaştı. Ayaz poşeti bana uzattığında elinden alıp içine baktım. Benim gözlerim yanlış mı görüyordu?!
Çantamı bulmuştu ve bana getirmişti. İçindeki eşyalarımla birlikte. Telefonum da buradaydı. Hızlıca Ayaz'a döndüm. Nasıl bakıyordum bilmiyorum ama gözlerimin içinin parladığına emindim. "Çok... çok teşekkür ederim." Ayaz gülümsemekle yetindi. "Nasıl buldun?"
"Meslek sırrı." diyip göz kırptı.
"Bu arada," diye konuştum. "Ben telefonum çalındığından beri babamın eski tuşlu telefonunu kullanıyorum. O gün dikkatimi çekmedi. Ama sen nasıl beni aradın?" o gün dikkatimi çekmemişti ama şimdi düşününce garip gelmişti.
"Anneni arayıp bilgileri almak çok da zor olmadı küçük hanım." Tabii ki annem. Başka kim olacaktı ki zaten? "Tekrar teşekkür ederim."
"Elis," bir süre durdu ve diyeceklerini tarttı. "Ben o depoya girerken göreceğim manzaradan çok korktum. Fakat depoya girince gördüğüm manzara çok farklıydı. Bunu nasıl başardın?"
"Meslek sırrı." diyip göz kırptım ben de onun gibi. Varla yok arası gülümsedi. Sonunda içeceklerimiz geldi. Bir süre havadan sudan sohbet ettik ve hayır, tartışmadık. Ayaz kahvesi bittikten sonra "Gel evine bırakayım seni." dedi. Kafamla onaylayıp ayağa kalktım. Motorun yanına geldiğimizde kaskı bana uzattı. Kaskı taktıktan sonra motora binmek için bir hareket yaptım. Fakat yaptığım ani hareketle sırtım çok acıdığı için hafifçe inledim. "İyi misin?" diye sordu Ayaz garipsemiş bir şekilde. Yutkunup onaylayan anlamda kafamı salladım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafya Bozuntusu
General Fiction... -Sen kendini ne sanıyorsun ya? Mafyacılık mı oynuyorsun! Mafya bozuntusunun tekisin. -Bir daha o ağzını açarsan konuşamayacak hale gelene kadar öperim seni küçük hanım.