inanç
Vücudumu ince ince sızlatan ağrı bilincimi açmaya başlarken göz kapaklarımı ayırmaya zorluyordum kendimi. Kendimi kıpırdatabileceğimiz sansam da tek parmağımı bile oynatamayacak kadar bitkin durumdaydım. Nerede yatıyordum, kim yanımdaydı, nasıl buradaydım soruları bu yüzden cevapsızdı.
Kendimi hareket etmeye zorlayacakken saçlarımda dolanan parmaklarla bundan vazgeçtim. Karnımda olan yorganın ağırlığı omuzlarıma çekildiğinde burnuma dolan koku hiçte yabancı değildi. Bu koku burun direğimi sızlatıp beynime giderken saçlarımdaki parmaklar ileri geri nazikçe oynuyordu.
Başımda o vardı, emindim. Keşke şu an gözümü açıp onu durdurabilseydim ama hem vücudum hem de kalbimin bir tarafları bunu reddediyordu.
Bana neden böyle davranıyordu, neden beni evine getirdi, neden bana iyilik yapmaya başladı, yine mi kandırılacaktım? Kafamı okşayan eli beni tekrar mayıştırdığında ağrılarımın dindiğini hissettim. Neden bana hep böyle iyi gelmiyordu ki?
Uyku yerine korkunç bir kabusa bırakıldığımda alamadığım nefesler boğazıma batıyordu. Sanki az önce kafamı okşayan eller ölmem için sıkıyordu boğazımı. Gözlerimden yaşlar gelirken kulağıma gelen adımla gözlerim bir anda açıldı.
Beni kabusun kollarından çıkaran adam az önce içinde beni boğuyordu. Nefes nefese kalmış bedenim hafif doğrulur gibi olduğunda elleriyle saçlarımı geri atmak istedi. Henüz kabusun etkisinde olan algım elleri yüzüme yaklaşınca kendimi geriye atmamı sağlamıştı. Eş zamanlı onun da donakalmasını fark etmiştim. Elleri havada kilitlenince bana dokunmaktan vazgeçti. O an gözlerine bakamadım, onunkilerin bana nasıl bakacağından haberdar olmak istemedim. Sımsıkı yumduğum gözlerimden inatla hala yaşlar akıyordu.
"Laurel, aç gözünü. Hadi, bana bak. Lütfen."
Sesi ağlamamı şiddetlendirince yanıma oturduğunu hissettim. Kendisinin bana verdiği zararın farkında mıydı ki. Başımın yanında duran göğsüne kafamı gömdüğümde ağlamaya orada devam ettim. Kollarım ona sarılmadı, sadece avuçlarımla tişörtünün uçlarını tutuyordum.
Bana temas ederken dikkat etmeye başlamıştı, hiç olmadığı kadar nazikçe omzumdan sırtıma doğru elini gezdirirken kafasını kulak hizama eğip konuştu.
"İstediğin kadar ağla. Ağla ama sadece ben varken ağla." Yanağıma vuran nefesiyle kafamı daha çok bastırdım. O da sırtımdaki elini daha çok bana sarmıştı, bu hamlesiyle neredeyse kucağına oturacaktım ama algılarım şu an bu yönde değildi.
Bir süre sonra azalan hıçkırıklarımla kafamı göğsünden yan tarafına çevirdim. Sol tarafım hala ona yaslı dururken kafası eğik bir şekilde beni kontrol ediyordu.
"Daha iyi misin?" Başka biri olsa direkt evet der ve teşekkür ederdim. Çünkü ben başkalarına hep yalanı söylemeyi seçerdim.
"Bilmiyorum." Donuk sesim onu nasıl hissettirmişti bilmiyorum ama kafası yukarıya döndü, derince nefes aldı ve verdi. Ben hala boşluğa bakarken tavanda olan gözlerini indirdi, konuşmaya devam etti.
"Boğazın acırsa söyle, pansumanı yaptım."
Aklıma getirdiğiyle elim hızlıca boğazıma giderken iyi bir refleksle bileğimi yakalamıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
nautical | mauro icardi
Fanfiction''söylesene, hangi deniz hapsoldu gözlerine?'' nautical: deniz